29/8/2016 tarihinde “İki olay Bir Öneri” başlığıyla Aydınpost’ta yaynlanan yazıma hem Cumhurbaşkanımız, hem Başbakanımızdan olumlu cevap geldi.

Kamuoyunda bir hayli dillendirilen ve mağduriyetlerin çoğalmasına sebep olan uygulamaların doğurduğu olumsuz sonuçlar, toplumda ciddi bir şekilde adalet duygusundan uzaklaşıldığı yargısına sebep olmaktadır.

Kabul edelim, böylesi olağan üstü zamanlarda insanlar sıkıntılarını ve gerçek düşüncelerini pek belli etmek istemez.

Bir bakıma kendini koruma içgüdüsüyle hareket eder.

Korku psikolojisinin doğurduğu ruh hali ve öfke, derinlerde bir yerlerde varlığını sürdürür.

Gözlem ve tespitlerime göre böyle bir tepkinin varlığından eminim.

Yol yakınken bu ruh daralmasına ve doğuracağı sonuçlara çözüm üretmek lazım.

Toplumda birlik ve dayanışmayla birlikte, adalet duygusunu kuvvetlendirmeye yönelik “Valiliklerde kriz masaları kurulması” talimatının devletimizin en tepe noktalarından verilmesi mağdurlar için bir umuttur.

Kriz masalarına yapacakları itirazların nasıl ve değerlendirmenin kimler tarafından yapılacağı şimdiden merak konusudur.

Bu konuda yetkililerden bazı taleplerim var;

Öncelikle hemen belirtmeliyim.

Valiliklerde oluşturulacak kriz masa üyeleri kesinlikle illerdeki kurum müdürlerinden oluşturulmamalıdır.

Sair zamanlarda ve görevleri gereği amiri durumunda olan Valilere karşı görüş beyan etmeleri ve görüşlerinde kararlı olmalarını beklemek bu kişilerden “Kahramanlık” beklemektir.

Bu şekilde oluşturulacak bir kriz masası “Mış gibi” yapmaktan başka sonuç doğurmaz.

Bize göre kriz masası, tamamen mecliste grubu bulunan veya en azından kamuoyunda terör örgütleriyle bağlantısı olmayan veya böyle bir şüpheyi üzerlerinde taşımayan parti ve partililerden olmalıdır.

Ayrıca Baro temsilcilerinin bulunması güvenilirliğini artıracaktır.

Kriz masalarında görevlendirilen kişiler kesinlikle kamuoyuna duyurulmamalıdır.

Partiler kriz masasına en az üç kişi vermeli ve aralarında mümkünse en az bir adet hukukçu olmalıdır.

İnsanlar, mağduriyet taleplerini resmi yoldan maille yapılacak olsa da, kendilerini dinleyecek ve durumlarını anlatabilecekleri kişilere mutlaka ulaşmak isteyeceklerdir.

İşin bu kısmıyla siyasi partiler ilgilenmelidir.

Kendilerine gelen bilgileri değerlendirmeli, kriz masasına gönderdiği arkadaşlarına raporlayarak vermelidir.

Toplanan bilgiler kriz masasında ön değerlendirmeye tabi tutulmalı, görüşleri verilecek kararlarda etkili olmalıdır.

Yargılama devam edecek olsa bile, zanlılara suçları sabit olana kadar masumiyet karinesi uygulanmalıdır.

Özgürlükler bağlamında yapılacak bazı kısıtlamalar “Denetimli serbestlik ve yurt dışı çıkış engeli” getirilerek serbest kalmaları sağlanmalıdır.

Devlet ve kurulacak kriz masaları zanla değil, kuvvetli delile göre hareket etmelidir.

Yeri gelmişken, muhatap olduğum bir tutumundan hareketle bir örnek vermek istiyorum.

Yaşanan bu süreçte mağdur olduğuna inandığım bir dostumun derdini ilgili makamlara ulaştırmak için çabalarken, çözüm umuduyla milletvekili aracılığıyla randevu alarak ulaştığımız makam sahibinin yaklaşımı tedirgin ediciydi.

Daha söze başlamadan “Ben dilekçe kabul etmem” dedi.

“Peki neden?” diye sorduğumuzda “Ben yetkili değilim” diye cevap verdi.

Asında bu diyalogtan sonra oradan ayrılmamız gerekiyordu.

Ama biz, halimizi arz etmek istiyorduk ve konuşmayı sürdürdük.

Talebimiz yanlışlıkla kapısına mühür vurulan üç iş yeriyle ilgiliydi.

Makam sahibi bize “ Bu şirketlerin FETÖ-PDY örgütüne finansman sağlamadığı ne malum?” diye cevap verdi.

Bizde “Bunu devlet araştırır ve bulur ve o zaman gereken cezayı verir.

Eğer zannettiğiniz gibi değilse bu iş yerinde 60 kişi çalışıyor ve iş yerinin çalıştığı firmalara verdiği takvimli taahhüdü var. Bunların yerine gelmesi ve yanlışlığın düzeltilmesi gerekir” dediğimizde bize cevap olarak tekrar “Ben bir şey yapamamam.” Dedi.

Vatandaşın güvenlik bürokrasisi karşısında durumu bundan farklı değildir.

İnsanların kendilerini çaresiz hissettikleri bu durumun düzeltilmesi için kriz masaları bir umuttur.

Adalet arama kapısıdır.

Bu imkan doğru değerlendirilmelidir.

Kesinlikle güvenlik bürokrasisine feda edilmemelidir.

Kamuda görevli memurlar bu konuda inisiyatif alacak cesareti gösteremez.

Kimse alınganlık falan göstermesin.

Kurum müdürlerinden “FETÖCÜ” bildirmeleri istenirken ve bazı işgüzarların sevmediklerini ispiyonladığı yerde, mağduriyetleri gidermek ve adaleti bulmak zordur.

Kriz masalarının görevi bu zorluktan devleti ve adaleti kurtarmak, zaafiyete uğrayan güven ve birlik duygusunu topluma geri vermektir.

Bu imkan asla sulandırılıp etkisiz hale getirilmemelidir.

Güvenlik bürokrasisine karşı, siyaset ortak tavır almalıdır.

Adalet o zaman, belki mümkün olur...