Diana, Galler Prensesi... Aynı zamanda süperstar, moda ikonu, iyilik perisi, aldatılan (ve aldatan) eş, İngiltere’nin tozlu monarşisini modern çağa sürükleyen, mutsuz evliliği, boşanması ve her dakikası paparazzilere romanlık hikayeler çıkaran kadın. Oğlu Prens William’ın düğünüyle gözler bir kere daha Di’ye çevrildi. Marilyn Monroe, James Dean, Jim Morrison, Elvis Presley gibi yaşlılıklarını asla göremeyeceğimiz ikonlardan Di’nin hayaleti 50 yaşına girerken, arkasından yazılıp çizilenler hâlâ tükenmiş değil. Ve yakın zamanda da tükenecek gibi görünmüyor. 
 
Komplo teorileri bitmedi 
Di’nin skandal ölümü üzerine çok yazılıp çizildi. İngiltere tarihindeki en uzun ve maliyetli soruşturma sırasında -ve sonrasında- yüzlerce komplo teorisi üretildi. Başta medya, Kraliyet ve gizli servis suçlandı. Mayınlara karşı durarak İngiltere’nin silah endüstrisini tehlikeye attığındandolayı öldürüldüğünden bile kuşkulananlar oldu. 
‘Trainspotting’ ve ‘Shallow Grave’ (Mezarını Derin Kaz) filmlerinden tanıdığımız aktör ve İngiliz şarkıcı Lily Allen’ın babası Keith Allen, geçen mayıs ayında ‘Unlawful Killing’ (Kanunsuz Cinayet) adlı bir belgeselle çıktı ortaya. Belgesel, Diana’nın ölümünü çevreleyen sır perdesini aralayacağı iddialarıyla duyuruldu. Diana’nın kaza sonrasında darmadağın olmuş, yalnızca sarı saçlarının seçilebildiği bir fotoğrafının da belgeselde yer alacağı haberleri çok tepki çekti. 
Filmin yarattığı sansasyon aslında çoğunlukla pazarlama kaynaklıydı. Film, Allen’ın iddia ettiğinin aksine Cannes Film Festivali’nde değil, festivalin alt katındaki ‘Film du Marché’de, yani tamamen satış odaklı, katılımcıların davet edilerek değil de ücret ödeyerek katıldığı ‘Film Pazarı’ nda gösterildi. Alıcılarla tıklım tıkış dolan salonda, film gösterildikten sonra herkesin (özellikle de gazetecilerin) aklında aynı soru vardı: “Neden belgeseli birlikte öldüğü sevgilisi Dodi El Fayed’in babasının finanse ettiğinden hiçbir yerde bahsedilmiyor?” 
Muhamed Al Fayed’den 4 milyon dolarlık bütçe alan Allen, ‘filmin akışını bozacağı’ için bu bilgiyi nereye koyacağını bilemediğini söyleyerek kendisini savunmaya çalıştı. El Fayed’in söyledikleri salonda gülüşmelerle karşılandı ve filmin hiçbir konuda yeni bir şey söylememesi, yalnızca eski komplo teorilerini yeniden su yüzüne çıkarması eleştirildi. Allen, filmini savunmak için The Guardian gazetesine yazdığı yazıda, “Hakimler, avukatlar, politikacılar, polis, gizli servis, hatta gazete editörleri... Diana’nın ölümünün arkasındaki gerçek sebepleri saklamak için birçok seçilmiş insan yüksek mertebelere getirildi. Bir pusulanın hep kuzeyi göstermesi gibi, onlar da hep neler yazmaları ve söylemeleri gerektiğini içselleştirmişti. Diana’nın emniyet kemerinin bozuk olmasından tutun, tünelde kaza esnasında hiçbir paparazzi aracının bulunmamasına, bu dava hâlâ çözümlenmiş değil” dedi. Allen’ın bir iddiası daha vardı: “Filmin İngiltere’de gösterime girmesi için tam 87 parçayı kesmem istendi. Bu yüzden İngiltere’de gösterilmeyecek, ama Fransa ve ABD’de her yerde gösterilecek.” 
 
Diana ya da Lydia 
İngiltere’nin ‘Elif Şafak’ı Bangladeşli yazar Monica Ali ise geçen ay yayımladığı ‘Anlatılmayan Hikaye’ adlı romanını ‘Prenses Diana öldürülmeseydi ne olacaktı’ sorusu üzerine kurdu. “Diana’nın hayatı hem bir peri masalı hem de kabustu. Milyonların sevgilisi, çizilmiş sınırların içinde kalmayı reddetti, kuralları hep kırdı. Peki ya sonu başka türlü olsaydı?”diye soran ünlü yazar, romanında Antonioni’nin kült filmi ‘Yolcu’ ve Anthony Minghella’nın ‘Yetenekli Bay Ripley’si gibi klasiklerde incelenen ‘yok olma’ veya ‘kimlik değiştirme’ temalarıyla oynadı. 
 
Romandaki yeni hayat 
Kraliyet’in kendisini öldüreceğinden korkan ve fanustaki medyatik hayatından sıkılan, romandaki adıyla ‘Lydia’, firar etme planları kurar. Amacı, ‘Lady Diana’yı ‘öldürüp’ sıfırdan bir hayata başlamaktır... Lydia, milyoner sevgilisinin yatından kendisini denize bırakır. Herkes boğularak öldü sanadursun o, Amerika’da küçük bir kasabaya yerleşir. Ancak Amerika’da da mutlu olamaz. Özlediği, geride bıraktığı flaşlar ve paparazziler değil, çocuklarıdır. Bu izole kasabada Lydia’nın ‘ölümünün’ üzerinnden 10 yıl geçer. Dış görüntüsünü değiştirmiştır, artık en azından artık sırrının keşfedilmeyeceğinden emin olduğu için huzurludur. Durgun hayatı, bir gün aniden karşısına çıkan bir paparazziyle hareketlenir. ‘Paparazzi beni tanıyacak mı? Kaçmalı mı, sakin mi durmalı?’ gibi sorular Lydia’yı yer bitirir. 
 
Facebook’ta ezeli rakibi Camilla’yla arkadaş olurdu 
‘Di yaşasaydı ne olurdu’ konusunda kafa patlatan tek yazar Monica Ali değil. Newsweek’in ünlü editörü, 2007 yılında ‘Diana Hikayeleri’ adlı kitabıyla Diana’nın bilinmeyen taraflarını anlatan Tina Brown, derginin temmuz sayısının kapağını Diana’nın 50. yaşına adadı. Kapakta prenses, gelini Kate Middleton’la yürürken görüntüleniyor. Resme Photoshop’la montajlanan Diana, hâlâ ince ve şık. Güzel yüzü, birkaç kırışıklık dışında, yıllardan nasibini almamış. ‘50 yaşında Diana’ başlıklı yazıda Brown, Diana’nın 1997 yılında aynı arabada hayatını yitiren Dodi El Fayed’i terk edip, üzerine iki evlilik daha atlatıp New York’a taşınacağını tahmin ediyor. 
“Moda ikonu Diana, aynı Michelle Obama gibi şıklıkla rahatlığı birleştiren bir tarza sahip olacaktı” diyor Brown. “Şüphesiz botoks yaptıracak, kollarını spora giderek formda tutacaktı. Eski eşi Prens Charles ile arasını düzeltecek, Kate Middleton’ın annesi Carole’la da çok yakın arkadaş olacaktı. Kraliyet ailesinin yeni yıldızı Kate Middleton’ın gölgesinde kalmaktan rahatsız olsa da yeni geline zamanla alışacaktı.” 
 
Sosyal ortamlarda da aktif 
Diana, Brown’un tahminlerine göre, Facebook ve Twitter’da aktif olacaktı. Diana’nın Facebook’ta aralarında Bono, Chelsea Clinton, David Beckham, JK Rowling gibi ünlülerin bulunduğu 107 bin 623 arkadaşı olacaktı. 
Gwyneth Paltrow’u Twitter’dan spora davet edecek, Facebook’ta Sarkozy’den ‘poke’ yiyecekti. Newsweek’in hazırladığı Diana’nın hayali şöyle: Facebook sayfasında Prens Charles’ın ikinci eşi Camilla’yla Diana arkadaş olmuşlar, Prens Charles da bunu ‘beğenmiş’. Diana, duvarından duyuruyor: “Victoria ve David Beckham’la Burberry’nin defilesini izliyoruz, ayakkabılara bayıldım!” 
Brown’un daha ciddiye alınabilecek iddiaları arasındaysa Diana’nın hayır işlerine tam gaz devam edeceği, Katrina Kasırgası, 11 Eylül, Haiti ve Pakistan depremlerinin mağdurlarına destek vereceği yer alıyor. 
 
Eğer yaşasaydı... 
Uzmanlar, ‘High50’ adlı, 50 yıllık yaşantılarıyla ün kazanmış insanların gelecekteki planlarını yorumlayan internet sitesi için ‘50 yaşında Diana’yı anlattılar. 
 
Bruce Oldfield (Modacı) 
Diana’nın 50 yaşına giriyor olması onun canını fazla sıkmazdı. Hatta yaşını tiye alırdı. İngiltere’den yaşamaya devam edeceğinden şüpheliyim, büyük ihtimalle ABD’ye taşınırdı. Onu Manhattan’ın 5. Cadde’sini arşınlarken hayal edebiliyorum. 
 
Jill Shaw Ruddock (Yazar) 
Eğer Diana yaşasaydı, ömrünün ilk yarısında yakından ilgilendiği hayır işlerine devam ederdi. Dodi El Fayed’le evlenirdi ve Dodi’nin babasını memnun etmek için Müslüman olabilirdi. Belki de isimleri Faruk, Abdül, Muhammed ve Yasemin olan üç erkek, bir kız çocuğu olurdu, kim bilir?.. 
 
Oliver James (Psikoterapist, yazar ve reklamcı) 
Diana yaşasaydı, yapmış olduğu hayır işleriyle toplumun gözünde kahraman statüsü kazanırdı. Ancak William ve Harry’yi büyütürken şüphesiz sorunlarla karşılaşacaktı. Diana, aşırı duygusal ve korumacı bir anneydi çünkü. Büyük ihtimalle çocuklarının gelişimi sırasında sürekli yanlarında bulunacak, onların tek başına karar almalarına müsaade etmeyecekti.