İzmir 1. bölge birinci sıradan milletvekili adayı Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’la İzmir’i konuştuk, neden İzmir’den aday gösterildiğini, “İnsanlık Heykeli”nin yıkılma sürecini, Başbakan’la sanatçılar arasında kaldığında neler yaptığını, emeklilik döneminde tiyatro sahnesine çıkıp, koroda şarkı söyleme arzusunu ve Ankara’yı sevme ihtimalini...


-  Son iki genel seçim arasında ne gibi farklar var sizin için?
Önceki daha rahattı. İstanbul milletvekiliydim. İstanbul 1. Bölge Ak Parti’nin ciddi biçimde yerleşik taban yakaladığı bir seçim bölgesiydi. 

- İstanbul’dan katılmak niye daha rahat?
İstanbul’da ilçeler yerleşmiş, kentleşme sorunları daha çözülmüş. İzmir’in deniz kıyıları mahvedilmiş vaziyette. Park yok, meydan yok. ‘80’lerin gecekondu şehri İstanbul’un Ümraniye’si de Zeytinburnu da İzmir’in ilçelerinden kentsel dönüşüm, sosyal donatı açısından çok daha fazla gelişmiş.

-  Peki, tablo bu kadar vahimse, İzmir nasıl yıllardır CHP’nin kalesi olarak kalabildi?
Garip bence. Aslında genel seçimde başa baş bir tablo çıkmış. Fakat yerel yönetimlerin tümüyle CHP’de bulunması nedeniyle sanki İzmir CHP’nin kalesiymiş gibi bir görüntü yaşatılmış. Burada bir edebiyat üretilmiş; “İzmir laikliğin, cumhuriyetçiliğin, Atatürkçülüğün kalesi” gibi başka partilere haksızlık içeren bir söylem oluşturulmuş. Burada seçimi kazanmış bir parti sadece, demokratlığın, Atatürkçülüğün, laikliğin, cumhuriyetçiliğin temsilcisi nasıl olabilir?  Tarihi  kavramları kimse tekeline almaya kalkmasın.

-  Başbakan’ın İzmir’i çok istediğini biliyoruz. Bu istek sizi nasıl etkiliyor?
Geçmişte bütün yenilikçi hareketleri desteklemiş olan İzmir niye bizimle ilgili bir mesafe koymuş gibi görünüyor? Sosyolojik biçimde incelenmesi ve aşılması gerekiyor. Bir de bunun maddi altyapısı var, ulaşım, teknoloji, iletişim.Ulaştırma Bakanı da buradan aday. İyi bir ikiliyiz.
-  Üslubu hayli sert Başbakan’la muhalif sanat çevreleri arasında duruyorsunuz. Zaman zaman karşılıklı ciddi gerilimler de oluyor... Nasıl bir strateji belirliyorsunuz o zaman?
Ne biliyorsam hepsini kullanmaya çalışıyorum. Bildiğim bütün duaları da okuyorum. Ama bazen büyük bir dalga çarpıyor. Kendimizi her zaman koruyamıyoruz. Birçok haksızlık yaşadım bu dönemde. Vicdanen rahatım.

-  Kars’taki “İnsanlık Anıtı” heykeli tartışmaları sırasında  “Sanatçı arkadaşlar heykel yıkımını önlemeye çalışmak yerine bakan yıkmaya kalkmasalardı daha farklı bir noktaya  gelirdik” dediniz. Nasıl olacaktı bu?
Ben bir siyasi tartışma konusu olmasın,  belediye, kurullar ve sanatçı arasında bir ortak yol bulalım, çözüm geliştirelim gayreti gösterdim. Bir gazeteci arkadaşımız, Başbakan’a daha önce ima ettiği “ucube” sözünü doğrudan söyletme başarısını gösterdi. Önce Başbakan, heykel demeden “Oraya bir ucube dikmişler” dedi, nereye olduğu anlaşılıyordu belki ama boşlukta tartışma ortamı da yaşatılmıştı.

-  İhale gazetecilere mi kaldı bu durumda? 
Öyle oldu ama. Dönün bakın. Başbakan’ın imasından birkaç gün sonra o gazeteci arkadaşımız Başbakan’a “Heykele dedim” dedirtti. “Bakan işi toparlamaya, kurul, belediye, sanatçının hakları çerçevesinde bir çözüm bulmaya çalışıyor” denileceği yerde, “Aaa, gördünüz mü, Başbakan Bakan’ı yalanladı” diye kıyamet koparıldı, hükümet krizi çıksın istendi.  Başbakan’ın o sözünden önce bir kurul kararı vardı ve onun çerçevesinde makul bir projeyle, heykeli yıkmadan nasıl çözüm bulunabilir arayışları sürüyordu. Ama, bütün bunlar o toz dumana karıştı.  Siyaset öne çıktı, sanatı koruma değil.

-  Peki sanatçılardan ne bekliyordunuz da yapmadılar?
Öncelikle Mehmet Aksoy’u kesinlikle eleştirmiyorum. Zaten, bir o, bir de ben zararlı çıktık bu işten. Bütün sanatçılardan söz etmedim ben o sözümle. Ama, bazı çevreler ne Mehmet Aksoy’u ve eserini korumaya çalıştı ne de beni anlamaya... Bazen sükunet içinde soğukkanlı bakarak, olayı yatıştırmak, zamana yaymak yerine tartışmayı alevlendirmek sorunu çözümsüz hale getirebiliyor.

-  Heykelin kolları, gövdesi parça parça yıkılırken, o fotoğrafları gördüğünüzde ne hissettiniz?
Çok üzüldüm. Benim dönemimde böyle bir şeyin yaşanmış olmasından büyük üzüntü duydum.  Böyle olsun istemezdim ama yapabileceğim bir şey kalmamıştı. Siyasi gerginlik içinde bu noktaya gelindi.

lİktidarda heykel karşıtlığı olduğu doğru mu?
Olur mu böyle bir şey? Ankara’nın ortasına insan tasvirinde bir dolu heykel koyduk biz. Kars’ta yaşananları bir heykel düşmanlığı olarak anlatmak büyük haksızlık. Ankara’da Mehmet Akif’in heykelini Cumhurbaşkanımızla açtık. Bakanlık olarak heykel yapımına ciddi bir kaynak ayırıyoruz.

‘Cumhuriyet’te en fazla tiyatroyu ben açtım’

Bazı sözleriniz devlet tiyatrolarını kapatacağınız şeklinde algılandı.
Cumhuriyet tarihinde en fazla tiyatro sahnesi açmış kültür ve turizm bakanıyım. Tiyatro kapattığımı ‘kâbus’umda görsem inanmam. 

AK Parti’nin seçim beyannamesinde opera baleyle ilgili vaat yok.
Doğu’da bir sahne sanatları festivali planlıyorum önümüzdeki yıllar için. Van merkezli olabilir.  Çevre illerin de katılacağı bir sahne sanatları festivali olacak.  Benzer bir şeyi Ege için de düşünüyorum.
 
Aurelius’u oynasam hiç fena olmaz

-  “Çocuklar Duymasın”da müze kartı tanıttınız. Etkisi oldu mu?
Kartın satışı yüzde 26 arttı. Küçük bir çocuk geçenlerde bana, “Sen ‘Çocuklar Duymasın’a çıktın” dedi. Yıllardır televizyona çıkıyorum, hiçbir çocuktan bunu duymamıştım. Dizilerin bildiğimizden fazla etkisi olduğunu gördüm.

-  Benzer dizi çalışmalarınız olacak mı?
Seçimden sonra olabilir. Bir arkeolojik bölgenin ya da bir serginin tanıtımı için böyle bir imkan ortaya çıkarsa neden olmasın.  Geçmişte tiyatroda oynamışlığım var ayrıca. Hala da istiyorum.  İleride, Demre’de bir kültür derneği kurma hayalim var. İçinde tiyatro da olsun, müzik etkinlikleri de olsun. Solo söylemeye cesaret edemem belki ama bir koroda şarkı, türkü okumak isterim... Onun tiyatro kolu da olsun, orada yönetici olabilirim, yönlendirici olabilirim, bazı etkinliklerine katılırım. Antik bir tiyatroda Marcus Aurelius’u oynasam hiç fena olmaz...

-  Seçim yorgunluğunu nasıl atıyorsunuz? Şöyle Kordon’da denize karşı...
Ara sıra İzmir’in tadını çıkarmaya çalışıyorum ama seçim zamanında dinlenme olmaz. Sayılı gündür. Sonuçta bu yorgunluğu atacağız. Tatilde herhalde yine buralara bir yere geleceğiz.

-  Artık İzmir’den çıkmam diyorsunuz...
Yok... İzmir’den de çıkarım. Benim gitmekten vazgeçmeyeceğim yerler var.  İstanbul’u hep severim. Antalya’yı severim. Karadeniz’i severim. Ankara’yı da seveceğim bir gün inşallah.

-  Çılgın bir projeniz var mı?
Çılgın değil ama iddialı projem,  Ege bölgesinde İzmir odaklı bir sağlık, kongre, gastronomi ile bezenmiş bir kültür turizmi destinasyonu yaşatmak. Barselona gibi bir İzmir, Katalonya gibi gelişmiş bir Ege bölgesi... Ben burayı hiçbir zaman bir kitle turizmi merkezi olarak görmedim.
Antalya’daki gibi devasa oteller, her şey dahil sistemi müşterisi yeri olarak görmedim. Bizim mesele zeytinyağını, şarabı turizm sunumumuz içine daha çok katmamız gerekiyor.