Kimliği belli oldu canlı bombanın.

"Rohani" kod adlı Nazlı Görer.

İntihar bombacısı, kendisi ile birlikte, bir anneyi de parçaladı ve biz haklı olarak, parçalanan annenin acısına yoğunlaştık. Ama orayı bir parçacık geçtiğinizde, öte kenarda, canlı bombanın yaşadığı bir trajediden de söz edilebilir gibi geliyor bana. Mesela:

-Hiç düşündünüz mü, nasıl canlı bomba olur bir kişi? Kim karar verir ve karar süreci nasıl işler?

Mesela, başlıktaki soruyu bir kere daha soralım:

-PKK'nın fiili lideri Murat Karayılan'ın da canlı bomba olma ihtimali var mıdır?

-Bu soruyu sormak saçma mıdır?

-Acaba dağda, lider konumunda olan birisi çıkıp "Kim canlı bomba olmak ister?" diye bir soru sorar, bu soruya, sırada bulunanların tamamı "Ben, ben, ben!" diye bir adım öne mi çıkar?

-Yoksa lider birisini işaret edip, "Canlı bomba sen olacaksın" diye emir mi verir?

Canlı bomba olmak demek, ölüme soyunmak demektir. Ölümü sırtlanmak hatta kendi canından vazgeçmek ve sayıları belki onlarca ifade edilecek olan insanları öldürmeye niyetlenmek demektir.

Gerek kendi canından vazgeçmek olsun gerekse başkalarını öldürmek, ikisi de zor iştir.

Şöyle düşünebiliriz:

Örgüt bağlılığı bir misyon bağlılığı demektir. Orada insanlar, misyon aşkı uğruna canlarından bile vazgeçecek duygu yoğunluğu yaşayabilirler. Onun için, hayatta kalmak ne kadar içgüdüsel bir refleks olursa olsun, insanlar, davaları uğruna canlarını verebilmişlerdir.

Ben, intihar eylemcisinin böyle bir duygu durumu içine girebileceği ihtimalini yok saymam.

Ben daha çok, bir başkasına intihar eylemcisi olma görevini veren kişinin halet-i ruhiyesini merak ediyorum.

Sonuçta bir kişiyi ölüme göndereceksiniz.

Kimi göndermelisiniz?

En başta şu soruyu cevaplandırmalısınız:

-Neden ben değil de bir başkası?

Yani önce, "Neden ölüme siz soyunmayacaksınız?"a karar vermelisiniz.

Oradaki ana saik nedir?

Kendi canınızın herkesin canından kıymetli olması mı? Yani bilinen ölüm korkusu mu?

Dava için sizin varlığınızın herkesin varlığından önemli olması mı?

Şöyle adam akıllı bir gerekçe bulup, kendinizi ölüm adaylığından çıkarmayı başardıktan sonra, ölüme aday kişiyi seçmeye sıra geliyor.

Kim olmalı o?

Mesela, liderin etrafındakiler olabilir mi? Olmaz mı? Olmazlarsa neden olmazlar? Dava için yaşamaları vazgeçilmez olduğu için mi? Liderin göz koyduğu bir kadın militan olabilir mi? Yoksa orada göz koymak diye bir şey olmaz mı? Nasıl olmaz, neden olmaz? Duyguları sıfırlanmış mıdır dağdakilerin?

Acaba Nazlı Görer neden seçilmiştir? Neden bir başkası değil de o seçilmiştir? O çok gözü kara olduğu için mi, o başkasına göre ölümden korkmadığı için mi, o canından bezdiği için mi, onun ölümü davaya daha çok hizmet edeceği için mi, yoksa harcanacaklar diye bir liste vardır da intihar eylemcileri onlar arasından mı seçilir, yoksa kur'a mı çekilmiştir, yoksa "Ya şundadır ya şunda" gibi bir sıralama mı yapılmıştır?

Ne saçma sorular soruyorum değil mi?

Kimse bana, "Bu işlerde böyle sorular sorulmaz, 'sıradan' insanların duygu durumlarının anlayacağı bir şey değildir bu, öyle psikolojik tahlil gerektiren hiçbir ortam olmaz" demesin.

İnsanın olduğu yerde, korku da olur, hesap da olur, ölüme göndermenin-göndermemenin sebepleri de olur...

Duygu hendesi bir şey değildir ki eni-boyu hizaya getirilsin.

Acaba seçme hakkı olmuş mudur Nazlı Görer'in?

Bu soru da mı sorulmaz?

Bu işleri anlamak için biraz "Örgüt işi"ne kafa yormak lazım.

İsterseniz Dostoyevski'nin "Cinler"ini okuyun. Ya da PKK içi infazları anlatan kitapları...

Elhasıl canlı bomba işi, kolay iş değildir.

Bir gün Karayılan ya da Öcalan canlı bomba olduğunda ben bu noktadaki kanaatlerimi gözden geçireceğim.

Ahmet TAŞGETİREN-BUGÜN GAZETESİ