Zor zamanlardan geçiyoruz.

İnsanlık, özellikle yaşadığımız bölgenin ve İslam coğrafyasının insanları çetin sınavdan geçiyor.

Çekilen bunca sıkıntı, mutlu geleceğin muştusu olur inşallah.

Birinci Dünya savaşından sonra, küçük küçük parçalara ayrılan ve aralarına fitne tohumları atılan İslam coğrafyasında yaşayan halklar bir “Silkiniş ve arayış” içinde.

Bu silkiniş ve arayış çabalarından “Diriliş” çıkar inşallah.

Yaşanan olaylar karşısında ülkemize önemli vazifeler düşmektedir.

Türkiye öncelikle kendi bütünlüğünü korumalıdır.

Yüz yıldır küçük küçük adımlarla biriktirdiği gücünü, bölgenin ve coğrafyanın şekillenmesinde, halkların lehine kullanacak diplomatik marifeti göstermelidir.

Yöneticiler ve muhalefet bu sorumluluktan kaçamaz.

Bu görevden kaçmanın vebali ağır olur.

Bilelim ki;

Muhalefetin “Ortadoğu Bataklığı” dediği yerler, dün bizim terk etmek zorunda kaldığımız yerlerdir.

Yani bir bakıma oraları bizim evimizdir.

O evlerde yaşayanlar kardeşlerimizdir.

1920 şartlarında kabule zorlandığımız ve kabullenmek zorunda kaldığımız şartlarla sürekli yaşamak mecburiyetimiz yoktur.

Bu şartlara mahkumiyet bizi büyütmez.

Bizimle kardeşlerimiz arasına çizilen fiziki sınırlardan evvel, zihnimizde oluşturulan “Psikolojik sınırları” aşmalıyız.

Psikolojik sınırları aşmanın yolu “Kardeşlik ve mazi bilincidir.”

Bu bilinç;

Rusya Devlet Başkanının “Ülkenin Yöneticileri Türkiye’yi İslamlaştırıyor” dediği şeydir.

Putin Suriye’de yapmak istediği işgale ve politikalara karşı çıkan Türkiye’yi yalnızlaştırmak için bu sözü söylüyor.

Kime söylüyor?

Uçağının düşürülmesinde Türkiye’yi haklı bulan devletlere.

Putin Diyor ki;

“Siz Türkiye’yi sahip çıkmakla, Türkiye’yi yönetenlerin “İslamlaşma” politikalarına destek oluyorsunuz, bu sizinde istemediğiniz bir şey ama, istemediğiniz şey bana destek olmazsanız başınıza gelecek.”

Yani oyunu görün ve bana destek olun çağrısı veya tehdittir yaptığı.

Bu korkuyu ve çağrıyı doğru okumak lazım.

Batılı ülkeler, Rusya’nın yayılmacı arzusuna karşı şimdilik ülkemizin yanındadır.

Putin’in çağrısı ve tehdidi destek bulmamıştır.

Bu ülkemiz için kazançtır.

İçeride ise;

Başta ana muhalefet olmak üzere “AK Parti ve Erdoğan düşmanlığını” her politika ve söylemlerinin vazgeçilmez ilkesi yapanlar, bu düşmanlığı tahammül edilmesi zor hale getirmişlerdir.

Politikaları ve söylemleri Rusları bile geride bırakmaktadır.

İktidarı ülkeyi savaşa götürmekle suçlayanların, Süleyman Şah Türbesinin yerinin değiştirilmesinde söylediklerinin üzerinden fazla zaman geçmedi.

O günlerde söylenenleri hatırlayınız.

Hükümet acizlik ve korkaklıkla suçlanıyordu.

Yine hatırlayalım.

Hatay’da uçağımız düşürüldüğünde de koro halinde iktidar korkaklıkla suçlanmıştı.

Şimdi ne oldu?

Hükümet savaş mı çıkartıyor.

Hayır!

Ne yapıyor?

“Sinir uçlarımızla fazla oynamayın!”

“Sen burada istediğini yapamazsın!” Diyor.

Elhak doğru olanı yapıyor.

“Türkiye yalnızlaşıyor, ekonomi batıyor” diye korku salanları, İktidarı şovenistlik veya islamcılıkla suçlayanları ise ibretle izliyoruz.

Dün iktidara olan düşmanlıkları “Yardım Tırlarına” engel oldu.

Sonuçlarını görüyoruz.

Bayırbucak Türkmenlerinin yaşadığı acı ve dram ortada.

Hatta, Diyarbakır’da Baro Başkanı merhum Elçi’nin cinayeti üzerinden oluşturulmak istenen kaos arzusu ortada.

Bunlar tesadüfen olan işler değildir.

Her biri bir amaca yönelik planlanmaktadır.

Dikkatle izlemek, kurulan tuzaklara düşmemek lazım.