Okulllarımzda seçmeli veya zorunlu olarak okutulan ve okutulması düşünülen Osmanlıca öğretimi bu hafta tartıştığımız konuların ilk başında yer aldı.

Siyasetçilerimiz, medyamız bu konuda da hemen kutuplaşıverdi.

Bir taraf konuyu hararetle savunurken, diğer bir taraf da karşı duruş almakta hiç tereddüt etmedi.

Öyle ya, iktidar yıllar sonra bu konuyu gündeme getiriyorsa mutlaka bir hesaba dair getiriyordur.

Malum seçimlerde yaklaşmışken “Buradan oy devşirmek, muhafazakar seçmenin desteğini pekiştirmek”  istiyor olabilir.

Bir kısmına de göre hükümet, bu tartışmayla “Rovanşist davranarak, Cumhuriyet değerleriyle çatışmacı bir yolu tercih etmekte, ülkeyi yine o eski karanlık çağa götürmek” istemektedir.

Bu iddiaların hiç birinin elle tutulur bir tarafı yoktur.

Bunlar gülünç iddialardır.

Bir kere toplumumuzun büyük çoğunluğu ne olup bittiğini anlayamamaktadır.

Kaldı ki, sırf Osmanlı alfabesine dönüldü diye insanlar sandıkta AK Partiye oy vermez.

Bize göre;

İktidar geçmişle bağlarını yeniden kurmak için bir hamle yapıyor ve milletin çocuklarına, milletin okullarında tarihimizin bir döneminde değişik sebeplerden ötürü terk ettiğimiz “Osmanlıca Alfabeyi” öğretmek, çocuklarımızın tarihi metinlerle bağını yeniden kurmak istiyor.

Bu kopukluğu ifade için, milletin üzerinde yaşadığı torakların sahibi olduğunu belgeleyen “Mezar taşlarımızı bile okuyup anlayamıyoruz” görüşünü dillendiriyor.

Tabi mesele sadece “Mezar taşını okuma” değildir.

Atalarımızdan kalan bir çok eser kütüphanelerimizde orijinal haliyle okunup anlaşılmayı beklemektedir.

Kendi tarihinin yüz yıl öncesini okuyup anlayamayan başka bir ülke insanı yoktur sanırım.

Bizim geçmişimizden utanacak bir sebebimiz mi var ki, biz ondan kaçtık?

Elbette hayır!

Belki o günün  şartları bunu gerektiriyordu.

Ama artık o günün şartları yok.

Şimdi, bölgesinde ve dünyada olup bitenlerle ilgilenen bir Türkiye var.

Bölgesinde güçlü bir ülke olmak isteyen Türkiye çevresinde bu alfabeyi kullanan, ülke insanımızla din ve tarih birliği olan ülkelerle bağını kuvvetlendirmek derdinde olabilir.

Bu sebep küçümsenecek bir sebep değildir.

Zira “İp koptuğu” yerden bağlanır.

Bölgede tarih ve inanç birliğimiz olan insanlarla ve ülkelerle bağlarımız yeniden kurulmalıdır.

Bizim ülke olarak bu potansiyeli harekete geçirmemiz elzemdir.

“Batılı efendiler” ve “Kraliçenin ülkesi” istemiyor diye, kendi gücümüzü kullanmaktan imtina edecek değiliz.

Hep söylüyorum, tekrar edeyim; 1920’lerin şartlarına mahkum değiliz.

O zor günler geride kaldı.

Bizim millet olarak geri çekilebileceğimiz en son nokta 1920 şartlarıydı.

Bu zorunluluk hali ila nihaye süremez.

Milletimizin bu şartlara sadakat göstermesi ve iman etmesi düşünülemez.

“Çağdaşlık ve medeniyet(!)” adına milletten bunu bekleyemeyiz.

Bizim tarihte bir ağırlığımız ve doldurulamayacak bir yerimiz vardır.

Şimdi; Cumhuriyet dönemi boyunca elde ettiğimiz kazanımlarla, biriktirdiğimiz güçle, milletimizle aynı yöne bakan, sandıktan demokratik seçimlerle çıkan Milli İrade’nin temsilcisi siyaset kurumuyla, bölgemizde ve dünyada rol talebinde bulunuyoruz.

Bu rol talebimizden birileri rahatsız olabilir.

Bunu anlayışla karşılarız.

Ama içimizden birileri buna karşı çıkarsa biz de ona dur deriz.

Buna rıza göstermeyiz.

Biliyoruz ki;

Ülkemizin gelişmesi, büyümesi ve etkin bir devlet olması, milletimizin tarih sahnesine çıkması sadece maddi gelişmişlikle, zenginlikle olmaz.

Büyük ülke olmak büyük ülkülere sahip olmakla olur.

Büyük ülkülere sahip olmak, tarihte birlikte yol aldığınız insanlarla yeniden bağ kurmakla olur.

Evvelemirde bu coğrafyada yaşayan bütün beşeri güçlerle, barış içinde olmamız gerekmektedir.

Çözüm Süreci çabaları, Suriye politikasında insandan ve adaletten yana tavır almak da bu hedefin bir gereğidir.

Dün “Batılı Efendilerin” kardeşlerimizle aramıza soktukları fitnelerden ve cetvelle çizdikleri sınırlardan kurtulma iradesi ortaya konmadan bu coğrafya sahip çıkılamaz.

Mesele sadece bir “Osmanlı Alfebesi” meselesi değildir.

Mesele “Yeni bir dönemin inşası” meselesidir.

Zihinlerimize çizilen sınırlardan kurtulma, top yekun özgürleşme meselesidr.

Bizim pencereden görülen budur.

İnsanlığın Batı medeniyetinin dışında da bir seçeneği mutlaka vardır, ve olmalıdır.

Biz bu medeniyetin kavgasını veriyoruz.

Beş büyükle dünyayı adaletsizce idare edenlere itiraz ediyor, vicdani bir ses olmanın derdini taşıyoruz.

 

Sosyal medyada bu konuyla ilgili düşüncelerinizi #aydınpost etiketiyle paylaşın, yayınlayalım! 

facebook.png twitter.png

appstoreee.jpg     googleplay.jpg