AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Anayasa değişikliği sırasında parti içinde ve muhalefetle partisi arasında yaşanan sert tartışmaları VATAN"a değerlendirdi. Çelik hiçbir milletvekiline baskı yapmadıklarını, herkesin hür iradesiyle oy kullandığını ileri sürdü.

ANKARA - AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, 8. madde sürprizinden fire gerginliğine kadar bir çok soruyu cevaplandırdı. Çelik, 8. maddenin düşmesine neden olan milletvekillerini bilmediğini belirterek, Tüzmen ve Toptan"ın çıkışlarını haklı bulduğunu söyledi.

Ne oldu da 8. madde düştü?

Her iki muhalefet partisinin de fazlasıyla istismar ettiği bir maddeydi. MHP "birlik ve bütünlüğün elden gideceğini, bölücülük yapan partilerin kapatılmayacağını, bölücülüğe adeta meşruiyet kazandıracağını"iddia ediyordu. CHP de özellikle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı"nın TBMM"den izin almasının güçler ayrılığı prensibine aykırı olacağını söylüyordu. Biz de kapatmaların aslında bir yönüyle siyasi davalar olduğunu dile getirdik. Örneğin Yüce Divan meselesi. Diyelim ki ülkede savaş ilan edildi. Neye göre yargılama yapılacak? Mesela Enver Paşa yargılansaydı mali olarak mı, ceza kanuna göre mi yargılanacaktı? Siyasi bir yargılamaya tabi tutulacaktı. Her iki muhalefet partisinin de bu maddede spekülasyonları vardı. Hassasiyetler bu eleştirilerden mi kaynaklandı? Ben fireye konu olan arkadaşları bilsem, duruşuna, hassasiyetine göre şundan dolayı oldu diyebilirim. Ama oylama tamamen gizli. Samimi söylüyorum bu oyların kim tarafından verilmediğini, 8 tane beyaz oy vermeyen arkadaşımın kim olduğunu bilmiyorum.

Kimin olduğuna yönelik tahmininiz var mı?

Herkes kendisine göre bir tahmin yürütebilir ama gözünüzle görmediğiniz tahminler spekülasyondan öteye gitmez. O açıdan biz oraya yoğunlaşmadık. Başta Sayın Başbakan olmak üzere CHP"nin iddia ettiği gibi kesinlikle milletvekillerinin vicdanına ipotek koyacak en ufak bir hareket içinde olmadık. Buna tevessül de tenezzül de etmedik.

Ancak özellikle bağımsızlara bir takım vaatlerde bulunulduğu iddia ediliyor.

Kendi arkadaşlarımızın bizimle hareket etmesini beklerdik. Ama onların dışında diğerlerinin de oy vermesini istemez misiniz? Vatandaştan oy istediğimiz gibi bağımsızlardan de oy isteriz. Oy vermeleri için DSP"lilerle de görüştük. MHP, CHP, BDP"lilerle de görüştük. Söylenenler bir ispata, bir delile dayanıyor mu, hayır. O zaman dilin kemiği yok ki konuş konuşabildiğin kadar.

Kimine hastane, kimine ihale deniyor...

Bakın Cumhurbaşkanlığı seçiminde ben Hakkari Milletvekili Esat Canan"a, "Genel Kurula gir"diye rica ettim. Esat Canan hayatta, ona ne vaat edildi ki? Ümmet Kandoğan mesela. Onunla da konuştuk. "Analar böyle günler için evlat doğurur, vicdanlı bir adamsın"dedim. Çünkü 367 akılla izah edilebilecek bir şey değildi, geldi girdi. Partisi onu ihraç etti. Eğer bir vaat olsaydı, bizden ayrılmış bir arkadaştı ve tekrar aday yapardık. En önce akla gelebilecek vaat budur. Böyle bir şey yapmadık çünkü ilkesizlik olurdu. 367"de kendi vicdanına göre karar verdi.

Sizce hassasiyet neyle ilgili?

Dediğim gibi kim olduklarını bilsem hassasiyetlerini bilir, yorum yaparım. Ama bilmiyorum. Mesela ben 1 Mart tezkeresinin oylamasında ret oyu verdim ve çıkıp ilan ettim. Çıkıp ben şundan dolayı ret oyu verdim diyen birisi olsa bir yorum yaparsınız.

Retçilere ağır suçlamalar da yapıldı. Milletvekillerinizden birinin eşi, İhsan Dağı da suçlama yapanlar arasında üstelik. Ergenekon"un uzantıları olmakla suçlandılar.

Ben o tür yaklaşımlara kesinlikle katılmıyorum. Doğru olarak değerlendirmiyorum. İhsan Bey"i yıllardır tanırım, iyi bir arkadaşımdır. Ama Ergenekon"un Ak Parti içinde uzantıları olduğunu söylemek çok iddialı bir laftır. İhsan Bey"in bildiği bir şey varsa, belgeye dayalı bir şey varsa anormallik var derim. Ama bu insanlar tahminlerini düşüncelerini yazıyorlarsa buna katılmam.

Koca"nın listesi için ne diyorsunuz?

İnsanları zan altında bırakmak çok yanlış ve aynı zamanda vebaldir. Gözünüzle görmediğiniz zaman, yüzde yüz kanaat sahibi olmadığınız zaman insanların ismini zikrederek, yazarak onları töhmet altında bırakacak bir yaklaşım içinde bulunursanız bu içinizde fitneye yol açar. O da doğru olmamıştır ki nitekim kendisi de özür diledi.

Ama neredeyse kavga çıkıyordu.

İsmi geçen arkadaşların reaksiyon göstermesini tabii karşılarım. Çünkü o da onların hakkıydı. Kesinlikle doğru bir şey olmamıştır. İlk günden itibaren kimdir diye soruluyor ama bunun olmaması gerekiyor. Öyle kötü bir şey ki yanınızdakinden şüphe etmeye başlıyorsunuz. Bir parti içine sokulacak en büyük fitne “Acaba kimdi?” demektir. Bu acabalar peş peşe gelir. Dolayısıyla eğer kapalı kabinde kendisiyle, vicdanıyla, Allah"ıyla baş başa bir vekil oy kullanmışsa, nasıl oy kullandığını bizzat kendisi ifade etmiyorsa tahmine dayalı spekülasyon yapmamak lazım.

Galiba iktidar partisini ilk defa bu olayda çok endişeli ve ayrı düşmüş gördük.

336 milletvekilimiz içinde eski CHP"li, eski MHP"li var, DYP"li, ANAP"lı var. Milli Görüş partilerinden olan arkadaşlarımız var"85 Kürt var, Türk var, Sünni var, Alevi var. Türkiye neyse bizim partimiz de aşağı yukarı odur. Bu kadar geniş yelpazedeki insanları bünyesinde prensipler ortak paydasında buluşturan bir siyasi hareketi, üstelik iktidarda 8 yıl idare etmek çok zor. Bütün badirelere karşın onları bir arada tutmak her babayiğidin harcı değil.

Badire parti kapatma davası galiba.

Bir çok badire atlattık. Parti kurulduğundan beri önümüze takozlar koydular. Yasaklı bir genel başkanla siyasete başladık ve ilk seçimi kazandık. Peş peşe davalar geldi. Bunlar haklı davalar değildi. Kamuoyuna yansıyanlar var yansımayanlar var.

Neler?

Balyoz"la başlayın. Biz iktidara geldikten hemen sonra, Mart"ta Balyoz eylem planı hazırlanıyor. Arkasından günlükler geliyor. Sonra Kafes, ardından kapatma davası. Bütün bunlar yapılırken hep içimize yönelik "Acaba bir fitne sokabilir miyiz?"çabası vardı. Kapatma davasında da, e-muhtırada da biz birliğimizi, bütünlüğümüzü koruduk. Kesinlikle Ak Parti"ye yönelik bir manipülasyon yapılamadı. Ama bu 336 milletvekili arkadaşımızın aynı tornadan çıktığı anlamına gelmiyor. Bazı konularda hassasiyetler farklı olabilir, sonuç hoşumuza da gitmeyebilir. Ama bu sonuca katlanırsınız, saygı duyarsınız. Bu da demokrasinin cilvesidir.

Hiçbir baskı olmadı anayasa sürecinde diyorsunuz özetle...

Bir kişi 19 kişiyi kontrol ediyor laflarının kuyruklu yalan olduğu ortaya çıktı. Bugüne kadar Sayın Başbakan, “Hüseyin gel şu arkadaşı ikna et” dememiştir. Ama bütün parti grubu olarak oturur konuşuruz, işin uzmanları meseleyi ortaya koyarlar. Tereddütü olan soru sorar, cevaplandırılır. Birisi ben şu konuda hala tereddütlüyüm derse bir daha konuşursunuz. Tüm müzakere ve istişare sürecinde tatmin olmadım, ret vereceğim diyen bir arkadaşımız ortaya çıkmamıştır.

Yeni anayasa değişikliği kapsamlı halde gelebilir mi bu dönem yeniden?

Artık seçimden önceki son viraj bu. Anayasa değişikliği çok kolay bir iş değil. Ama 1982 Anayasası iç tutarlığını yitirmiş bir anayasadır. Türkiye seçime gider, yeni bir meclis oluşur. Umarız ki yeni bir uzlaşmacı zemin oluşur ve yeni demokratik, sivil, işte bizim anayasamız diyebileceğimiz bir anayasa oluşur.

Bu partiyi her babayiğit idare edemez

BAŞKANLIK SİSTEMİ REJİM MESELESİ DEĞİL

Bizim için başkanlık sistemi bir tabu değil. “Aman konuşmayalım, ağzımıza almayalım” değil. Sayın Başbakan söyledi, toplum tartışmaya başladı. Mesela Sayın Ergun Özbudun, Taha Akyol gibi hükümete karşı kesinlikle önyargısı olmayan insanlar bile Türkiye için zor olacağını söylediler. Tartışmış olduk. Bu “Zinhar olmaz” anlamına da gelmiyor. Bu rejim meselesi değildir. Başkanlık sistemi rejim değildir.

"Atatürk olsa sizi CHP"den atardı"

60 senedir bu halk kendi iradesiyle CHP"yi hiçbir zaman tek başına iktidar yapmadı. Serbest Fırka"yı hatırlayın. Aslında İsmet Paşa yönetimindeki CHP"nin kendisine çeki düzen vermesi, hükümet üzerinde denetim mekanizması olması için Atatürk tarafından kurdurulmuştur. Kapanmasaydı tüm Türkiye ona oy verecekti. Atatürk Cumhurbaşkanı"dır ama icraatı yapan İsmet Paşa"dır. Halkta infial vardır. 1950"de insanlar sel olup akmıştır ve CHP tarihe gömülmüştür. O gün bugündür CHP kendisine gelemedi.

CHP Atatürk"ten geçinen bir partidir. Sürekli Atatürk"ün partisiyiz, Atatürk"ün koltuğunda oturuyorum, diyor. Her seçimde Atatürk"ü seçime sokup kaybettiriyorsun. Atatürk"e bunu yapma hakkın var mı? Atatürk olsa hepinizi CHP"den ihraç ederdi. Paradan Atatürk resmini çıkaran, resmi dairelerden resmini indiren ve kendisini Milli Şef ilan edilen İsmet İnönü"dür. Milli liderlerin farklı bir yapısı vardır.

Sonradan gelenler milli liderleri unutturmaya çalışırsa orada farklı bir yapı ortaya çıkar. ABD"nin milli lideri Washington"dur, İngiltere"de Churchill, Fransa"da De Gaulle, Pakistan"da Cinnah, Hindistan"da Gandi"dir. Milli liderler aynı zamanda o ülkedeki kurucu iradeyi sürükleyen, felaket zamanlarında o milletin bütünlüğünü sağlayanlardır. Atatürk böyle birisidir. 1933"te üniversite reformu yapılmış ve çok değerli hocalar tasfiye edilmiş, yanlıştır. Atatürk cumhurbaşkanı olabilir o dönemde. Ama her şey milimetrik olarak Atatürk tarafından yapılıyor anlamına mı geliyor?

Muhalefete Nesin ve Nazım"la yanıt

Hüseyin Çelik, Meclis"te havalarda uçuşan "ırkçı, faşist" gibi sözlere Nazım Hikmet"le, laikli tartışmalarına ise Aziz Nesin"le yanıt veriyor:

Bursa Cezaevi"nde Nazım"ın yazdığı bir şiir var:

“Bursa"da havlucu Recep"e/Karabük Fabrikasında tesviyeci Hasan"a düşman/Fakir köylü Hatçe kadına/Irgat Süleyman"a düşman/ Sana düşman bana düşman/ düşünen insana düşman/Vatan ki bunların evidir/ Sevgilim bunlar vatana düşman”

Bireysel dindarlaşma laiklik için bir tehdit değildir. Bir insanın kendi dini inançlarını yaşaması laiklik için tehdit değildir. Bugüne kadar yapılan yanlış budur. Mesela Sayın Erdoğan, “Eşim başörtülüdür herkesin eşi başörtülü olsun” dersen bu laikliğe ayıkırı olur. Dolayısıyla bazı insanların dini inançlarından, inançsızlıklarından dolayı, hayatlarını tanzim etme biçimlerine müdahale ederseniz bu hem anti demokratik olur hem de laikliğe aykırı olur. Mesela Aziz Nesin

Sayın Nesin ateisttir. “Öldükten sonra Müslüman mezarlığına gömmeyin” dedi, aynen öyle yapıldı. Ölüm yıldönümünde Vakfın bahçesinde saz çalıp türkü söylüyorlar. Aziz Nesin"in dinsiz olarak yaşama ve ölme hakkı varsa bu ülkede inanan dindar insanların da inançları doğrultusunda hayatlarını düzenleme hakkı vardır. Aksi takdirde kendiniz gibi olmayanları düşman edersiniz.

Vatan