Bu adı okuyan pek çok kişinin canı ekmek üstü bir Nutella çekmiştir eminim. Biz çocukken ancak yurtdışından gelenler aracılığıyla tadını keşfettiğimiz bir yiyecekti. Sonraları Türkiye’de de benzerleri üretildi ama Nutella tadı hep farklı kaldı. O zamanlar ne biz çocuklar, ne de büyüklerimiz bu güzel lezzetin hangi bedeller ödenerek kavanoza girdiğini bilmiyorduk. Sanıyorum , halen de çok büyük çoğunluk bilmiyor, ya da fazla umursamıyor.  Eh, kısmen haklılar . Dert bir değil ki.....

 Nutella, bugünlerde içindeki palm yağının- bir tür palmiyeden üretilen yağ- işlenmesi esnasında meydana çıkan kansorojen maddeler ile gündemde. Gıda ,Tarım ve Hayvancılık Bakanı bakacağız, inceleyeceğiz diyor. Bakalım devamı gelecek mi ? Söylenen o ki, henüz dünyada içeriğinde bu yağın bulunduğu ürünlerle ilgili bir yasaklama  yok. Eh, endüstri devlerine karşı çıkmak, özellikle  de dünyanın bulunduğu bu hassas ekonomik ortamda pek de kolay değil tabii. Hele birkaç yüzbin insanın bu yüzden öldüğü ispatlansın da, bakılır elbet.                                                                                                                                             Aslında içinde palm yağı olan pek çok ürün çok uzun zamandır hayatımıza girmiş durumda.  Dudak parlatıcıları, sabunlar gibi onlarca kozmetik üründe bu yağ kullanılıyor. Keza, özellikle gençlerin bayılarak tükettiği fast food ürünler çabuk bozulmadığı için maliyeti düşüren bu yağda kızatılıyor. Büyük,küçük herkesin bayıla bayıla tükettiği, açlık bastırmak için hemen hepimizin evinde, işyerinde, çantasında bulundurduğu bisküvilerde de bitkisel yağ adı altında geçen  yine aynı yağ. Yani diyeceğim Nutella’ya gelene kadar palm yağı hayatımızın her yerinde sıklıkla kullandığımız ve çoğu zaman da farkında bile olmadığımız bir ürün, katkı maddesi ya da siz nasıl tanımlarsanız öyle bir şey. Palm yağları bitkisel kökenli olmasına rağmen yüksek miktarda doymuş yağ asidi içerdiğinden sağlığımızı ciddi anlamda tehdit etmekte. Palm yağındaki doymuş yağ asiti oranı %44,3 iken, ayçiçeği yağındaki oran sadece %7 . Malezya gibi ülkelerden ithal edilen bu yağlar ucuz olması nedeniyle ülkemizde satılan margarin ve bitkisel yağların içine de karıştırılıyor.Sizce kolestrol neden hepimizin başına bu kadar bela olmakta acaba ? Bütün bunlar işin insan biyolojisi/sağlığı kısmı ve sanıyorum ne ile beslendiğimize biraz daha dikkatli yaklaşmamızı gerektirecek kadar ciddi boyutlarda.                        Bir de belki de coğrafi olarak çok uzaklarda olduğu için yazılı basınımızda pek yer almayan, alsa da beş-on satırlık haberlerle geçiştirilen başka bir boyut var. Bu yağın üretilebilmesi için belli ülkelerde yağmur ormanları kelimenin tam anlamıyla katlediliyor. Tabii orman içinde yaşayan tüm canlı sistemler de beraberinde yok oluyor. Binlerce hektarlık orman alanları palm yağı üretimi plantasyonlarına yer açmak amacıyla acımasızca yakılıyor. Singapur, Malezya,Endonezya gibi Güneydoğu Asya ülkeleri başta olmak üzere, çıkartılan çok büyük çaplı yangınlar yüzünden sadece doğal alanlar tahrip edilmiyor, aynı zamanda  oluşan dumanlar yüzünden  binlerce kilometrekare çapında milyonlarca insanı etkileyen çok büyük hava kirlilikleri meydana geliyor. Sadece geçtiğimiz yıl Eylül ayında Endonezya’da yakılan ormanlık alan 2000 hektarın üzerinde. Dünyanın 3. büyük yağmur ormanı alanına sahip bu ülke, aynı zamanda dünyada en çok sera gazı salan 5. ülke. Bunun başlıca sebebi palm yağı elde etmek için amansızca yakılan ormanlar ve sonucunda gelen ormansızlaşma. Özellikle orangutanlar ve kaplanlar gibi soyu tükenme tehlikesi altında olan pek çok hayvanın hayatı cehenneme dönmüş durumda. Emin olun insanoğlu da er ya da geç bu kendi eliyle yarattığı cehennemden nasibini alacak. Bunun ötesinde,temel gıdalar olan pirinç ve tahıl gibi tarımsal ürünlerin üretildiği alanların palm yağı üretimi için uluslararası şirketlerin ve biyoyakıt üreticilerinin hizmetine sunulması. Bu iş böyle giderse, Güneydoğu Asya’nın olası bir gıda krizinden çok ağır şekilde etkilenmesi mümkün. Global dünyada bu krizin sadece o bölgeyi etkileyeceğini düşünecek kadar saf olmayacağımızı umuyorum.

Günümüz dünyasında ,artık yediğimiz,içtiğimiz,satın aldığımız , yani tükettiğimiz her ürün aslında vicdani sorumlulukla seçilmek durumunda. Çikolata, bisküvi gibi en masum gördüğümüz zevklerimizin bile sorgulanmaya ihtiyacı var.  Her alanda çivisi çıkan dünyada, yaşamlarımızı sağlıklı ve huzurlu bir ortamda sürdürmek giderek güçleşiyor. Tüketiciler olarak sorumluluklarımız büyük. Tüketmezsek, üretilmezler. Daha fazla düşünelim ve sorgulayalım lütfen.

Herkese, 2017 yılında daha sağlıklı ve huzurlu bir yaşam diliyorum.

Sevgi ve Doğayla kalın !