Milli Eğitim her dönemde olduğu gibi bu hükümet döneminde de sorun olmaya devam etti ve halen de ediyor.

Bazıları sorunu müfredatta, bazıları öğretmen yetiştirmede bazıları da idareci sınıfında gördü ve o yöndeki değişiklikle meselenin kökünden çözüleceği yanılgısına düştü.

27 Mayıs İhtilal hükümeti Gümrük ve İnhisarlar Bakanını (Fethi Aşkın) gümrük sorunlarını yakından bilen bir grup yakın arkadaşı ziyarete ederler:

-Bak Ağabey! Yetkim falan yok diyemezsin… Artık güç de sende yetki de… İşlerin önündeki şu şu engelleri kaldıracaksın, derler.

O da:

-Hem vallahi, hem billahi söz… Halledeceğim ama bir şartla… Sizden nizamları ve insanları ıslah edecek formülü istiyorum. Söyleyin bana! Neyi, nasıl yapayım? Filancayı at, filancayı getir demekle bu işin düzelmeyeceğini siz de biliyorsunuz, diye yanıtlar.

Karşılığında ne mi olur… Kimse söyleyecek söz bulamaz.(Türk Devlet Geleneği, Prof.Dr. Aydın Taneri, s.312)

AK Parti hükümetleri eğitimde sistemi sorgulamak yerine işe “filanca yöneticiyi atmakla, filancayı getirmekle”  başladı. Bir arpa boyu yol alamadığı gibi nice tecrübeli müdürü havuzda çürümeye terk etti.

Son icraatı da süresi dört yılı aşan kurum müdür ve müdür yardımcılarının görevlerini, bilinmeyen nedenle, 13 Haziranda sonlandırmak oldu.

Müdürlerin akıbetlerini belirlemek için de 4 kurum öğretmeni, okul aile birliği başkanı, yardımcısı, öğrenci temsilcisi, ilçe milli eğitim müdürü ve ilgili şube müdürü her biri Bakanlıkça belirlenen(EK-1) konular üzerinden müdürlerin performansını değerlendirdi. Ortalaması 75 puanın altında kalanlar görevlerinde yetersiz sayıldı.

Geçici görevli olanları puanlamalarını dışta tutarsak, okul öğretmenleri ve okul aile birliği görevlilerinin müdürü değerlendirilmesini anlamak mümkündür.

Fakat ilçe milli eğitim müdürleri ve şube müdürlerinin kurumu denetlemeden, çalışmalarını yerinde görmeden, eksiklerini rapora bağlamadan müdürün yeterliliği hakkında karar vermelerinin hukuki gerekçesi nedir?

Mesela yaklaşık altı ay önce bu göreve atanan şube müdürü bırakın icraatını kendini doğru dürüst tanımadığı Efeler İlçesindeki toplam 58 müdürden 40 tanesinin müdürlükte yetersiz olduğuna hükmedebiliyor.

Çelişkiler bundan ibaret de değil… Mesela Tansel Sarayköylüoğlu…

Sosyal Bilimler Lisesi Müdürü… Yaklaşık bir yıldır geçici görevli milli eğitim müdür yardımcısı… Performansını değerlendirenler okuldaki çalışmalarını mı, yoksa geçici görev yerindekini mi ölçü aldı?

Eğer okuldakini aldılarsa bir yıldır okulda değil… Milli eğitim müdür yardımcılığını ölçü aldılarsa hem böyle bir yetkileri yok hem de yönetmelikte ve uygulama kılavuzunda konuya açıklık getiren bir ayrıntı yok.

Koçarlı İlçe Milli Eğitim Müdür Vekili Ömer Dirik…

Atatürk İlkokulu Müdürü… İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak kendini değerlendirdi mi, değerlendirmedi mi?

Ayrıca okul öğretmenleri, okul aile birliği yetkilileri ve şube müdürü müdürleri hakkında ne kadar objektif davrandı?

Yenipazar İlçe Milli Eğitim Müdürü Serpil Şahbudak…

Çizelgedeki görevi Çine Mehmet Emin Ünal Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Müdürü. Ama yaklaşık dört yıldır Çine dışında geçici görevli. Değerlendirme kurulundakiler bırakın icraatlarını kendini biliyorlar mı acaba?

Aynı çelişkiler kurum müdürü olup da il içi veya il dışı başka bir kurumda geçici görevle çalışan herkes için geçerli… 

Örnek sadece İzmir’de değil Ülkede bu vesile ile günün konusu haline gelen Aydın Milli Eğitim Müdür Vekili Pervin Töre…

O da yaklaşık üç yıldır Aydın’da olduğu halde kadrosunun bulunduğu İzmir’de (Kız Lisesi Müdürü) değerlendirme ekibinden 97,5 puan aldığını gazeteler yazdı.

Ortalıkta dolaşan başka bir iddia var ki, şu ana kadar anlatılanların üstüne tüy dikecek cinsten…

Milli Eğitim Müdürü Pervin Töre İlçe milli eğitim müdürlerini özel kalem aracılığı ile makama çağırarak ellerine görevde kalacak müdürlerin listesini verdiği, direnenlere aba altından sopa gösterildiği…15 Ağustosta açıklanması gereken listelerin o nedenle 21 Ağustosa ertelendiği…

İddia mühim olduğu kadar vahim de… Zira kul hakkının teminatı olması gerekenler, ne ve kim adına olursa olsun, bu hakkı bizzat çiğner veya çiğnenmesine aracılık eder hale geldiyse hakkı yenen vatandaş devlette kime sığınacak, kime güvenecek, adaleti kim, nasıl tesis edecek?

Bir konunun altını çizelim:

Hem 12 Eylül İhtilalı sonrasında hem de 28 Şubat sürecinde müfettişler etrafta kol gezdi, soruşturma evrakları havada uçuştu, zorlamalar ve yıldırmalar oldu ama adaleti koruma, hakkı gözetme konularına riayetsizlikte bu tasfiye hareketinde kaçtığı kadar kantarın topuzu kaçmamıştı.

Kabul etmek gerekir ki, bazı müdürler enerjilerini tüketmiş, şevk ve heyecanlarını yitirmiş, hizmetten düşmüş olabilirler. Ancak onları kenara çekmenin yolu uyduruk raporlarla tasfiyeden değil objektif ölçülere dayalı denetim mekanizmasından geçer.

Genel kuraldır… Kanuna uygun da olsa vicdan ayağı eksik her icraat bir gün gelir sahibini vurur. Ah yerde, duman gökte kalmaz, sözü boşuna söylenmemiştir.

Sosyal medyada bu konuyla ilgili düşüncelerinizi #aydınkonuşuyor etiketiyle paylaşın, yayınlayalım! 

facebook.png twitter.png

habericiuygulamalar.jpg