İşte Alpay'ın dış politikadaki gündemi ele aldığı yazısı:


Nobel Barış Ödülü'nü Başbakan Erdoğan almalı

Son haftalarda dış politikada olağanüstü bir hareketliliğe tanık oluyoruz. Geçen ay Suriye ile "Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Anlaşması" imzalandı; iki ülke arasında vize zorunluluğu karşılıklı olarak kaldırıldı.

Aramızda çeşitli sorunlar bulunan, çok değil on yıl önce PKK lideri Öcalan'ı barındırması nedeniyle savaşın eşiğinden döndüğümüz Suriye ile yakınlaşma, AKP hükümetinin "komşularla sıfır problem" politikasında sağlanan başarıların kuşkusuz en önemlilerinden biri.


Geçen hafta sonu Cumhurbaşkanı Gül, "Türkiye-Fransa Yılı" etkinlikleri dolayısıyla Paris'e resmi bir ziyarette bulundu. Fransa Başkanı Sarkozy, Gül'e "ayrıcalıklı ortaklık"tan söz etmedi; AB üyeliği konusundaki görüş ayrılıklarının ikili ilişkileri etkilememesi üzerinde durdu ve Türkiye'deki ihalelere olan ilgisini göstermekten geri kalmadı. Fransa bağlamında tabii en dikkate değer olan, geçen ayki ziyareti sırasında Fransız yetkililerin Başmüzakereci Egemen Bağış'a Türkiye ile müzakerelerin devamından yana olduklarını açıklamış olmaları.


Geçen hafta sonu hiç beklenmeyen bir şey oldu. Yunanistan'ın çiçeği burnunda Başbakanı Yorgo Papandreu, iktidardaki beşinci gününde, ilk dış ziyaretini Türkiye'ye yaptı. Papandreu'nun İstanbul'da olduğu saatlerde ben de bir toplantı dolayısıyla Atina'ya gittim ve orada Yunanlı meslektaşlarla bu ziyaretin anlamı üzerine konuşmak fırsatını buldum. Genel kanıya göre Papandreu'nun, Türk savaş uçaklarının üzerinde insanların yaşadığı Yunan adaları üzerinden uçmalarının Yunanistan kamuoyunda uyandırdığı büyük tepkilere rağmen, 19 Ekim'de Kıbrıs'a yapacağı ziyaretten önce İstanbul'a gelerek Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile görüşmesi, önümüzdeki ayların Türk-Yunan ilişkilerinde yeni girişimlere gebe olduğunun işareti. (Bu konuya döneceğim.)


Yalnızca geçtiğimiz hafta sonunun değil, son yılların belki en önemli dış politika gelişmesi, elbette ki, Türkiye ve Ermenistan'ın 10 Ekim günü İsviçre'nin Zürih kentinde daha önce üzerinde anlaştıkları aralarındaki ilişkilerin normalleştirilmesini öngören protokolleri resmen imzalamaları oldu. Ankara'nın Ermenistan ile yakınlaşmayı, Azerbaycan-Ermenistan normalleşmesine endekslediği görülüyor. Başbakan Erdoğan, bu ikinci cephede bir ilerleme sağlanmadan, protokollerin meclisten geçmesinin ve sınırların açılmasının söz konusu olmadığını tekrarlıyor. Bunun Güney Kafkasya'da barış ve istikrarın sağlanmasının bir icabı olduğuna kuşku yok. Ankara doğru yapıyor.


Geride bıraktığımız haftanın çok dikkate değer başka bir dış politika gelişmesi ise, Konya'daki İsrail savaş uçaklarının da katılacağı ortak hava tatbikatının iptal edilmesi oldu. Anlaşılan İsrail'in izlediği politikalar, yalnız hükümeti değil TSK'yı da fena halde hayal kırıklığına uğratmakta. Ankara'yı rahatsız eden belli ki sadece İsrail'in bu yılın başındaki Gazze saldırısı değil, belki daha da çok, Netanyahu başkanlığındaki yeni İsrail hükümetinin, bütün taahhütleri bir tarafa bırakıp, Filistin toprakları üzerinde Yahudi yerleşimlerini genişletmeye devam ederek Filistinlilerle barış görüşmelerini yokuşa sürüyor olması.


Son günlerin en anlamlı yorumuna İsrail'in Haaretz gazetesinin başyazısında rastladım: "Türkiye Başbakanı Erdoğan, etkileyici bir dirayet göstererek, bir yandan Ermenistan ile uzlaşmaya öncülük ederken, bir yandan da Yunanistan ile ilişkileri düzelterek Kıbrıs'ta çözüm için çalışıyor... Türkiye ile Ermenistan arasında barış anlaşması, İsrail ve Filistinliler için de büyüleyici bir ders niteliğinde... Ataları bölgemizi asırlarca yöneten Osmanlılar olan Türkler, bizim için de bir umut kapısı açtılar." (12 Ekim)


AKP hükümeti, Sayın Davutoğlu'nun mimarlığını yaptığı, sorunların diplomasi ve görüşme yoluyla çözümü konusunda bütün dünyaya (Obama'ya da) örnek bir politika izliyor. Dilerim Başbakan Erdoğan bütün iç ve dış politika açılımlarını başarıya ulaştırır ve Nobel Barış Ödülü'nü kazanır./yeni şafak