İlk önce bir düzeltme yapalım…

Önceki yazıda "Hanımefendi bir mesajla da olsa gazetecilerin gönlünü almadı" demiştim.

O yazı gazete ya da ajanslara "Hanımefendi’den yılbaşındakine benzer bir kutlama mesajı ya da bülteni geldi mi?" diye sormama ve olumlu yanıt alamama dayanıyordu.

Meğerse, Hanımefendi böylesi daha gönül alıcıdır, diye düşünmüş olacak ki, arkadaşlarımızın günlerini "bilbordlara verdiği reklam mesajları" ile kutlamış.

Bilgisine başvurduğum gazeteci arkadaşlarımızın da dikkatlerini çekmemiş olacak ki, bundan bana söz eden de olmadı.

Taki, yazı yayına girdikten sonra bazı dostlar hatırlatana kadar…

Sürc ü lisan oldu… Affola…

*

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ MECLİSTEN GEÇER GEÇMESİNE DE…

Komisyonda görüşülme süresini de sayarsak yaklaşık bir aydır Ülke gündemi Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçiş sağlayacak Anayasa değişikliği ile meşgul…

Şayet değişiklik anayasa ile ilgiliyse demokratik ülkelerde bu konuda her kesimin azami mutabakatı aranır.

Hazırlanma ve komisyon aşamasında konu üzerinde bazen günlerce süren derin ve detaylı tartışmalar yapılır.

Sonucunda da bir metin ortaya konur..

Meclis müzakereleriyle son şekli verildikten sonra da onay için konu vekillerin vicdani sorumluluğuna havale edilir.

Bizde de usul buydu ama son zamanlarda bozuldu.

Böylesine mühim olaylar nedense son zamanlarda kutuplaşmaya yol açacak şekilde gürültüyle boğulur oldu.

Böylece sükûnetle, ortak akılla ele alınması gereken meseleler karşılıklı restleşmelerle, kavgayla çözer hale geldik.

Onun için her olayda millet olarak bir uçtan diğerine savrulur olduk… Orta noktada buluşamıyoruz…

Çoğumuz farkında mı bilmiyorum ama git gide de ara açılıyor… Tehlikeli bir noktaya doğru sürükleniyoruz.

Gündemdeki Cumhurbaşkanlığı sisteminde de öyle…

Bir tarafa göre bu güne kadar hakim paradigma.. öncesi 1740’lara, Montesqiueu’ya kadar giden kuvvetler ayrılığı üzerineydi.

21.yüz yılın ilk çeyreğinde görüldü ki, bu paradigmaya sadık kalma.. ani, etkin kararlar almaya..engel teşkil ediyor.

O nedenle yetkilerin bir elde toplandığı yönetim şekli uluslar için bir zorunluluktur. Bu Cumhuriyete zarar vermez, aksine daha da güçlendirir.

Karşı görüştekilere göre yasama ve yürütmenin tek elde toplanması.. Ülke’yi felakete götürecek bir sisteme kapı aralamak, demektir.

Yapılmak istenen padişahlarda bile bulunmayan yetkilerle donatılmış astığım astık, kestiğim kestik tek adam monarşisidir.

Bu da Cumhuriyet kazanımlarının yok olacağı anlamına gelir.

Ne komisyon ne de öncesinde taraflar uzlaşma zemini aramadan.. her ferdi yakından ilgilendiren.. böylesine önemli bir değişiklik meclis genel kuruluna geldi.

Bazıları bu usulle de geleceğe dair tarihi kararlar alındığını düşünebilir ama ne yazık ki ben aynı kanıda değilim.

Hiç araştırıldı mı acaba.. üzerinde geniş mutabakatı gerektiren konular uzlaşı olmadan harıltı, gürültü içinde meclisten geçtiğinde ömrü ne olmuştur?

Burası birinci konu…

İkincisi AK Parti’nin verdiği önem olayı sistem çatışmasına dönüştürdü ve milletvekilleri vicdanları ile baş başa kalmaları için konmuş gizli oy kuralını partilerine güven verme adına yok ettiler.

Tabi bundan Meclis’in itibarı da yara aldı…

Geçmişte Meclis’in “yüce” sıfatını hak eden bir ağırlığı vardı… Benim öğrencilik yıllarımda önünden geçerken bile o “mehabeti” hissederdiniz.

Milletvekilleri de öyle… Sıradan insanlar olarak görmezdi vatandaş onları… Her biri duruş ve vakar sahibiydi.

O vakarı da onlar Meclis’in o ağırlık ve saygınlığına borçluydular ve buna sadakatle itibarlarının aratacağı bilincini taşırlardı.

İstisnaları olabilir ama ne yazık ki, vekillerimizin çoğunluğu günümüzde o değerinden çok şey kaybetti.

Son “bir yol kazası olursa sorumlusu ben olmayayım” endişesi ile sergiledikleri tutum ve davranış onları milletin gözünde daha da yıprattı.

Gizlilik gerektiren oylarını açıktan kullanmalar…

Kullandığı oyu cep telefonunda herkese göstermeler…

Bir milletvekilinin vakar ve duruşunu zedeleyen olaylardı.

Hafiflikler bunlarla da sınırlı değil…

Ağza alınmayacak küfürler…

Boğaz sıkmalar…

Burun kırmalar…

Birbirini ısırmalar…

Tekmeler..tokatlar çirkinliklerin bin bir türlüsü…

Bu tür benzer olaylar eskiden de görülürdü denebilir. Ama bir vekilin diğerini ısırdığı hangi devirde görüldü?

Bundan daha vahimi var mı?

Bu gerginliğe rağmen değişiklik tasarısında, aleyhte olanlar son oylamada  sürpriz yaşanacağı umudunu taşısalar da.. nihai kararı millet verecek gibi görünüyor.

PEKİ, MİLLET BU İŞE NE DİYOR?

Henüz bir tahminde bulunmak için vakit erken ama ortama bakıldığında Aydın’da 2010 referandumuna benzer (evet %35.16,hayır %64.86) bir sonuç çıkacak gibi görünüyor.

Ama bir uçtan diğerine savrulmanın bir sonucu olsa gerek Ülke genelinde  “evet” ile “hayır” oranları el ele baş başa…

Tahterevalli dengesini bozacak kitle de MHP… Yani ülkücüler…

O nedenle son zamanlarda övgüden de yergiden de en fazla nasibini alan lider Devlet Bahçeli…

Günün evetçileri yakın zamana kadar ona ve ülkücülere burun kıvırdıkları halde bu gün Devlet Bahçeli’nin milliyetçiliğini, dürüstlüğünü, devlete sadakatini öve öve bitiremiyorlar.

Dün takdir edip de tasarıya verdiği destekten dolayı bu gün kızanlar da.. partiyi baraj altında bırakma pahasına Cumhurbaşkanına teslim olmasından tutun da.. hırsı uğruna partiyi tasfiye etmek.. istemesine kadar demediklerini bırakmıyorlar.

Velhasıl hangi taraf sandıktan galip çıkarsa çıksın Devlet Bahçeli ve ülkücü camia her halükarda bir tarafın gözünde kahraman olurken diğerinin gözünde başka bir şey olacaktır.

Bu konu da kamuoyunda en az referandum sonucu kadar merak konusu…

 

 

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA