Ülkemizin;
siyasetinin ve hukukunun normal olmadığının en büyük delillerinden biri, siyasi partilerinin uzun ömürlü olmamasıdır.
Siyasi hayatımızda iktidara gelen partiler bir şekilde yıpranmak ve dağılmaktan kendilerini koruyamadılar.
Tek partili zamanlardan sonra iktidara gelen Demokrat Parti’nin önü darbeyle kesildi.
Darbe döneminden sonra kurulan Adalet partisi de aynı akıbeti yaşadı.
Darbe sonrasında kurulan Anavatan Partisi de benzeri operasyonlara muhatap oldu dağılmak veya itibarını kaybetmekten kendini koruyamadı.
İktidara yaklaşana kadar büyük mücadele veren Milli Nizam ve Milli Selamet Partisi’nin çıktığı yolculukta partilerinin kapanmasına engel olamayan ekip, Refah Partisi’yle hükümet olabildi, ancak post modern darbeyle kapanmasını engel olamadı.
Siyasi hayatımızda yaşanan bu olağan dışı işler, ülke olarak normal olmadığımızın delili sayılmalıdır.
Şimdi AK PARTİ'yi de aynı yöntemle iktidardan indirme çabasına şahit oluyoruz.
Yaşanan bu süreçte iç ve dış odakların birlikte hareket ettiğini görüyoruz.
İç odaklardan kastımız; sivil ve askeri oligarşik bürokrasi olarak okunmalıdır.
Dış odaklar dediğimizde; ülkemiz için biçtikleri rolü oynayıp oynamadığını kontrol eden, darbeleri planlayan müttefik(!) devletleri anlamak lazım.
Oyun birlikte oynanmakta, herkes rolünün gereği neyse onu yapmaktadır.
Bu oyun kurucuların en büyük özelliği ülkemizde kurdukları, kontrol altında tuttukları düzeni korumak, her türlü düzenbazlığı yapmaktır.
Bunun için ülkede uzun erimli siyasi iktidarları hiç istemediler.
Ülkede hemen kaos meydana getirdiler.
En uzun süren iktidarların ömrü iki seçim dönemini geçemedi.
İlk defa AK PARTİ iktidarı üçüncü defa iktidar oldu ve iktidarını sürdürebildi.
AK PARTİ bununla yetinmedi, yapılan son referandumla ülkede yürütmenin doğrudan millet tarafından seçilmesini sağlayacak onayı sandıktan almasını bildi.
Ülkemizdeki İktidarlar için istedikleri şekilde ömür tayin edenler ilk defa mağlup oldular.
Artık seçilmiş, iktidarı alavere dalavereyle değiştirmeleri çok zor.
Mağlubiyetleri bununla sınırlı değil.
Kendilerini gizleme kabiliyetleri de kalmadı.
Dış odaklar çok önemli bir ülkeyi ve bölgede var olan etkilerini kaybediyorlar.
Öfkeleri ve hırçınlıkları bundan.
Her şeyi yapmak için hırsla saldırıyor, bütün kozlarını kullanıyorlar.
Terör örgütleriyle iş birliği dahil ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.
Hatta besleyip büyüttükleri hoca kılıklı şarlatanları sahneye sürüp;
'Allah'ın ismini dünyaya yaymak' gayesiyle yola çıkan memleket evlatlarının emeklerini ve hayallerini bile harcamakta tereddüt etmediler.
Şimdi de, kurdukları düzeni sürdürmek için, ana muhalefet partisini 'Adalet talebi' gerekçesiyle yollara döktüler.
Akıl alacak gibi değil.
Ana muhalefet partisi, ülkesini yönetenlerin savaş suçlusu olarak yargılanması için yollara düşmüş durumda.
Oysa yapılması gereken, ülkenin gizli bilgilerini deşifre etmek için çalışanları deşifre etmekti.
İşlenen suç, gazetecilik tutkusuyla açıklanamaz ve savunulamaz.
Bu sebeple Berberoğlu, belgeleri kendisine getiren ismi derhal mahkemeye bildirmelidir.
Bu bilgi devletin yargısından esirgeniyorsa iş birliği sağlam demektir.
Acaba Enis Berberoğlu 25. ve 26. dönemde korunmak için mi milletvekili yapıldı?
İktidarın görevi bu iş birliğini millete deşifre etmektir.
Kim kiminle kumpas kurmuşsa öğrenmek istiyoruz.
İktidardan talebimizdir böyle bilinsin!
On dört yıldır siyasetin tıkandığı zamanlarda MHP ve Bahçeli, seçilmiş iktidarın ve milletin yanında yer aldı.
Bu desteğin yetmediği zamanlarda tıkanıklığı sandık açmış ve yine sandık açacaktır.
Milletle siyaset yapanlar her daim kazanır.
Millet siyaset yoluyla istikbal ve istiklaline sahip çıkmakta tereddüt etmez.
Milletsiz adalet, siyaset ve devlet olmaz.
Siyasetin meşruiyet kaynağı millettir millet!
Herkes bunu böyle bilsin ve gereğini yapsın!