Semra Duyar, 14 Şubat Sevgililer Günü için oğlunu babasına yollamıştı. Mustafa Duyar 20 günlük oğlunu ilk kez kucağına aldı. Geceyi onunla geçirdi. Ertesi gün onu yolladıktan sonra saldırıya uğradı.

Semra Duyar 1999 yılında doğan oğluna, eşi Mustafa"nın ilk adı Halit adını koydu. Mustafa Duyar, oğlu Halit ile 20 günlükken sadece bir günlüğüne görüşebildi.

“1999 yılı... 14 Şubat Sevgililer Günü"nden bir gün önceki akşam, 20 günlük oğlumuzu özel izinle iki saatliğine babasına gönderdim. Birbirlerini ilk kez göreceklerdi.
“Ben günler süren uykusuzluktan, soğuktan hasta düşmüştüm. Oğlan gider gitmez sızmışım. Ve bütün gece deliksiz uyumuşum. Uyandığımda 14 Şubat olmuştu. Gözlerime inanamadım.
“Doğduktan sonra babasının çocuğu görmesine müsaade etmeyen, benim ricalarım üzerine iki saatliğine izin veren idare bütün geceyi Mustafa"yla geçirmesine razı olmuştu; "Al, ilk ve son kez, oğluna doy" der gibi...
“O sabah Mustafa bir sepet içinde Sevgililer Günü hediyemi yolladı. Birine çorap ördürmüştü. Ben de ona bir kalem yolladım.
"Çok zormuş çocuk bakmak" diye de not yazmıştı.

“Mustafa"yı öldürüyorlar!”
“15 Şubat sabahı sabahın 6"sında alt kattan gelen birtakım seslerle uyandım. Hemen cama koştum.
"Mustafa... Mustafa" diye bağırdım. Çığlıklar attım. Silah sesleri geliyordu, ama kimse ilgilenmiyordu. Hemen karşıda askerlerin koğuşu vardı. Onlar çıktılar. Ama bir şey yapmadılar. Bağırdım, hakaretler ettim.
“Katillerden birisi bana doğru bakıp "Boşuna bağırma, öldü" dedi.
“Şok oldum.
“Aşağıdan Selçuk"un (Parsadan) sesi geliyordu:
"- Ne oldu" diye bağırdım.
"- Bilmiyorum vurdular" dedi.
"- Kim vurdu" dedim.
"- Nuriş"in adamları" diye cevap verdi.
"Beni de kafamdan vurdular, çok kötüyüm, ölüyorum" diye seslendi.
"- Mustafa"ya ne oldu?" diye sordum
"- Bilmiyorum" dedi.
Koğuşlara doğru, "Adam öldürüyorlar, neden müdahale etmiyorsunuz" diye haykırdım. Oğlan kucağımda bağırıyorum. Nafile...”

“Alışkınsınızdır siz”
“4-5 saat geçti böyle... Müdür, doktor ve Ali Suat Ertosun geldi. Sakinleştirici iğne yapmak istediler, kabul etmedim.
“Doktor, "Siz böyle durumlara alışkınsınızdır" dedi.
“Ertosun, "Metanetli olmalısın" dedi.
"- Bana bilgi verin" dedim.
"- Parsadan öldü. Mustafa ağır yaralı" dediler.
“Öfkeyle bağırdım:
"- Ben size demedim mi, “Burası güvenlikli değil, bizi vuracaklar, sevk istiyoruz” diye..."
“Benim kötü durumda olduğumu görünce yardım etsin diye yan koğuştan bir kız getirdiler.
“Bütün gece "Cevap istiyorum: Bana doğruyu söyleyin. Öldüyse öldü deyin" diye bağırıp durdum.
“Sonunda iğneyi kabul ettim.
“Ertesi gün uyandığımda NTV"den öğrendim Mustafa"nın öldürüldüğü haberini... Tam o sırada idare, koğuşa gelen yayını kesti.”

“Mustafa Duyar kim?”
“Sonradan birlikte kaldığı Cumali ile görüşmeme izin verdiler. Seslendim, cama çıktı.
"Nasıl oldu, anlat" dedim. Anlattı:
"Biz uyuyorduk. Sesleri duyunca Mustafa beni uyandırdı: “Kalk bir şeyler oluyor. İsyan başladı galiba... Az sonra burayı da patlatırlar” dedi. Bir an havalandırma boşluğuna çıkmayı düşündük. Senden çarşafı sarkıtmanı isteyecektik ya da Parsadan"ın koğuşuna atlayacaktık. Ama o kadar hızlı gelişti ki... İçeri silahlarla girdiler.
“-Mustafa Duyar kim” diye sordular.
"Mustafa “Benim” der demez silahları sıktılar. Mustafa tuvalet kısmına koştu. O bölümün üstü boşluktu. Oraya çıkıp oradan ateş ettiler.
“Meğer benim duyduğum sesler, adamların tuvalet kapısına vurma sesleriymiş.
"-Benim sesim geliyor muydu" diye sordum.
"-Sen bağırmaya başladığında o ölmüştü" dedi Cumali...
Oğluyla sadece bir gece geçirebilmişti; o da ölmeden önceki son gecesiydi.

MUSTAFA"DAN SONRA
“İki kişi gelmiştik. İki kişi döndük”
“Mustafa öldürüldükten bir hafta sonra Kırklareli Cezaevi"ne geri döndüm. Yanımda oğlumla tabii...
“Afyon"a iki kişi (Mustafa"yla ben) gelmiştik.
“İki kişi (oğlumla ben) döndük.
“Oğlum cezaevinde büyüdü. Birinci doğum gününü Kırklareli Cezaevi"nde kutladık. Mustafa"nın fotoğrafını masanın üstüne koyduk. Pastamızı kesip mum üfledik. Oğlum yürümeyi hapishane koridorlarında öğrendi.
“Ben 1995"te tutuklanmıştım.
“10 yıl 3 ay içerde yattıktan sonra 2005"te Etkin Pişmanlık Yasası"ndan yararlanarak çıktım.
“Oğlum ilkokul çağına gelmişti.
“Yasa gereği bana devlette iş verdiler.
“Önce 657"ye tabi olarak MTA"da çalıştım.
“Orada sıkıldım biraz... Sokak çocuklarıyla ilgilenmek istiyordum. Bunun üzerine beni Çocuk Esirgeme Kurumu"na verdiler. Orada çocuklarla iç içe çalıştım, çok mutlu oldum.
“Hayata yeniden başladım. İyi bir anne olmaya gayret ettim. Oğlumu sevgiyle büyüttüm. Dersleri çok iyiydi. Hep teşekkürle geçiyordu. Ama ergenlik çağına geldi. Babasını merak etmeye başladı. Geçenlerde biraz anlatmayı denedim. Altüst oldu.
“Babasını hep "Çok iyi bir insandı" diye anlatmıştım. Çok iyi bildiği bir insanın, çok kötü bir şey yaptığını duymak onu şok etti. Dersleri, psikolojisi bozuldu. Bilmiyorum yanlış mı yaptım. Yanlış bir şeyi nasıl doğru anlatabilirdim?
Ama sanırım zamanla anlayacak durumu...”

Onu öldürenleri de öldürmek istediler
“Evet, yanlış yapmıştı Mustafa... Cana kıymıştı. Ama devlete sığınmıştı. Devletin onu koruması gerekiyordu.
“Hiçbir suç cezasız kalmaz; ama ciddi diyet ödettiler bize...
“Tüm tabloya baktığınızda öldürülen o iki asker de, Özdemir Sabancı da, Haluk Görgün de, Nilgün Hasefe de ve onlar kadar Mustafa da terör kurbanıdır.
“Mustafa da öldürürken kime, neye hizmet ettiğini bilmiyordu; onu öldürenler de...
“Mustafa"nın öldürülmesi çok bilinçli, planlanmış bir eylemdi. Sonradan onu öldürten Vedat-Nuri Ergin"i de öldürerek susturmak istediler. Onlar da Uşak Cezaevi isyanı sırasında "Bu devlet bize Mustafa Duyar"ı öldürttü. Veli Küçük"ü arayın. Bizi sorun" dediler.
“Şimdi Veli Küçük, DHKP-C ve Nurişler çetesiyle koordinasyon sağlayarak cinayet işletmekten yargılanıyor.
“Sabancı cinayeti ve Mustafa"nın öldürülmesi çözülse Türkiye"de çok şey çözülür. Ama bu konular hâlâ muamma...
Çünkü çözülmesini istemeyenler hâlâ güçlü...”

VE SON SÜRPRİZ
Semra yeniden hapse giriyor

Öykünün sonuna geldik. Ama bu akıl almaz hikâyede sürprizler bitmedi.
Semra Duyar, devlet memuriyetinde yeni bir hayata başlamışken, Etkin Pişmanlık"tan salıverilmesine Yargıtay “Pişmanlığı samimi değil“ diyerek itiraz etmiş. Mahkeme, dosyayı yeniden incelemiş. Kararında ısrar etmiş. Dosyanın, gittiği Ceza Genel Kurulu, Yargıtay"ın itirazını haklı bulmuş. Çünkü yasadan sadece silah teslim edenler yararlanabiliyormuş. Semra hiç silahlı eyleme bulaşmadığı için yasadan yararlanamamış. Ve devlet, 5 yıl önce salıverdiği, kamu hizmetinde iş verdiği eski mahkûma yeniden “Gel içeri“ demiş.
Semra, 10 yıllık mahkûmiyetin ardından 5 yıl özgürlüğü tattıktan ve devlet memuriyeti yaptıktan sonra şimdi yeniden hapse girmeye hazırlanıyor.

Soyadımdan ötürü
Yakınıyor elbette, ama durumu kabullenmiş:
“Örgütten adam öldüren kişi, bir silah teslim etti diye 5 yılda çıktı. Ben silah kullanmayı bile bilmiyorum; 10 yılda çıktım, yeniden cezaevine dönüyorum” diyor ve ekliyor:
“Dün memurdum, bugün yeniden terörist oldum. İnsan isyan ediyor: 5 yıldır dışarıdayım. Devlet hizmetinde çalıştım. Çocuklara baktım. Kamuya hizmet ettim. Ne zararımı gördünüz? Adalet mi bu? Ama nedenini biliyorum: Ben, soyadımdan ötürü içeri giriyorum.”

2025"te çıkacak
“Kalan cezan ne kadar” diye soruyorum.
Gülümsüyor:
“2025 yılının 13 Haziran günü saat 10.35"te çıkacağım. Muhtemelen bir nine olarak...”
Etkin Pişmanlık"tan yararlandığı 5 yılı “hata” sayıp o 5 yılı da bu cezanın üzerine eklemeleri de mümkünmüş.
“- Oğlun ne olacak?”
“- Ailem bakacak. Ara sıra gelir beni görmeye... Kırklareli"nde büyüdü zaten... Artık af çıkmasını bekleyeceğiz.”

Son söz
Babasız doğmuş, önce annesinin, sonra sevgilisinin ölümünü görmüş bir çocuk...
O çocuğun öldürdüğü iki asker, bir işadamı, bir genel müdür...
Onun cezaevindeki nikâhı, sadece bir gece görebildiği oğlu...
Katilin katilleri...
O katilleri yok etmeye çalışan başka katiller...
Ve aydınlanmamış bir cinayetin bedelini ödeyen çocuklar...
Türkiye"nin en karanlık cinayetlerinden biri, artçı sarsıntılarla içten içe, kanamaya devam ediyor sessizce...