Halbuki, Özdalga, Türkiye’nin yıllardır özlem duyduğu özgürlükçü ve çoğulcu bir Meclis yapısına dikkat çekmişti. Özdalga’nın; iktidar partisine mensup bir milletvekili olarak yaptığı açıklamayı hatırlayalım: “Yemin töreniyle göreve başlayan 24. dönem TBMM’yi önemli görevler bekliyor.
 
Bütün TBMM üyelerinin, milletin beklentilerinin bilincinde, etkili ve özverili bir şekilde görev yapacağına inanıyorum. Ancak önemli bir eksikliğimiz var. En az 15 milyon başı örtülü kadınımızın tek bir temsilcisi  TBMM’de bulunmuyor. Bu dönemin, kadınların başını örttüğü için TBMM’de olmadığının son dönem olmasını diliyorum.”  Biz de Akit gazetesi olarak Türkiye’nin yıllardır tartıştığı başörtüsü konusunda böyle önemli bir tespiti ve güzel bir temenniyi içeren açıklamanın ardından Özdalga ile konuyu etraflıca konuşmak için bu söyleşiyi gerçekleştirdik.
 
Türkiye’deki 15 milyon başı kapalı insanın temsil edilmemesi TBMM’de ne tür eksiklikleri beraberinde getiriyor. Bu konudaki değerli görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız?
 
Başı kapalı, yani temsil edilmeyen kadınlarımızın sayısı herhalde daha da fazla. Benim işaret etiğim, seçilme yaşı 25’in üzerinde tahminen en az 15 milyon kişinin bulunması. Bir başka deyişle, başı kapalı kadınlarımız bugün en temel vatandaşlık haklardan biri elinden alınmış en büyük toplumsal grubu oluşturuyor.
 
Hiçbir açıdan kabul edilebilir bir durum değil bu. Ne temel hak ve özgürlükler açısından, ne de temsili rejim açısından. TBMM’nin temsil açısından bugün en büyük zaafı, tek bir başı örtülü kadın milletvekilinin bulunmaması.
 
Başörtülü vatandaşların Meclis’te temsil edilmemesi, bu insanların yaşadığı problemlerin çözümünü de zorlaştırmıyor mu?
 
Tabii ki zorlaştırıyor. Zaten az önce işaret ettiğim temsiliyet zaafı sadece ilkesel bir kusur değil. Temsili sistemin pratikteki işleyişini de kusurlu kılıyor. Daha basit bir ifadeyle, damdan düşen konusu...
 
Başörtülü milletvekili algısı toplumun siyasete/siyasetçiye olan güvenini olumlu etkiler mi?
 
Millet Meclisi’nin daha çok millet gibi olması, ona daha çok benzemesi elbette siyasete güveni artırır.
 
“ÖNÜMÜZDEKİ İLK SEÇİMDE
 
BU HAKSIZLIĞA SON VERMEMİZ GEREKİR”
 
Başörtülü milletvekili taleplerine şimdiye kadar hep eski savunma refleksleriyle karşı çıkıldı. Türkiye’de de yerleşen bireysel özgürlükler anlayışı, önümüzdeki seçimlerde başörtülü milletvekillerini Meclis’te görmemizi sağlayacak bir düzeye kavuşur mu?
 
Yapılacak ilk genel seçimlerde bu haksızlığa ve kusura artık muhakkak son vermemiz gerekiyor diye düşünüyorum.
 
AK Parti başta olmak üzere bugün parlamentoda temsil edilen siyasi partilerin 12 Haziran seçimlerinde başörtülü milletvekili aday göstermemesini neye bağlıyorsunuz? Bu konuda beslenen endişelerin haklı olduğuna inanıyor musunuz?
 
Hepimizin iyi bildiği ve kolay anlaşılabilir sebebleri var bunun. Bildiğiniz gibi 2008’de, yani sadece üç sene önce, AK Parti’nin kapatılması için bir dava açıldı. Başsavcı iddianamesinde 400’ü aşkın delile yer verdi. Anayasa Mahkemesi, sunulan delillerin çoğunu kabul edilebilir bulmadı ve hüküm tesis ederken, aklımda kaldığı kadar, 26 tanesini, hukuki ifadeyle AK Parti’nin 26 ‘eylemini’ dikkate aldı. Aslında hepsi düşünce açıklamaktan ibaret olan bu 26 eylemin çoğunluğu, başörtüsü yasaklarıyla ilgiliydi. Bu sözde delil kabul edilen eylemleri şaşkınlık ve dehşet içinde incelemiştim o zaman. Mesela bir tanesi Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, mealen ifade ediyorum, şu sözleriydi: “Biz başörtüsü yasağına karşıyız ama bu konuda gerginlik oluşturmak istemiyoruz. O sebeble sabırla hareket ediyoruz. Tek başına değil, önce bir toplumsal mutabakat sağlayarak hareket etmek istiyoruz...” Bu son derece makul ve ılımlı sözler bile delil kabul edildi. O davanın arkasında duran hukuk ve siyaset adamlarının kimler olduğunu hepimiz biliyoruz. Gelecek kuşaklar, o kişilere, insan hakları ve demokrasi tarihi içinde onurlu bir yer vermeyecek. Kısa süre önce böyle bir kapatma davasıyla karşılaşmış bir partinin temkinli hareket etmesini anlamak herhalde zor değildir. Zaten Başbakanımız da olumlu işaretler vermemişti bu konuda. Ama yine de, son dakikaya kadar acaba başörtülü adaylarımız olacak mı diye bekledim. Bu konuda biraz daha cesur hareket etseydik daha iyi olurdu diye düşündüm.
 
Siz eski bir sosyal demokrat, eski bir CHP’lisiniz. Ama şimdi AK Parti’desiniz. Bu konudaki görüşleriniz o sebeble mi değişti?
 
Bu soru için teşekkür ediyorum. Öncelikle şunu ifade edeyim, ben hâlâ sosyal demokratım. Lisede öğrencilik yıllarından beri siyasetin içindeyim. Bugüne kadar inanmadığım hiçbir şeyi yapmadım. Başka türlü siyaset olmamalı diye düşünüyorum. O nedenle de yaptıklarımın sonucunu hep huzur ve gönül rahatlığı içinde kabullendim. Bu yaştan sonra da değişecek değilim. Başörtüsü yasağına hep karşı çıktım. Hatta sosyal demokratların sadece karşı çıkmalarını değil, başörtüsü yasağının kaldırılmasına öncülük etmeleri gerektiğini söyledim. Çok geç değil ve hâlâ öyle düşünüyorum.
 
Başürtülüleri tanıdıkça görüşlerim güçlendi
 
 Yani ‘başörtüsü dâhil başlıca konularda düşüncelerim pek değişmedi’ diyorsunuz...
 
Genel hatlarıyla evet. Mesela başörtüsü konusunda düşüncelerim daha da güçlendi diyebilirim. AK Parti’ye katıldıktan sonra, daha önce tanıdığımdan daha çok başörtülü insanı daha yakından tanıma imkânım oldu. Teşkilatta çalışan partililer olarak. Çok farklı eğitim düzeyinde, ama yetenekli, çalışkan, belagat sahibi, kendisini sağlam bir mantık içinde ifade eden ve katkı vermek isteyen o kadar çok insan var ki. Ayrıca yıllardır itilip kakılmaya karşı mücadele ederek epey tecrübe, direnç ve özgüven de kazandılar. İlkesel veya beşeri açıdan, nerden bakarsanız bakın, bu insanların önünü kesmek büyük haksızlık.
 
“BAŞÖRTÜLÜLER  BİZİ  ULUSLARARASI PLATFORMLARDA DA TEMSİL EDER”
 
AK Parti, önümüzdeki genel seçimlerde başörtülü milletvekili adaylarını seçilecekleri yerde gösterir mi? Parti yönetimine bu konuda bir tavsiyeniz veya çağrınız var mı?
 
Muhakkak öyle olmasını temenni ediyorum. Ama seçilecek yerlerden aday göstermek yeterli değil. İşin başka yönleri de var. Birinci olarak, yıllarca haksızlığa uğramış bu insanların önü iç siyasette adaylık ötesinde de hızlı bir şekilde açılmalı. İkinci olarak, başörtülü siyasetçilerimizi uluslararası platformlarda da ön plana çıkarmamız gerekiyor. Batı’da giderek artan bir İslam endişesi var. Başörtüsü bu konuda simgesel bir özellik taşıyor. Bu noktada bize düşen, Türkiye’ye düşen önemli görevler var. Önyargıları azaltmanın yollarından biri, insanların birbirini tanımasıdır. O nedenle başörtülü ve birikimli kadınlarımıza özellikle Batı’daki uluslararası platformlarda olabildiğince çok görevler yüklemeliyiz diye düşünüyorum. Biz şimdi tam tersini yapıyoruz. Batı’da İslam endişesi taşıyanları haklı çıkarırcasına, seçilme haklarını bile ellerinden alıyoruz. İnanıyorum bu görevlerde o kadar başarılı olacaklar ki... Böyle bir şeye herkesin ihtiyacı var.  
 
“TÜRKİYE’DEKİ DEĞİŞİME
 
AK PARTİ ÖNCÜLÜK EDİYOR”
 
Mesela İspanya’daki sosyal demokratlar... Franko rejimi sonrasında yaygın demokratik reformların, silahlı kuvvetlerin denetim altına alınmasının, Bask ve Katalan sorunlarına çözümün öncülüğünü hep onlar yaptı, Avrupa’nın en başarılı partilerinden biri oldular. Din konusunda da paralellikler var. General Franko’nun meşhur bir sözü vardır. ‘İspanya’da bir insan ya Katolik olur ya da hiçbir şey’ demişti. Ordu dâhil devleti ve resmi ideolojiyi tam da bu korkunç görüşe göre şekillendirmişlerdi. O noktada da değişimin öncülüğünü İspanyol sosyal demokratları yaptı. Türkiye’de de bir insan ya katı laikçi olabiliyordu, ya da hiçbir şey. Şimdi değişiyor. Bizde değişime AK Parti öncülük yapıyor. Bütün bunlar siyasi program dediğim şeyler. Ama bir siyasi partinin başarısı için, liderlik ve teşkilat konusu da var.
 
“CHP BATI’DAKİ SOSYAL DEMOKRATLARA BAKARAK KENDİNE ÇEKİDÜZEN VERMELİ”
 
CHP’ye dönersek, Kılıçdaroğlu Genel Başkan olduktan sonra CHP’nin az önce sizin değindiğiniz konularda bazı yeni yönelişleri görüldü. Bu yönde daha kararlı bir siyaset izlerlerse CHP’nin başarılı olacağını düşünüyor musunuz?
 
CHP’nin ne yapması gerektiğini söylemek artık benim işim değil. Ama bizde sosyal demokrat bir partinin başarılı olabilmesinin olmazsa olmaz şartı, ana hatları itibariyle biraz önce değindiğim doğrultuda bir siyasi programa sahip olması. SHP, DSP, CHP gibi partilerimiz çok fırsat kaçırdı, çok zaman kaybetti. Sınama ve yanılma ile en sonunda doğru yolu belki bulacaklar ama korkarım bu çok zaman alacak!
 
Daha eskiyi bir tarafa bırakalım, Bülent Ecevit’in Ortanın Solu hareketinden bu yana nerdeyse yarım asır geçti, hâlâ etkili bir sosyal demokrat parti ortada yok. Siyaset karmaşık bir süreç, yani sınama ve yanılma yöntemi en uygun yöntem değil. Hiç olmazsa başarılı somut örneklere baksınlar.
 
yeniakit