Her gün önümüze karar vermemiz gereken şeyler çıkıyor. Ev bakarken, iş değiştirirken, alışveriş yaparken ya da bugünkü gibi seçimlerde oy verirken... Sizce hangisi sonucu etkiliyor? Cinsel heyecan mı? Dolu bir idrar torbası mı? Çoğunlukla bu etkilerin farkına varmazsınız. Ama psikologlara göre, dış faktörlerin seçimlerimiz üzerinde büyük etkisi var. 
Mesela, tuvalete gitmek için sıkışmak, yani dolu bir idrar torbası uzun dönemli kararlarımızı etkiliyor. En azında Twente Üniversitesi’nde Mirjam Tuk’a göre bu böyle. Bir deneyde Tuk, iki grup katılımcıyı test etti. İlkine beş bardak su içmelerini söyledi, ikincisine ise sadece beş yudum. 40 dakika sonra, iki grup karar verme kabiliyetleri konusunda bir teste tabi tutuldu. Tuk’a göre, ‘sıkışmış’ olan grubun kişisel kontrol mekanizması daha sağlıklı çalışıyordu ve uzun dönemde onlara daha büyük fayda sağlayacak seçeneklerden yana oy kullandılar. 
Tuk’un bulguları dikkat çekici çünkü, ‘ego tükenmesi’ diye adlandırılan temeli uzun yıllara dayanan bir teoriyi sorgulamamıza sebep oluyor. Bu teoriye göre insanların limitli bir kontrol havuzu var. Banyoya girerken de, yemek seçerken de, bir şeyi inkar ettiğimizde bu havuzdan kullanıyoruz. Roy Baumeister’ın geliştirdiği bu teoriye göre, eğer önemli bir karar vermeniz gerekiyorsa, bu rezervden kullanmamaya dikkat etmeniz gerekiyor. Rezerv de çok farklı çeşitlerde kullanılabiliyor. Örneğin sıkıcı bir toplantıda dikkat çekmek için kendinizi zorladığınızda, komik olmayan birine zorla güldüğünüzde ya da sinirliyken kendinizi tutup aklınızdakileri söylemediğinizde... 
 
Ağır taşı, sağlam karar ver 
Karar verme kabiliyeti kas sistemine benzetilebilir. Fazla kullanıldığı zaman yıpranır ve yorulur. Bazılarına göre bu efekt hayatları etkileyecek boyutlara gelebilir. İsrailli bilim insanlarının son araştırmasına göre, hâkimler karınları tokken ya da sabah erken saatlerde daha çok şartlı tahliye kararı veriyor. Gün sonunda ise hapse mahkum etme oranı artıyor. Karar mekanizması yoruldukça daha kolay ve çabuk olan seçimi yaptıkları gözlemleniyor. 
İnsanlar çevrelerinden de etkileniyor. MIT’de psikoloji profesörü Josh Ackerman, seçimlerimizin o anda dokunduğumuz şeylerden bile etkilenebildiği görüşünde. Yaptığı araştırma gösteriyor ki seçim anında elimizde ağır ya da hafif bir şey olması yönelimimizi etkiliyor. Ağır bir şey taşımak ayaklarımızın daha sağlam yere basmasını sağlarken, hafif şeylerle kararlarımız biraz daha bulanıyor. Aynı şekilde sert bir sandalyede oturduğumuz zaman pazarlık kuvvetimiz artıyor ama konforlu olduğumuzda aynı performansı göstermiyoruz. Sıcak bir bardak tutarken daha sıcakkanlı, buzlu bardakla daha soğuk olmamız da beynimizin dış etkenleri kelime anlamlarıyla algıladığının kanıtı. 
Ackerman, bunun sebebinin dokunmanın doğumdan sonra ilk öğrendiğimiz his olmasından kaynaklandığını söylüyor. Soyut düşünme ise elbette ileriki yıllarda gelişiyor. 
 
Uykusuz kararsızlığı 
Karar vermeyle ilgili bir diğer ilginç bulgu da uyku düzensizlikleriyle ilgili. Singapur Üniversitesi’nden Michael Chee’ye göre, yorgunken önemli kararlar almak doğru değil. Chee’ye göre uykusuz olduğumuzda seçimlerimizde fazla iyimser davranıyoruz. Bu da yanlış tarafa yönelmemize sebep olabiliyor. 
Bunun en çarpıcı örneklerinden biri cerrahlarda gözlemleniyor. Uzun ameliyatlar sonrasında doktor, yeni bir kısayol bulduğu inancıyla çok riskli tercihler yapabiliyor. Aynı şekilde kumarhanelerin sabaha kadar açık olmasının sebebi de bu. Yorgunluk bir anda her şeyi riske atacak kadar ‘deli cesareti’ getirebiliyor. 
Cinsel olarak uyarılmış olmak da tercihlerimize pek olumlu yansımıyor. Bu durum bizi tezcanlı ve aceleci yapıyor. Duke Üniversitesi’nden Dan Ariely’nin öğrencileri üzerinde yaptığı araştırma ilginç bir bulguyu ortaya koydu. Gençlerin libidoları tarafından neye yöneldikleri konusunda hiçbir fikri yok. Bunun sebebi de Ariely’ye göre sınırlı bir duygu rezervimizin olması. Bir duygu tarafından baskın bir şekilde ele geçirildiği zaman, ilgisiz alanlarda tercih yapmamız, makul karar vermemiz zorlaşıyor. Profesör şöyle diyor: “Tanrı insana bir penis ve bir beyin verdi. Ama maalsesef ikisini aynı anda çalıştırmaya yetecek kadar kan vermedi.” 
Ama eğer bütün seçimlerimiz, dış faktörler tarafından şekilleniyorsa, şu soru kaçınılmaz değil mi? “Hangi noktaya kadar karar mekanizmamız üzerinde kontrol sahibiyiz?” Profesör Ackerman’a göre cevap “Çok az”. Yani bundan sonra yanlış bir karar verdiğinizde, kendinizi tutamadığınızı, çevreden etkilendiğinizi söyleyebilirsiniz.