Hüsnü Özyeğin Vakfı çalışanları, Tatvan’a bağlı Kavar havzasına “kalkınma projesi” için geldiğinde köylüler başta biraz şüpheyle yaklaşmış. Haksız değiller. Köylüler “Barış süreci diyorlar, hala koruculuk dayatılıyor” diyor.

Tarih boyunca türlü çile çeken halkı anlamak için hikayelerini dinlemek lazım... İkram Kılıçarslan, 1967 Dibekli köyü doğumlu. İlkokul mezunu, ortaokul diplomasını dışarıdan almış. Üniversiteye gitseydi ne olurdu bilemem ama kendisi bir nevi filozof! Anlattıkları, ülkenin gayrı resmi tarihine ışık tutuyor.

1980’lerde, darbeden sonra köyde neler oldu?

Kürt fraksiyonlar 70’lerde köyde duyulmaya başlamıştı. Apocular daha sonra geldi. Diğerlerinden farklılardı. Köyün içinden geçerken başlarını önlerine eğip sağa sola hiç bakmıyorlardı. Sonra öğrendik Apocu olduklarını. 12 Eylül, herkesi sildi süpürdü. Çoğu Avrupa’ya gitti. Fakat Apocular kaldı.Gerillanın bölgeye gelişi, 1992-1993.

 Köylüler PKK hakkında ne düşünüyordu?

Biz de tanımıyorduk daha. ‘Terör, terörist’ diyorduk. Hiç görememişiz, acabası vardı. Ama onları görenler etkilendi. Aralarındaki dayanışma, halka yaklaşımları... İdeolojik olarak pek bir şey anlatmadılar.Ha, halk “Bu köyden yardım yataklık etmişsin vs” gibi suçlamalar olduğunda ifadelerinde “terörist” dedi...

Gerillayı görmek işkence sebebi

Peki köye asker geliyor muydu?

O yıllarda herkes Sabahları perdeleri açıp bakardı,köyün etrafını sarmışlar mı diye. Tutuklamalar, gözaltılar... Bir gün bizim köyün meydanında toplanıp herkesi çağırdılar. Komutan, bizim köyü bize anlattı. Söz istedim: “Kumandan bey köyümüzü öyle bir anlattınız ki ben şüpheye düştüm. Bizim köyden bir tane gerilla yok, asker kaçağı yok. Yasal olmayan hiçbir durum yok.” Komutan, “Genç, söylediklerinin hepsi doğru olabilir. Ama ben sizin kanınızın ne olduğunu biliyorum” dedi.

 Neyi kast ediyordu?

Koruculuk çok dayatıldı. Bizim köy kabul etmedi. Göçsek de, açlıktan ölsek de olmayız dediler. Korucu olduğunda gerillayla karşı karşıya geliyor. Niye gelesin? Bizim yan taraftaki köy, korucuydu. PKK saldırısı oldu. Asker, ertesi gün öğlene doğru geldi. E ben niye çocuklarımın hayatını tehlikeye atayım? PKK ise “bize zararınız dokunmasın yeter, faydanız gelmese de olur. Bizden size zarar gelmez” diyordu.  Askerin gözünde zaten koruculuğu kabul etmemişsen potansiyel suçlusun. Ama herkes aynı değil. Kamu kurumlarında çalışan birçok insandan daha demokrat askerler de gördüm. Sayıca çok az olsa da... Koruculuk fazla dayatılınca köydeki gençler göç etti. Herkes gurbete gitti. Düzcealan köyü mezrasıyla yakıldı. Bizim köyün iki yıl elektriğini kestiler. Ben yoktum o sırada, annemler buradaydı. Seçimde MHP’ye üç oy çıkartmışlar bizim köyden. Sonra elektrik verilmiş.

 Sizin başınıza neler geldi?

1995’ti. Tatvan’da ablamlarda misafirdim. Ellerimizi, gözlerimizi bağlayıp arabaya bindirdiler. 22 gün süresince birkaç arkadaşla gözaltında kaldım.

 İşkence gördünüz mü?

Gerillayı görmen, işkence sebebi. Öldürt kendini, ama kapıyı açma!Soğuk suya tuttuktan sonra çırılçıplak soyup tabut gibi bir şeyin içinde bekletiyorlardı. Ondan sonra... Elimize sıvı birşey döküyordu, diğeri copla dövüyordu...
İşkencede bana yapılanları, o insanlar benim elime geçse yapmam mümkün değil. İnsanın insana kolay kolay yapamayacağı şeylerdi. Niye? Düşünüyorum, bulamıyorum..

‘Gözü kapalı imzaladık’

 Mahkemede ne oldu?

Terörle Mücadele Bölge başkanı savcının odasına geldi. Sordukları içerisinde bildiğim şeyler de vardı, bilmediklerim de. Biz köylüydük, gece gerilla gelirdi, gündüz asker. İstesen de hiçbirini geri çeviremezsin.

 Neden geri çeviremezdiniz?

İkisi de silahlı güç. Ben onların önünü nasıl tutarım, sivilim dedim. Biz silahsızız. Askere rağmen köye giren bir gücü köylü nasıl engellesin? Sorguda bildiğimi anlattım:Gerilla köye geldiğinde yemek alır giderdi. Örgütsel anlamda bir şeyimiz yoktu. Bilmediğim şeyleri de sordular. Ben de “Köyün aşağısında 4 zırhlı araç bekliyor. Onlar gerillanın gelişini engelleyemiyorsa ben mi engelleyeceğim?” dedim. Savcı da TM başkanına döndü “Siz iyi haşlamamışınız bunları, geri götürün” dedi. Gözü kapalı 70 ila 80 arasında kağıdı imzalattırdılar. Ama ne yazdılar, bilmiyoruz.
Ve ‘örgüte yardım ve yaltaklık’ suçlamasıyla hapse girdiniz...
Bir yıl cezaevinde kaldım. Tahliye çıktı, dosya devam etti. Ceza kararı verildiğindeİstanbul’daydım. Baktım olmuyor, ailemi de köyden getirdim.

 İstanbul’da nasıl geçindiniz, nerede yaşadınız?

Mahmutbey ve Bahçelievler’de yaşadık. İnşaatlarda, sonra bir fabrikada çaycı olarak çalıştım. Çocuklar köyden geldiğinde okul kayıtlarını yapmaya gittik. 7 ve 8 yaşında kızlarım Türkçe bilmiyordu. Öğretmen “bunlarla ne yapacağız şimdi” dedi. Ben de “Hocam bari siz öyle demeyin, bir sorunun olduğuna işaret etmiş oluyorsunuz!” diye takıldım.

İki kızı dağa çıktı

 Kızınız üniversitede mi?

İstanbul Üniversitesi Sosyoloji’yi kazandı, gitti. Telefonda konuşuyorduk, “Baba bizi bilerek çok rahatsız ediyorlar” diyordu. Geçen yıl haberini aldık, gerillaya gitmiş. İki ay sonra lise sondaki kız kardeşi de gitti...

 Dağa çıkma düşüncelerini size söylediler mi?

Hayır. Hep sağlam bir duruşları vardı... Fakat benim çocuklarımın silahla işlerinin olabileceğine hiçbir zaman ihtimal vermedim. Ben nefret ediyorum silahtan. Mutlaka insan anlaşabilir, diyorum. Belki zaman kaybı olur. Ama can kaybından önemli değil.

 Üzgün müsünüz?

Tabii, insan üzülmez mi... Sadece kendi çocuğuna değil, başkalarına da. Bu şartların ortadan kalkması lazım. Annesi bazen... TV’de gerillanın geçişini görünce yemek yiyemiyor, ağlıyor. Zordur, çok zor.
Kızlarımı çok özlüyorum. Onlara hep destek olmak istedim. Bizim toplumda kadınlar arka plandadır, erkek bir şekilde ayakta durabilir. Hatta oğlum şikayet ediyordu, onlara gösterdiğin ilgiyi bana göstermiyorsun diye.
İnşallah, en azından bundan sonra kimsenin gözü yolda kalmasın. Ne bir gerilla annesinin, ne bir asker annesinin. Kayıp kayıptır. Herkes candır.

‘Biz kahvaltıysak siz öğle yemeğisiniz’

Bölgedeki pek çok köy gibi Dibekli’de de Kürtlerle Ermeniler birlikte yaşamış... Şimdi nerelerdeler?

Babamdan, dedemden duydum. Ermeniler zorla Müslümanlaştırılmış. Kıyımdan geçmişler. Bizim atalar yardım etmiş askere. Dedem hariç, büyük amcalarım da katılmışlar katliama. Çok feci... Anlatması bile çok zor. Kadın, çoluk çocuk demeden... Köyün değirmencisi “Buğdayı iyi öğütüyorum, azad edin beni” demiş. Yine de öldürmüşler.

 Neden kıyıma katılmışlar, dedeniz anlatır mıydı?

Sistemin oyunları. “Müslümanız, onlar kafir, şu kadar Ermeni öldüren cennete gidecek” gibi laflar... bugün bile rastlanabiliyor. O günleri hatırlayan çok az insan kaldı. Dedem konuşurken çevresine bakınıp şöyle derdi: “Oğlum, bizim şimdiki sözde Müslümanlarımızın birçoğu onlara kurban olsun!”

 Ermenilerin İncekaya’dan Van denizine atıldığı da anlatılıyor...

Doğrudur. Bir Ermeni şunu demiş, “Biz sabah kahvaltısıyız ama siz öğle yemeği olacaksınız... Anlamıyorsunuz.” Ve yaşadık, fazlasıyla. Derler ya alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste... Sorun, zihniyet. İnsan katledebiliyorsanız kardeşinizi de öldürebilirsiniz. İnsanı anlamak çok zor, çok zor.

Ziyaret ettiğimiz köylerden Kolbaşı’nda önce hep beraber halay çekiliyor. Sonra köyün erkekleri bize müthiş bir oyun sergiliyor.

Paramızı alamadık çünkü...

Diyeceksiniz ki evi, tarlası, köyü yakılan yıkılanlar, tazminatlarını almadı mı? Kavar projesinde çalışan ve beş yıllık deneyimini kitaplaştıran Nurcan Baysal, tazminat almanın önündeki engelleri köylülerin ağzından anlatıyor:
* “Dönüşte çoğumuz para alamadık. Çünkü ya asker boşalttığını kabul etmedi ya da ev 10 yıl boş kaldıysa 8 yıl dedi.”
* “Bize dediler ki şu kağıdı imzalayın. Kağıtta köyü PKK’nin yaktığı yazıyordu. Kabul etmedik. Onlar yaksaydı, onlar yaktı derdik ama devlet yaktı.”(O Gün- İletişim yayınları, S. 117)

‘Gidecek başka yer yok’

 Köye ne zaman, nasıl döndünüz?

2001’de Rahşan affından yararlandım. Kamyonete bindik hep beraber geldik.Çocuklar YİBO’ya (Yatılı Bölge İlköğretim Okulu) gitti. Bitirince liseye kaydoldular. Baktım olmuyor, evi Tatvan’a taşıdım. Sonraki yıl yine köye döndük. Servis tuttuk, gidip geldiler.

 Tatvan’ın şartlarında zor olmalı...

Büyük kız üniversiteye hazırlansın diye dershaneye gönderdim. Okuldan çıkınca oraya gidiyordu. Kışın saat 3’te akşam namazı okunur. Öğledensonra Tatvan’a geliyordum. Kızı alıp yatsı ezanı okunurken kamyonlarla köye gidiyorduk. Kar burada (belini gösteriyor.)

 Barış sürecinden ümitli misiniz?

Biz hükümete değil kendimize güveniyoruz. Bu ülkeyi Kürtler demokratikleştirecek. Halklar olarak kimsenin gideceği bir yer yok. Ne Kürt, ne Türk. Bölücülükmüş, ayrımcılıkmış... Tam bir demokrasi, bana göre tüm sorunların ilacıdır. Hakkınız olan şey, bir başkasının da hakkı...
Seninle beraber yaşamak ama, kendimi yaşayarak. Senin haklarınla yaşamak. Bütün bu yaşanan sorunların ilacı ne milliyettir, ne dindir. Demokrasidir. Kürt veya Türk fark etmez. Müslüman olmuşun olmamışın, o da önemli değil.

MİLLİYET