Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, sürekli değişen dünyada insanın sahip olduğu bilgi ve yetenek aynı kalarak ayakta kalması ve başarılı olmasının mümkün görünmediğini ifade ederek, ''Dünyada yeni meslekler, yeni kabiliyetler söz konusu olurken, lise ya da üniversite mezunu olmak, iyi bir iş bulmak ve rekabette ayakta kalmak anlamına gelmiyor'' dedi.

Dinçer, Küçükçekmece Belediyesi ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün düzenlediği ''Küçük İstanbul Buluşmaları''nda yaptığı konuşmada, toplantıda okunan hayat hikayesinin kendisini duygulandırdığını söyledi.

''Hocaların Hocası'' merhum Prof. Dr. Sabahattin Zaim ile ilgili bir anısını paylaşan Dinçer, ''Kendisinin tavsiyelerini dinledim ve 'Ben üniversitede kalıp bilimsel çalışma yapacağım' dedim. Bu benim için kritik bir karardı. 'Madem ben bilimsel çalışma yapacağım o zaman yüksek lisans yapacağım ve yabancı dil öğreneceğim' dedim'' diye konuştu.

Dinçer, üniversiteden mezun olduktan sonra bir tercih yapmak zorunda kaldığını anlatarak, ''Yüksek lisans programlarına gittim. Üniversiteye öğretim üyesi olarak girebilmek için 5-6 kez üniversitelerin yönetim kurullarında kabul edilmedim, sınavları kazanmama rağmen...'' dedi.

İnsanların hayatta bir yerlere gelebilmesi için karşısına çıkan engellerle mücadele etmesi gerektiğini vurgulayan Dinçer, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Her öğrencinin bugünden itibaren geleceğe dair bir hayali, bir vizyonu olması gerekiyor. Ancak bu bir hüsn-ü kuruntu olmamalı. Bunun kişinin kabiliyetini ve potansiyelini içeren gerçekçi bir tarafı olmalı.

İnsanlar, başkaları tarafından ne kadar uçuk ve kaçık görülürse görülsün hayallerinin peşinden koşarsa onları gerçekleştirebilir. Hayalleri gerçekleştirebilmek için onun gerekliliklerinden başka bir şey düşünülmemeli.''

Milli eğitimde yeni sistem hedefi

Bir toplumda oturmuş bir yapıdan söz edilecekse bir sistemden bahsedilmesi gerektiğini ifade eden Dinçer, şunları kaydetti:

''Öyle bir sistem kurmalısınız ki, kuracağınız bu sistem çok açık, objektif, anlaşılabilir, herkesin bildiği, fark ettiği bir yapıya kavuşmalı. Herkes oyunun kuralını bilmeli ve herkes bugün bir yere başladığında ve o işin gereklerini yerine getirdiğinde nereye ulaşacağını görebilmeli.

Bunu yaptığınız zaman toplumdaki insanlar güven içinde olur. Ben de sürekli gittiğim her yerde bir sistem kurmayı, o sistemin ögeleri arasındaki ilişkileri tanımlamayı, o sistemin işleyiş süreçlerini ortaya koymayı, herkesin kurallarını bildiği bir oyun düzeni oluşturmayı önemsedim.

Milli Eğitim Bakanlığımda da aynı şeyi yapmak istiyorum. Milli Eğitim Bakanlığında da kararları bir bakanın ya da bireyin verdiği, bazen öğrencinin, bazen öğretmenin, bazen de aile fertlerinin lehine kararların verildiği veya zaman içinde bunların da değiştiği bir yapıyı değil, istiyorum ki Türkiye'de öyle bir milli eğitim sistemi kuralım ki o sistemde öğretmenler hangi şartlarda öğretmen olacaklarını görsün, hangi şartlarda öğretmenlik yapacaklarını bilsin, kendi kariyer planlarına dair kafalarında bir fikir, bir hayal, bir plan oluşsun.

Bunun gereklerini yerine getirdikçe de kendi mesleki alanları içerisinde yükselerek bir kariyer oluştursunlar. Herhangi bir yere gelebilmek için çevrelerinde siyasetçileri tanıyan insanları aracı koyacak mekanizmalara tevessül etmeden, kendi planını yapıp o planı gerçekleştireceği açık, objektif bir sistemi tanımlayalım.''

Sistemin öğrencilere ve bakanlığa yönelik boyutu

Söz konusu mekanizmanın öğrencilere ve bakanlık çalışanlarına yönelik boyutuna da değinen Dinçer, şöyle devam etti:

''Öğrencilerimiz de bilsinler ki okula ne zaman başladığı, ne zaman bitirdiği ve bu süreç içinde neleri kazanıp, hangi bilgi ve yeteneklerle donanırsa mezuniyeti hak eder, hangi mezuniyetten sonra nereye daha kolay ulaşabilir, bunun kurallarını baştan sona bildiği bir yapı oluşsun. Aynı şekilde bakanlık çalışanları için de bu söz konusu.

Öyle bir mekanizmayı objektif bir şekilde kurmalıyız ki, kimin hangi görevleri, nitelikleri gerçekleştirirse o zaman belirli bir yere terfi ederek ulaşabileceğine dair kariyer planını önceden görsün.

Bu yapıyı objektif bir şekilde kurduğunuzda belki birçok arkadaşımın beni sıkça eleştirdiği gibi beşeri birtakım inisiyatiflere daha az yer kalacak, belki birilerinin şefkatine, merhametine çok gerek kalmayacak ama en en azından herkesin oyunun kurallarını bildiği bir mekanizmayı üretmiş olacağız.''

Dinçer, hayatta başarılı olmanın veya bir yerlere gelmenin temel dinamiklerini değişim, bilgi, eylem ve sevginin oluşturduğunu aktararak, ''Dünya sürekli değişiyor ve hiçbir zaman insanın sahip olduğu bilgi ve yetenek aynı kalarak ayakta kalması ve başarılı olması mümkün görülmüyor.

Dünyada yeni meslekler, yeni kabiliyetler söz konusu olurken, lise ya da üniversite mezunu olmak iyi bir iş bulmak ve rekabette ayakta kalmak anlamına gelmiyor'' dedi.

Değişimin yönünü de bilginin belirlediğine işaret eden Dinçer, ''Bilgi olmadan nitelikli karar vermek çok mümkün değil. Ancak bilmek yetmez. Pek çok insan pek çok bilgiye sahip olabilir. Bunlar hayata aktarılamazsa sahip olunan bilginin pek bir anlamı yok'' diye konuştu.

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, sınava odaklı bir eğitim sistemi ve öğrencilerin bir şekilde dershaneye yönelmiş olmasının normal olmadığını belirterek, ''Zaman içinde sınavın ve özellikle dershane olan ihtiyacın azaldığı bir eğitim sistemi için hazırlık yapıyorum'' dedi.

Dinçer, Küçükçekmece Belediyesi ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün düzenlediği ''Küçük İstanbul Buluşmaları''nda öğrencilerin sorularını da cevaplandırdı.

Öğrenciyken bugün geldiği noktayı hayal edip etmediği sorulan Dinçer, siyasetçi olmayı hayal etmediğini, iyi bir bilim adamı olmayı düşlediğini belirterek, ''Sayın başbakanımızın etkisiyle hayatımın belirli bir safhasından sonra yön değiştirdim. O da beni buraya getirdi'' dedi.

Dinçer, müfredatta gereksiz bilginin olup olmadığının sorulması üzerine de bu soru için zihni bir hazırlık yaparak gelmediğini, bu yüzden aklına ilk geleni söyleyeceğini ifade ederek, ''Biz ilkokul kitaplarında ilkokul çocuklarına ilk yardım nasıl yapılır diye uzun uzun anlatıyoruz.

Bu kadar uzun anlatmanın gereği var mı? '112'ye telefon edin' diye öğretsek yetmez mi? Bunu yaptığımız zaman müfredatta birçok şeyi ayıklamış olacağız'' diye konuştu.

''Notla ölçüm sistemi doğru mu?'' diye sorulan Dinçer, şunları kaydetti:

''Bunun iki boyutu var. Notla ölçmemiz gereken dersler var, notla ölçmememiz gereken dersler var. Bizim sistemimizin ana sorunu bence her şeyi notla ölçüyor olmamız.

Sporla ilgili derslerin notla ölçülmesini tartışabiliriz. Müziğin, güzel sanatların ve benzerinin notla ölçülmesi gerekmediğini düşünüyorum. Not, matematik ve fen dersleri için önemli ölçüm aracı olabilir.''

Dinçer, SBS'de son duruma ilişkin soru yöneltilmesi üzerine de şunları kaydetti:

''Sınava odaklı bir eğitim sistemi, normal bir durum değil. Bütün çocuklarımızın bir şekilde dershaneye yönelmiş olması da çok normal değil. Biz okulumuzda öğrenmemiz gereken dersleri, yetenekleri, kazanımları sınıfımızda kendi öğretmenimizden almalıyız.

Bunun için eğitim sisteminin kendi içinde daha disipline olması, kendi çocuklarını başka öğretmenlere bırakmayacak, onları dershane olmaksızın kendini yetiştirecek iddiasının taşımasını arzu ediyorum. Bu açıdan ben zaman içinde sınavın ve özellikle dershaneye olan ihtiyacın azaldığı bir eğitim sistemi için hazırlık yapıyorum.''

Eğitimin öncelikli sorunu

Dinçer, eğitimin öncelikli sorunu ile ilgili bir soru üzerine de Türkiye'de işsiz olan insanların yüzde 60'dan fazlasının lise ve altı eğitime sahip olduğunu, üniversite mezunlarının da iş bulma oranının yüzde 72 olduğunu aktararak, ''Eğer bir toplumda yoksulluk, sağlık sorunları, gelir dağılımında eşitsizlik ve terör varsa, bunun arkasında eğitimsizlik var. Bu ülkede yaşam kalitesini yükseltmek, sorunları daha kolay çözmek istiyorsak mutlaka çocuklarımızı eğitmeliyiz'' dedi.

Milli Eğitim Bakanı Dinçer, eğitim sisteminin kendi içinde birden çok sorunu olabileceğine işaret ederek, ''2012 yılı için en önemli eğitim sorunu olarak öğretmenlerimizin kariyerlerinin iyi tanımlanması, öğretmenlik mesleğinin geliştirilmesi ve öğretmenlerimizin her kariyer basamağında çalışma şartları ve onların saygınlığını arttıracak tedbirlerin alınması olarak gördüm'' diye konuştu.

Bugüne kadar derslik sayılarını, mali kaynakları arttırdıklarını dile getiren Dinçer, ''Bütçeleri, derslik sayılarını arttırmak gerekir. Doğru ama öğretmenlerimiz en iyisi değilse diğerlerinin etkinliği zayıf kalır. Bunların hepsinin iyi kullanılması öğretmenlerin iyi kullanılmasıyla mümkündür'' dedi.

Dinçer, öğretmenlerin kendisinden maaşlarına zam ve kadro sözü gibi çeşitli vaatler beklediğini aktararak, ''Esas mesele öğretmenlik mesleğinin bu ülkede herkesin en akıllı, en kabiliyetli, en idealist insanların seçtiği bir mesleğe dönüştürmeyi, diğer iki sorundan daha öncelikli görüyorum.

Şuna inanıyorum, eğer bu ülkede en yetenekli insanları öğretmenliğe yönlendirebilirsek, öğretmenlerimizin başarısını arttırabilirsek, arkasından çalışma şartlarının iyileşmesi çok daha kolaydır ve peşinden gelecektir. Biz yeter ki bunların her birini çözebilecek uzun bir perspektife sahip olalım'' diye konuştu.