1955'te yaşanan ve tarihe damgasını vuran 6-7 Eylül Olayları'nı konu alan 'Güz Sancısı' filmi gösterimde. Azınlıklara yönelik şiddet olaylarının yaşandığı bu 2 günün panoramasında dönemin hayatlarına farklı bir bakış atan filmin 1950'lerin İstanbul'unu tekrar yaratan sanat grubu ve kostüm ekibiyle Akşam Cumartesi'ye konuştu.

Geçtiğimiz haftanın gündemi en çok meşgul eden konulardan biri, Türkiye'nin yakın tarihine damgasını vuran 6-7 Eylül Olayları'ydı. 1955 yılının Eylül ayında başta Rumlar olmak üzere İstanbul'daki azınlıkları hedef alan bu şiddet olaylarının tekrar konuşulmaya başlanmasının nedeni ise elbette Tomris Giritlioğlu'nun 'Suyun Öte Yanı' ile başlayıp 'Salkım Hanım'ın Taneleri' ile devam ettiği tematik üçlemesinin son filmi 'Güz Sancısı'nın gösterime girmesiydi. Film, hafta boyunca gerek siyasi boyutu, gerek hikayesi ve magazin kısmıyla gazete ve televizyonlarda bol bol yer aldı. Filmle ilgili en önemli kısım ise tüm bu karmaşanın içinde dikkatlerden kaçtı. O da 'Güz Sancısı' için 1950'lerin İstanbul'unu sokakları, evleri ve insanlarıyla yeniden canlandıran kostüm ve sanat grubunun başarısıydı...

Filmin sanat yönetmenlerinden Nilüfer Çamur Giritlioğlu, kostüm sorumlusu Ceylan Şenbark ve yılların moda deneyimini filme taşıyan terzi Nezahat Öneren ile 'Güz Sancısı'nı konuştuk.

1955 yılı İstanbul'unu Beyoğlu'nda yeniden yarattınız. Biraz bu süreçten bahseder misiniz?

Nilüfer Çamur Giritlioğlu: Çalışırken bizi en çok zorlayan şeylerden biri kentin bozulan dokusuydu. İnsan, günlük hayatta çok fazla fark edemiyor. Bozulmayı ancak o yapıların ve sokakların orijinal hallerini görünce anlıyorsunuz. Film için çalışırken İstiklal Caddesi'ndeki tarihi binaların klima, havalandırma boruları ve tabelalarla saygısızca, hoyratça ve bilinçsizce donatılmış olduğunu gördük. Tarihi koruyamadığımızı bir kez daha fark ettik. Mekanlar orijinal halleriyle kalmadığı için çevresiyle birlikte kasabı şapkacıya, kahveyi oyuncakçıya dönüştürmek zorunda kaldık.

Plato kurmak işinizi kolaylaştırabilirdi belki...

N.Ç.G: Bu hiç konuşulmadı. Çekimleri bir plato yerine 100 yıllık bir apartmanda ya da o zamandan beri var olan bir sokakta yapmak bizi zorlayacak olsa da tercih ettiğimiz bir şeydi.

Nilüfer Hanım, filmde üç sanat yönetmeni çalıştınız; Naz Erayda ve Erol Taştan ile birlikte. Aranızda bir iş bölümü var mıydı?

N.Ç.G: Belirlenmiş bir iş bölümü olmadı. Her işi beraber yaptık diyebiliriz. Erol, bir tek kostümlerle çok haşır neşir olmadı.

Filmin en özel yanlarından biri de kostümlerdi. Nasıl bir çalışma yapıldı kostümler için?

Ceylan Şenbark: Belirli bir yıldan sonra Türkiye'de çıkan moda dergileri var; onları taradık. Yurtdışından gelmiş ve eskicilere düşmüş giysileri bulduk. Bir de Naz Hanım'ın kitabından çok yararlandık. Yardımcı oyuncular için eskiciden alınan birkaç şey dışında, bütün ana oyuncuların giydiği kostümler tasarlandı ve dikildi.

Tasarlanan elbiseleri kim dikti?

C.Ş: iki terzimiz vardı. Belgüzar Aydın ve Semiha Erbaş...

N.Ç.G: Nezahat Abla set terzisiydi. Kostümlere müdahale etti, onları oyuncuların üzerine oturttu ve detaylarını ayarladı. Bir anlamda elbiseleri yeniden yarattı.

Nezahat Öneren: Özellikle kalabalık sahneler zordu. Gelen elbiseler herkesin üzerine tam oturmalıydı. Tomris Hanım'ın isteklerine uygun şekilde düzelttim ayrıca detaylar ekledim. Danteller koyup etek boylarını ayarladım.

O DÖNEMİN AYIBI ŞİMDİNİN MODASI

1950'lerin modası nasıldı genel hatlarıyla?

Nezahat Öneren: Benim babaannem de terziydi. O modellerin içinde geçti çocukluğum. O yüzden döneme ait kostüm dağarcığım çok geniş; çizgileri daha kadınsıydı. Gazino ve Beyoğlu kültürü vardı. İnsanların gittikleri yerlere göre giydikleri kıyafetler farklıydı. Şapka, eldiven, kemer olmazsa olmazlardandı. Renk uyumu da çok önemliydi. Siyah bir ayakkabı giydiyseniz kahverengi bir çanta alamazdınız yanınıza.

N.Ç.G: İç çamaşırını gösterecek kıyafetler giymek de ayıpmış o dönemde.


C.Ş: Şimdi moda oldu (gülüyor).


N.Ö: O zamanın ayıbı şimdinin modası oldu işte. Ama bu günün şartları ve çalışma koşulları ile de ilgili biraz. Yine de hala öyle giyinen insanlar var özellikle gayrimüslimler arasında.

Kostümler yaratılırken karakterlere özel bir çalışma yapıldı mı?

N.Ç.G: Tomris Hanım 'oyuncu yönetimi kostümle başlar' der. Filmin hazırlık aşamasında karakterlerle ilgili çok konuştuk. Tüm karakterlerin kostümleri onların ruh hallerine ve kişiliklerine göre yapıldı.

C.Ş: Renkler bile onların ruh hallerine özel seçildi. Ayrıca duvarların rengi de dahil olmak üzere pek çok konu göz önünde tutuldu kostümler yapılırken.

Takıları ve ayakkabıları da siz mi tasarladınız?

C.Ş: Bir tanesi dışında tüm ayakkabılar yaptırıldı. Takılarda bizim bozup yaptığımız şeyler de oldu alıp olduğu gibi kullandıklarımız da... Bir de Zeliha Berksoy takı konusunda çok yardımcı oldu bize. Annesi Semiha Berksoy'un takılarından getirdikleri oldu. Kendisi onları kullandı ve onun için de özel bir anlamı oldu.

Filmi izleyici olarak nasıl buldunuz peki?

N.Ç.G: Filmi seyrederken objektif bir değerlendirme yapmak zor oldu. Genelde bir hatamız, kusurumuz var mı diye baktım. Ama film beni çok içine aldı. İçim burkuldu. Çekimlerde de yağma sahneleri çok etkiledi bizi. O sahneleri hazırlarken ağlamamak için kendimi zor tuttum.

C.Ş: Hazırlık aşamasında hepimiz kitabı okuduk, konuyla ilgili belgeselleri seyrettik. Ofis Beyoğlu'nda; iş çıkışı İstiklal'den geçerken başka gözle bakmaya başladık etrafa. Mesela o yağmada yakılan Lion Gelinlikçisi şimdi Starbucks. İnsana garip geliyor orada kahve içmek... Bir de yağma sahnelerinin çekimlerinde bunların gerçekten olduğunu düşününce fena oluyorsunuz. Biz film çektik ama insanlar bunu gerçekten yaşamış diyorsunuz.

YAĞMA SAHNELERİ BİZİ ÇOK ETKİLEDİ

Ne kadar sürdü yağma sahnelerinin çekimleri? N.Ç.G: 10-12 gün sürdü. Çalıştığımız sokaklar, Tünel Meydanı kapatıldı ve her şey gerçekten yağmalandı. Kilometrelerce kumaş kullandık. Yağma kamyonlarımız vardı çekimlerde. Onların içinde kumaşlar, sebze, meyve, oyuncaklar... Kamyonlar giderken içindekileri ortalığa saçıyorduk.

Zorlandınız mı?

N.Ç.G: Çok zorlanmadık da bakamadık çok fazla. Her şey yağmalanmak üzere hazırlandı ama o kadar uğraşıp hazırladığınız şeylerin o hale gelmesi bir tuhaf geliyor insana. Bakmaya içimiz elvermedi (gülüyor).

C.Ş: Kostümler için de öyle; dokunmaya kıyamadığımız elbiselerin çekim için yırtılması, tozlanması gerekiyordu.

Yeni projeler var mı önümüzdeki günler için?

N.Ç.G: Bu filmden sonra, Zeki Demirkubuz'un yeni çektiği filminde çalıştık. O da bir dönem işi. Önümüzdeki günler için günümüzü anlatan bir çalışma yapacağız.

H2