Devlet çözüm için geç olmadan eylem planı yapmalı.
 
Kürt sorununun kalıcı çözümü için atılan adımlar, yeni anayasa ile oluşturulacak yeni hukuk ile tamamlanacak, taçlanacak diye umarken her şey bir anda alt üst oldu.
 
Seçim öncesinin bir yere kadar normal karşılanabilecek siyasi sertliği, seçim sonrasında da tutuklu vekillerin durumu nedeniyle yemin krizine büründü. Ama asıl geri dönüşsüzmüş gibi görünen gerginlik, Silvan olayıyla çıktı. 13 askerin şehit düştüğü PKK pususu hem pek çok soru işareti hem de olacaklara dair işaretler barındırıyor.
 
Evet PKK, bir türlü çözülemeyen, devletin hatalarıyla kocaman bir sorunlar yumağına dönüşen asırlık Kürt meselesinin bir sonucu olarak doğdu fakat bugün PKK, Kürt meselesini de yutar hale mi geldi?
 
Öcalan devletle görüşüyor ve dışarıya barış içerikli mesajlar veriyorken ne oldu da şiddet yeniden siyaset aracı olarak kullanılmaya başlandı?
 
Örgütün Öcalan’ın mesajlarının aksine hareket etmesinin anlamı ne? Örgüt Öcalan’ı tasfiye mi etmeye çalışıyor? PKK içinde hangi güçler çarpışıyor, yapı çatlıyor mu?
 
SETA Vakfı’nın yayınladığı 'Şark Meselesinden Demokratik Açılıma Kürt Sorunu Hafızası' isimli kitabın yazarı, konunun uzmanı Hüseyin Yayman ile konuştuk. Bölgeyi yakından takip eden Yayman, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi.
 
Son olaylardan başlayalım. Silvan’da, PKK’nın pusu kurduğu 13 askerimizi kaybettik. Üstelik giderek Kürt sorununun çözümüne yaklaşıyoruz galiba diye ümitlenmeye başlamışken. Ve haliyle bütün algılar, duygular değişti. Durumlar da mı değişecek? Bu yaşananların anlamı ne? 
 
Bu yaşananlar bütün yolların Roma'ya çıkması gibi tek bir noktaya çıkıyor. O da Kürt sorunu. Eğer sizin Kürt meselesi gibi yüzyıllık bir sorununuz varsa ve halen dağda 4 bin civarında silahlı militan bulunuyorsa bu türden olayların yaşanması sürpriz olmayacaktır. Bu sorun çözülmediği takdirde örgüt ben ölmedim ayaktayım demek için bu türden eylemler yapacaktır.
 
Bundan sonra da bu tür eylemler olursa kimse şaşırmasın diyorsunuz?
 
Bunu PKK'nın tarihçesini gün be gün izleyen bir akademisyen olarak söylüyorum. Çünkü legal Kürt siyaseti ile PKK arasında bir tahterevalli stratejisi var. Kimi zaman legal yapılar alan genişletmek isterken, kimi zamansa PKK şiddete müracaat ederek eşikleri aşıp inisiyatifi eline alıyor. PKK da devletin yanlış uygulamalarını çok iyi değerlendirdi ve bugünlere gelindi.
 
DEVLETİN BİR SİYASETİ YOK
 
Devletin yanlış uygulamalarından kastınız ne, tam olarak?
 
Devletin, sorun karşısında bir siyaseti yok. Bütün mesele buradan kaynaklanıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti sorun karşısında ne yapacağına bir türlü karar veremiyor. Ben asıl sorunu burada görüyorum. Asıl mesele, örgütün ne yaptığı ve yapacağı değil devletin ne yapacağıdır…
 
Elbette ama PKK’nın ne yapacağı da önemli değil midir? Silahın çözüm olmadığını anlamış, bırakmak vaktinin geldiğini değişik yetkili ağızlarca deklare etmişken ve üstelik siyasetlerini dile getirebilecekleri legal siyasi yapıları da varken?
 
Az önce dediğim gibi bu bir tahterevalli siyaseti. Dışardan bakıldığında tam olarak görülmese de Kürt siyasetindeki aktörler arasında adı konmamış ciddi bir rekabet ve ön alma mücadelesi var. BDP “muhatap Öcalan'dır” diyor. Fakat devlet Öcalan üzerinden müzakere yürüttüğünde ise bu defa da “Devlet pazarlığı ucuza kapatmak istiyor” diyor. Ya da Öcalan'ın “meclise girin” çağrısına uymayabiliyor. Bu kadar aktörün olduğu yerde bunların olması doğaldır.  
 
ÖCALAN TEK ADAM DEĞİL
 
Nasıl?
 
Bugün gelinen noktada Kürt siyasetinde Abdullah Öcalan 'tek adam'mış görünse de Kürt siyasetine yakından bakıldığında bunun tam böyle olmadığı görülüyor. Şuanda 5'li bir yapı var. Daha da önemlisi bu aktörler arasında politik bir birlik yok. Geçmişte aynı tablo devlette söz konusuydu. Ama şimdi devlette eylem ve görüş birliği oluştu, bu defa Kürt siyasetinde farklı politik tutumlar gelişti.
 
PKK’nın 5'li yapısı PKK, KCK, DTK, BDP ve İmralı, değil mi?
 
Evet. Kürt siyaseti 5 ayrı koldan basınç uygulayarak Ankara'yı çözüme zorlamak ve masaya oturtmak istiyor. Burada bir rol dağılımı var ve iyi polis olmak Öcalan'a düşmüş durumda. Hareketin lideri Öcalan görünse de özellikle Avrupa kanadında ve PKK'nın içinde Öcalan'a karşı sessiz bir eleştiri var.  
 
Tartışma da başa döndü sanki. Kürt sorunu bu son evrede PKK sorununa mı dönmüştür yeniden?
 
Bunlar çok tartışıldı ama tekrar etmekte fayda var. PKK, sorunun nedeni değil, sonucu. Yani Kürt meselesi var olduğu için PKK ortaya çıktı. Matematiksel bir izahla söylemeye çalışırsak Kürt meselesi bağımsız, PKK ise bağımlı değişken. Teorik olarak Kürt meselesi çözüldüğünde, PKK'nın da ortadan kalkması gerekiyor. Ancak geçen 30 yılda yaşananlar PKK'yı Kürt meselesi kadar önemli bir sorun haline getirdi.
 
PKK ‘TOPLUMSAL KAOS’ PLANLIYOR
 
PKK sabit değişken ne demek?
 
30 yıllık mücadele pratiği ve devletin yanlış uygulamaları Kürt meselesini PKK'yla eşdeğer hale getirdi. Bugün artık Kürt meselesi kadar önemli bir de PKK meselemiz var. Bu konu önümüzdeki dönemin en önemli konusu olacak. Kürt sorunu çözülse de ben bugünkü koşullarda PKK'nın silah bırakacağını sanmıyorum.   
 
Devletin-hükümetin tavrının bundan sonra nasıl olacağını düşünüyorsunuz? Meclis’teki üç parti arasında bir ortak metin de imzalandı.
 
Hükümetin PKK'nın bir kanadının Türklerle-Kürtler arasındaki duygudaşlığı kopartma tuzağına düşmeyeceğini temenni ediyorum. PKK 'şiddete karşı şiddet' teorisini hayata geçirerek devleti hata yapmaya zorluyor ve 'toplumsal kaos' çıkarmak istiyor. Örgütün içindeki bir kanat 1993'te olduğu gibi barışı ipotek altına almayı amaçlıyor.
 
PERESTROYKASINI AÇIKLASIN
 
'93’te ne olduğunu hatırlatalım mı okuyucularımıza?
 
Bilindiği gibi 1993'te Cumhurbaşkanı Özal'ın inisiyatifiyle 'çözüm' gündeme gelmiş ve MGK, PKK'ya 'genel af' ilan edecek kadar süreç ilerlemişti. Fakat MGK'nın 'genel af' konusunu görüştüğü saatlerde Bingöl'de 33 askerin şehit edilmesi tüm süreci durdurdu. Türkiye alacakaranlık kuşağına sokuldu ve ağır bedeller ödedi. Bugünde Silvan saldırısıyla aynı amaca hizmet edilmek isteniyor. Bu bir tuzak ve toplumun bu tuzağa düşmesi planlanıyor. 
 
PKK'nın Kürt sorunuyla Türkiye'nin Kürt sorunu arasında nasıl bir farklılık var?
 
PKK Kürt sorununu salt bir etnik sorun olarak tanımlayıp ona göre bir çözüm ajandası kurmak istiyor. Türkiye ise sorunu bir demokratikleşme sorunu olarak görüp topyekun bir demokratikleşme ajandasıyla diğer problemlerini çözmeyi amaçlıyor. PKK soğuk savaş döneminde kurulmuş ve daha çok bozma üzerine yapılanmış bir örgüt. Bugün yaşanan sorun PKK'nın bir türlü 'perestroykasını' (yeniden yapılanma) ilan etmemesinden kaynaklanıyor. 
 
BDP RÜŞTÜNÜ İSPAT EDEMEDİ
 
BDP siyaset yapma mekanı Ankara, TBMM olan, olması gereken, Türkiye'nin meşru bir partisi. Ancak yemin kriziyle iyice kristalleşen yeni durumda kendini nereye ait görüyor BDP? Ve nasıl bir seçim yaptı BDP?
 
BDP, PKK ile modern bir parti olma geriliminde olan bir hareket. Bugüne kadar PKK ipoteğinden çıkıp reşit bir hareket haline dönüşemedi. Öcalan'ın son dönemde sıkça dile getirdiği 'çatı partisi' tezi ve 'Türkiyelileşme' yaklaşımı bu ipotekle yakından ilgili. Kürt siyaseti Öcalan'ı anlamıyor ve onun ne yapmak istediğini tam olarak çözemiyor
 
Öcalan'ın barış konseyinden, devletle protokoller aşamasına gelindiğinden bahsettiği bir dönemde ne anlama geliyor PKK'nın Silvan saldırısı?
 
Bu saldırının bir tek amacı var. Derin PKK Öcalan'ı tasfiye etmek ve barışı rehin almak istiyor. Silvan saldırısı Kürt siyasetinin topyekun bir 'akıl tutulması' yaşadığını ortaya koyuyor. PKK bu tür eylemlerle 'devlet-örgüt' dengesini kendi lehine bozup, 'tarafsız kitleyi' yanına çekmek amaçlıyor.
 
DERİN PKK ÇATLAĞI BÜYÜR
 
Kim bu derin PKK?
 
PKK'yı yakından takip edenler örgütün içinde Murat Karayılan'la, Cemil Bayık, Mustafa Karasu ve Duran Kalkan arasında bir üslup farkı olduğunu bilirler. Bu ayrılık henüz ideolojik ve politik bir ayrılık değil. Fakat görünen o ki bugünkü durum devam ederse örgüt içindeki çatlak büyüyecektir. Fakat Ankara'nın bunun üzerine strateji kurmaması gerekiyor.    
 
Örgüt içindeki ayrılık ideolojik ve politik değilse nasıl bir ayrılık var?
 
Askeri kanadın ve istihbaratın sorumlusu Cemil Bayık ve Duran Kalkan. Bu iki isim de Öcalan'ın ilk kadrosundan. Cemil Bayık Ekim 1992'de İsmet İmset'e verdiği mülakatta, Öcalan'a saygısından yanında sigara dahi içmediklerini söylüyor. Dün saygısından Öcalan'ın yanında sigara içmeyen biri bugün önderliğin çağrılarını dikkate almıyor. Sanırım bu örnek son dönemde yaşananları yeterince açıklıyor.
 
BDP ‘İRADE’Yİ AŞMAK MI İSTİYOR?
 
Öcalan BDP'ye Hatip Dicle'nin durumu farklı, Meclise girsinler derken, BDP-AK PARTİ ile görüşmeleri Hatip Dicle ısrarı dolayısıyla sonuçsuz kaldı, yani BDP'nin yemini Eylül’e kaldı. Bunu nasıl anlamak lazım?
 
Burada iki farklı senaryo var. Birincisi bir rol dağılımı yapıp 'iyi polis-kötü polisi' oynamak. Ki ben buna pek ihtimal vermiyorum. İkincisi ise hareketin dipten gelen 'radikal dalgayla' Öcalan'ın iradesini aşmak istemesidir. Kürt siyasi hareketi içinde Öcalan'ı aşan bir aşırı milliyetçi damarın hızla geliştiğini görmek gerekiyor. Türkçe konuşan, Kürtçe düşünen yeni nesil bu yaklaşımı besliyor.   
 
Peki ya askeri ayak? 14 Temmuz PKK’nın Öcalan’a yaptığı darbenin de tarihi midir?
 
Bunu söylemek için henüz erken ancak görünen o ki bir irade Öcalan'ı tasfiye etmek istiyor. Geçmişte de benzer hadiseler oldu ama Öcalan bunların hepsini savuşturdu. Bu tür eylemler Öcalan'ın devletle görüşmelerinin sekteye uğratıp onu zor duruma bırakabilir.
 
PKK’DA ÖZGÜVEN ZEHİRLENMESİ
 
Öcalan 1999’dan beri hapiste ama örgütünü bir şekilde yönetiyordu. Ne oldu da bu noktaya geldi PKK?
 
PKK son dönemde büyük bir özgüven zehirlenmesi yaşıyor. Kendisi gibi düşünmeyen herkesi 'öteki' ilan ediyor. Geçmişte 'kontraların' yaptığı baskıyı bugün kendi yapıyor. Örgüt, Türkiye toplumunun 'Kürt sorununa ve çözüme evet, PKK'ya hayır' dediğini biliyor ama bunu yok sayıyor. Bütün bunların yanında Ankara üzerinde bir basınç oluşturarak çözümü hızlandırmak istiyor.
 
Burada bir çelişki yok mu? PKK bir yandan çözüm istiyor, diğer yandan, bunun çözümü uzaklaştıracağını bile bile asker öldürmeye devam ediyor?
 
PKK'da Ankara'nın yaptığı gibi 'fren ve gaz' pedalına aynı anda basarak mevzi kapmak ve bölgedeki hegemonisini güçlendirmek istiyor. PKK'nın bu eyleminin arkasında dört neden var. 1) Bu tür eylemlerle toplumda bir duygu patlaması yaşatıp kendisi dışındaki grupları yanına çekmek. 2) Ankara'yı çözüme zorlamak ve süreci hızlandırmak. 3) Devletle pazarlıkta elini güçlü tutmak. 4) Son dönemde verilen kayıplarla örgüt içinde yükselen gerilimi konsolide etmek. Bence örgütün içindeki iktidar rekabeti ve gücün konsolidasyonu diğerlerinden çok daha önemli. PKK'nın asker karşısında verdiği her kayıp, örgütün içindeki 'vuralım' kanadının elini güçlendiriyor.
 
PKK’nın Silvan saldırısından beklentileri arasında savaşı yeniden başlatıp tarihi 90'lara döndürmek yok o halde?
 
PKK savaşı yeniden başlatmak değil pazarlıkta elini güçlendirmek ve devleti çözüme zorlama stratejisi yürütüyor. Türkiye'nin 90'lara dönmesi artık mümkün değil, PKK istese de bunu yapamaz. Çünkü toplum buna izin vermez. Bugün herkes BDP'nin 36 milletvekili çıkardığı bir dönemde asker öldürmenin Kürtlere ne faydası var diye soruyor. Herkesin çözümü konuştuğu bir dönemde PKK'nın yapması gereken tek bir eylem var, o da silah bırakma eylemidir. 
 
DTK ÖNDERİNDEN ROL ÇALDI
 
Demokratik özerklik konusunda da örgüt, Öcalan’ın sözlerinden farklı bir tavır geliştirdi. Öcalan, demokratik özerklik Türkiye projesi olmalı, konuşulmalı tartışılmalı, derken DTK 30 Temmuz’daki toplantısını 14 Temmuz’a çekip alelacele ve tek taraflı özerklik ilan etti. Bunu nereye koyacağız?
 
DTK'nın özerklik ilanını Silvan hadisesinden hemen sonra yapması ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. DTK'nın, 'parti önderliğinden' rol çaldığı açıkça görülüyor. Bu aynı zamanda Kürt siyasi hareketinin Türkiye gündeminden koptuğunu da ortaya koyuyor. Asıl sorun bence tam burada. 13 askerin hayatını kaybettiği gün DTK 'demokratik özerklik' çağrısı değil, sağduyu ve barış çağrısı yapmalıydı. 
 
13 şehitle Türkiye ayağa kalkmışken, rüzgar dönmüşken DTK'nın açıkladığı özerklik nasıl bir özerkliktir?
 
Bütün bu olan bitenler Kürt siyasetinde bir üslup sorunu olduğunu ortaya koyuyor. Kürt siyasetçililerine Mecelle'deki 'Usul, esası belirler' prensibini hatırlatmak gerekiyor. Kürt sorununda asıl gündem anadilde eğitim ve af meselesidir. Diğer tüm talepler görece tali taleplerdir. İlan edilen Demokratik Özerklik Öcalan'ın Demokratik Ulus projesinden daha ileri talepler içermektedir. Özellikle özsavunma gücü kurulması meselesi PKK'yı desteklemeyen Kürtler tarafından dahi tasvip edilmiyor.  
 
ÇÖZÜMSÜZLÜK DERİNLEŞSİN DİYE
 
PKK, Kürtler ve Türkler arasında gerçek anlamda bir zihinsel bölünmenin gerçekleşmesi için mi çalışıyor? Ne yapmak istiyor?
 
PKK'nın içindeki bir grup -ki bunların ciddi bir toplumsal karşılığı da var- 'çözümsüzlüğü derinleştirmek' ve duygusal kopuşu hızlandırmak istiyorlar. Bu yapı Öcalan'ın diyalogcu tavrından da rahatsız ve onu devletin elinde tutsak olarak görüyor.   
 
Bu yeni durum, fiili bir durum. 5’li yapı bir süredir, Emine Ayna’nın da ifade ettiği gibi talep etmiyor artık, direkt bir şeyler yapıyor…
 
Evet, Kürt siyaseti artık 3. dalgaya girdi. Birinci aşama Kürt kimliğinin tanınması, ikinci aşama sorunu çözme, üçüncü aşama ise kendi kendini yönetme sürecidir. Bu anlamda Kürt siyasetinin devletten daha pro-aktif bir siyaset izlediğini söylememiz lazım. Devlet, örgütün gündeminin arkasından yürüyor. Burada şu gerçekliği gözden uzak tutmamak gerekiyor: Eğer devlet bugün dile getirilen talepleri takvimlendirip bir eylem planı yapmazsa yarın yine geç olabilir. Çünkü Kürt siyaseti ile Ankara arasında gündem farkı var. Bu gündem farkı güven duygusunu zedeliyor ve taraflar birbirine şüpheyle yaklaşıyor.
 
stargazete