Obezite, sanayileşmiş ya da bu süreçte olan ülkeler de çok hızlı bir artış gösteriyor.

Veriler, her yıl en az 2,8 milyon kişinin şişmanlık nedeniyle hayatını kaybettiğini ortaya koysa da aşırı kiloların verdiği zarar bu sayıyla sınırlı kalmıyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)'nün raporunda diyabet hastalığının yüzde 44'ünün, kalp hastalıklarının yüzde 23'ünün ve çeşitli kanser türlerinin yüzde 41'e varan bölümünün obezite ile ilişkilendirildiği belirtiliyor. Bir başka deyişle, tek başına ölüm nedeni olabilen obezite, 'dolaylı yollardan'da insan hayatına mal oluyor.

Kalp damar hastalıkları ve yüksek tansiyon:

Şişman bireylerde ölümlerin en önemli nedenlerindendir. Özellikle yirmi beş yaşından sonraki ağırlık artışı kalp damar hastalıkları riski üzerinde en büyük etkiyi göstermektedir. Genellikle, şişman bireylerin kanlarında trigliseritler, toplam kolesterol ve düşük yoğunluktaki lipoprotein (LDL) yüksek olarak, yüksek yoğunluktaki lipoprotein (HDL) ise düşük olarak bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, beden kütle indeksinin artması ile birlikte inme ve kardiyak yetersizlik riski de artmaktadır. Şişman bireylerde hipertansiyon görülme oranı zayıf bireylerde görülme oranından oldukça yüksektir. 

Şeker hastalığı (DM) ve insülin direnci :

Özellikle karın bölgesi şişmanlığa sahip (vücudun üst bölgelerinde toplanan yağ) bireylerde bel/kalça oranı daha çok artmakta, insülin direnci ve buna bağlı olarak glikoz intoleransı (bozulmuş kan şekeri düzeyleri) görülmektedir.

Tip 2 şeker hastalığın ortaya çıkmasına sebep olan en önemli neden obezitedir..

Gut hastalığı:

Ayrıca şişman bireylerin kanlarında ürik asit miktarları artmakta ve buna bağlı olarak gut hastalığına bir yatkınlık oluşmaktadır.

Çeşitli kanser türleri:

Aşırı kilo, meme, rahim, prostat, mide ve kalın barsak içeren çeşitli tipte kanser gelişimi ile ilişkilidir. Şişmanlığın çoğunlukla hormonlar üzerinde yaptığı etkiyle kanser riskini artırdığı düşünülmektedir.

Karaciğer hastalıkları:

Safra taşları oldukça ağrılı bir durumdur ve şişman bireylerde zayıf bireylere göre daha sık görülmektedir.Özellikle kilo değişimleri, sık aralıklarla kilo alıp vermeler safra taşı oluşumunda en önemli etkendir.
Hipertrigliseridemi (yüksek kan yağları)  ise, karaciğerde yağlanmaya neden olur. 

Adet düzensizlikleri, kısırlık, yumurtlama bozuklukları:

Obezitenin çeşitli kadın hastalıkları ve özellikle polikistikover sendromu açısından risk oluşturduğu bilinmektedir.

Psikolojik bozukluklar ve toplumsal uyumsuzluklar:

Obezite; kişide depresyon, yeme bozuklukları ve özgüven kaybına neden olmaktadır.

Solunum sıkıntısı:

Şişmanlık solunum için mekanik bir yük oluşturur. Solunum zorlaşır. Şişmanlık ileri ölçüde ise kanda karbondioksit artar. Hastayı uykuya yatkın kılar. Uyku apnesi en sık görülen sağlık sorunlarından biridir.

Diz, eklem ve iskelet problemleri :

Kalça, diz ve omurga osteoartritin en sık görüldüğü yerlerdir. Aşırı kilolu bireylerde zayıf bireylere kıyasla kalçada osteoartrit olma olasılığı iki kat daha fazla bulunmaktadır. Aşırı kilo eklemler üzerine ek bir yük bindirerek harabiyete neden olmaktadır.

Şişmanlarda, çeşitli ameliyatlar sonrasında yara infeksiyonu, dikiş atma gibi komplikasyonların görülme durumu daha sıktır.

Şişman bayanlarda doğum güç ve risklidir.

Şişmanlarda deri altı yağ dokusunun fazla oluşu deri infeksiyonlarını artırır. Bunların dışında; fiziksel hareket zorlukları ve çeşitli kazalar, çalışma veriminin düşmesi gibi yaşam kalitesini etkileyen bir çok sorun da obeziteile birlikte ortaya çıkmaktadır. Obezitenin neden olduğu tüm bu sağlık sorunları  gösteriyor ki obezite, tümüyle tedavisi gereken bir hastalıktır.

Obez ve hipertansiyonlu bireyleri bekleyen önemli bir sorun: Metabolik sendrom

Metabolik sendrom, birden fazla kalp damar hastalığı risk faktörünün kümelendiği hastalıklar grubudur. Kilo fazlalığı ve bel çevresi kalınlığı fazla olduğu kişilerde görülen metabolik sendrom kalp hastalığı, yüksek tansiyon ve şeker hastalığı gibi hastalıkların habercisidir.

Bu hastalık tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaygınlaşmaktadır. Metabolik sendromlu hastalarda, kan damarlarındaki sertleşmeler ve tıkanmalar inme ve kalp krizi riskini yükseltmektedir. Sendroma en yatkın kişiler, masa başında oturan, beslenmesi düzensiz, yoğun stres altında çalışanlardır. Hareketsiz yaşam tarzı, ayak üstü atıştırma alışkanlığı, sigara kullanımı ve özellikle stres, sendromun giderek daha erken yaşlarda ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bu yüzden bu sendroma modern çağın hastalığı da denilebilir. Karın bölgesinde yağlanmaya bağlı şişmanlık (santral obezite), kan yağlarında yükseklik, hipertansiyon, şeker hastalığı (diyabet) veya bozulmuş glikoz toleransı ya da insülin hormonuna karşı dokuların direnç göstermesi (insülin direnci) gibi olgulardan en az ikisinin varlığı, 'metabolik sendroma' işaret etmektedir..

Metaboliksendromun en yaygın kabul gören tanımlama kriterleri şunlardır:

"Karın bölgesi obezite: Bel çevresi erkeklerde 94 (veya102) cm, kadınlarda 80 (veya 88) cm, 
"Trigliserid yüksekliği (150 mg/dl), 
"HDL kolesterol düşüklüğü (erkeklerde 40 mg/dl, kadınlarda 50 mg/dl),
"Kan şekeri yüksekliği (açlık plazma glukozu 100 mg/dl),
"Kan basıncı yüksekliği (135/80 mmHg)
Bu kriterlerden herhangi üçünün bir kişide bulunması metaboliksendrom olarak kabul edilir.

2000 yılı itibari ile Türkiye genelinde 30 yaşve üzeri 9.2 milyon kişide metabolik sendrom hastalığı olduğunu biliyor muydunuz?

Metabolik sendromdan korunmanın yolları:

"Yaşam tarzı düzene sokulmalı ve kişinin kendisine vakit ayırabileceği zaman dilimleri yaratılmalıdır.

"Kilo dengesi çok iyi korunmalı ve sağlıklı kilo aralığında kalınmalıdır. Sağlıklı beslenme bir yaşam tarzı haline gelmelidir.

"Yoğun stresli ortamlardan uzak durulmalıdır.

"Kişi kendisi için uygun bir fiziksel aktivite geliştirmelidir. Daha çok hareket etmeli  ve mümkünse bunu açık havada yapmalıdır.

"Kişinin yüksek tansiyonu kontrol altına alınmalı ve tuzlu gıdalardan kaçınılmalıdır.

"Kan yağları ve kan glukoz düzeyleri düzenli aralıklarla ölçülmeli ve kişinin ilgili hekimi tarafından gerekli tedavi uygulanmalıdır.

"Beslenmede saf karbonhidratlardan (şeker, un) kaçınılmalı, daha çok kompleks karbonhidratlara (sebze, kurubaklagiller, tam tahıl ürünleri vb.)yönelinmelidir.

Metabolik sendromda tedavi :

Tedavi multidisipliner bir ekip tarafından yapılmalıdır. Endokrinoloji uzmanı, diyetisyen, kardiyolog ekibin olmazsa olmaz üyeleridir. Tedavide kişinin insülin direnci, tansiyon ve kan lipid düzeyleri  hekimi tarafından kontrol altına alınmalıdır. Beslenme tedavisi sendromun en önemli basamağını oluşturmaktadır. Bilinen bir gerçek şu ki; metabolik sendrom, beslenme tedavisi ve kilo kontrolü  ile tedavi edilebilmektedir.

Biliyor muydunuz ?

"Yüzde 5-10'luk kilo kaybı bile metabolik sendromun tüm bileşenlerini kontrol altına alabilir.
"Yüzde 7'lik kilo kaybı ile birlikte duzenli fizik aktivite 4 yıl icinde Tip 2 DM gelişme riski yüzde 50 azaltmaktadır.
Yarın: Obezite ve kanser (Obezite kansere yol açar mı?)

Uzman Diyetisyen-Banu TOPALAKÇI