'Hiç kimse vazgeçilmez değildir, hiç kimse alternatifsiz değildir. Hepimiz, oturduğumuz bu koltuklar, bu makamlar bilelim ki fanidir'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, güven ve istikrarı koruma sorumluluğunun sadece iktidara düşen bir görev olmadığını, toplumun tüm kesimlerinin bu hassasiyeti gözetmek durumunda olduğunu söyledi.

Erdoğan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin (TOBB) 64. Olağan Seçimli Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin dört bir yanından gelen temsilcilerle bir arada bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Gerek kendisinin, gerekse bakanlarının böylesine geniş bir istişare ortamından uzak kalmalarının düşünülemeyeceğini ifade eden Başbakan Erdoğan, burada tartışılan konulara, alınan kararlara büyük bir hassasiyetle yaklaştıklarını söyledi.

İstişare, diyalog ve müzakere gibi kavramları, içi boş sloganlar gibi algılamadıklarını, içini doldurmak için, tüm boyutları ile somutlaştırmak için önemli adımlar attıklarını anlatan Başbakan Erdoğan, 'Sosyal taraflar, meslek kuruluşları, konunun muhatapları ile her zaman birlikte olmaya, istişare etmeye, meseleleri uzlaşı zemininde ele almaya gayret gösterdik' dedi.

Diyalog, uzlaşı, müzakere, istişare gibi kavramların, demokratik kültürün olmazsa olmazlarından olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle konuştu:

'Güven ve istikrar ortamının ancak toplumsal ve kurumsal bir mutabakatla ile sağlanabileceğine inandık. Tüm adımlarımızı bu hassasiyetle attık. Gerilim, çatışma ve krizin, güven ve istikrarın en önemli düşmanı olduğu düşüncesiyle, her zaman uzlaşının, diyaloğun ve katılımcı bir yaklaşımın taraftarı olduk. Hiçbir zaman kavganın, kutuplaşmanın tarafı olmadık. Bundan sonra da bunun ülkemize ve iktidarımıza faydası olacağını düşünüyoruz.

Ekonomik Sosyal Konsey, Üçlü Danışma kurulu, Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu gibi sosyal diyalog mekanizmalarını bu amaçla düzenli çalıştırdık.

TOBB, bunun en önemli temsilcilerinden bir tanesi olmuş ve sık sık bu müzakerelerin içinde olmuştur.

Eğer Türkiye geçen 6.5 yılda, tarihi başarılara imza attıysa 'sessiz devrim' diye nitelendirilen reformları gerçekleştirdiyse dünya genelinde övgü ile bahsedilen performans sergilediyse iktidarımızın ortaya koyduğu yaklaşım bunda etkili olmuştur.

Ancak bizim dışımızda, her zaman gerilimi, krizi, felaket tellallığını tercih eden, süreçlerin sağlıklı işlemesini akamete uğratmak isteyen kesimler olmadı mı? Elbette oldu, oluyor. Oysa güven ve istikrarı koruma sorumluluğu, sadece iktidara düşen bir görev değildir, toplumun tüm kesimleri bu hassasiyeti gözetmek, 'Türkiye'nin kazanması öncelikli amaç' haline getirmek durumundadır.

Çünkü biz inanıyoruz ki bu gemide ortak bir hedefe doğru yol alıyoruz. Ve kimse tek başına kazanma veya kaybetme lüksüne sahip değildir. Biz her zaman 'Türkiye kazanacaksa biz kaybetmeye razıyız' dedik. Hiç bir zaman kendi kazancımız için Türkiye'nin kazanmasına rıza göstermedik.'

-'YAŞANAN BİR KISIM HADİSELER'-

Türkiye'nin, 2007 yılında 'yaşanan bir kısım hadiselerle gelişme ve büyüme yolunda önemli yaralar aldığını' ifade eden Başbakan Erdoğan, yaşananların Türkiye'ye maliyetinin hiç de küçümsenmemesi gerektiğini söyledi.

Gelecek dönemde de sorumluluk duygusuyla hareket etmeye, mutabakat ve meşruiyet temelinde yol almaya devam edeceklerini anlatan Erdoğan, hükümetleri döneminde ekonomide yaşanan gelişmelere, rakamlarla örnekler verdi.

Türkiye'nin, uzun bir dönemden sonra tek haneli enflasyon ile tanıştığını belirten Erdoğan, şu anda yüzde 7.9'a gelindiğini kaydetti.

Faiz oranlarını, yüzde 62.7'den devraldıklarını, şu anda 12 ila 17 aralığına çekilmiş durumda olduğunu kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:

'Devletin borçlanma faizini söylüyorum. Ama bankalar yaptığı uygulama noktasında, Sayın Hisarcıklıoğlu'nun söylediklerini aynen paylaşıyorum, bu hassasiyeti ben de paylaşıyorum.

Şu anda Merkez Bankası, tek haneli rakama düştüğünü açıkladı, ama bazı bankaların 'biz aynı faiz oranlarını kabul etmeyiz veya bunu paylaşmak durumunda değiliz' gibi yaklaşımları anlaşılır değil. Bunlar birer ölçüdür. Bu ölçüyü onların da paylaşması gerekir.

Zira bu topluluk, yarın onların kapınıza müşteri olacağı topluluktur. Müşteri olduğu zaman da sizler de o zaman bu günleri değerlendireceksiniz. Ben bunu kendilerine de söylediğim için burada rahat söylüyorum. Bu ve buna benzer bir çok tablolarla karşı karşıyayız. Ama bir başarı var ki, özel sektörün gücü, dinamizmi, hayalleri ve umutları sayesinde buralara geldik.'

Özel sektördeki gelişmeleri de rakamlarla anlatan Erdoğan, Türkiye'nin rekor seviyede büyümesinde özel sektörün yaptığı önemli katkıları anlattı.

Marmara ve Ege bölgeleri karşısında haksız rekabete maruz kalan diğer bölgelerin, dünyaya örnek olacak bir atılımın altına imza attığını anlatan Başbakan Erdoğan, 'Bu tablo anlamlıdır, aynı zamanda heyecan vericidir' dedi.

-'HÜKÜMET OLARAK YOL AÇAN OLDUK'-

Hükümet olarak 6.5 yıl boyunca, 'yol açan, yoldaki engelleri temizlemeye gayret eden' olduklarını ifade eden Erdoğan, 'Yeter ki yatırım yapılsın, istihdam sağlansın, yeter ki ihracat yapılsın' dedi.

Demokrasi ve hukukun, Türkiye'nin her türlü hedefe ulaşmasında en önemli kriter olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:

'Elbette tarihte olsun, bugün olsun, bazı ülkelerde demokrasi ve hukuk ekseni dışında kalkınma modelleri olabilir, bunlar geçici başarılar da sağlamış olabilir ancak Türkiye olarak Cumhuriyeti özümsemiş, demokrasi ve hukuku özümsemiş, bu kavramları Anayasa'ya yazmanın ötesinde içselleştirme noktasında önemli mesafeler almış bir ülkeyiz.

1946 yılında çok partili siyasi sisteme, diğer adıyla demokrasiye geçtik. Kimi badireler atlatmakla birlikte 63 yılda çok büyük mesafe kaydettik.'

-KİMSE VAZGEÇİLMEZ DEĞİLDİR'-

'Hiç kimse vazgeçilmez değildir, hiç kimse alternatifsiz değildir. Hepimiz, oturduğumuz bu koltuklar, bu makamlar bilelim ki fanidir, gelip geçicidir. Değişim, hayatın temel dinamiklerinden biridir' diyen Erdoğan, şöyle devam etti:

'Değişimi yakalayamadan, gelişimi sağlamak mümkün olmuyor. Herkes değişim olgusuyla yüzleşmek, zamanın ruhunu kavrayacak bir tekamüle ulaşmak durumundadır. Değişimi yakalayamayanları değişim yakalar. Değişim rüzgarları önüne alır ve sürükler. Soğuk savaş döneminin kalıpları ile bugün dünyayı nasıl algılayamazsak, evrensel kriterlerden nasibini alamayan, çağdaş normları kavrayamayan, kendine özgü anlayışlarla dünyayı algılayamaz, dünya ile rekabet edemeyiz. Bu ekonomide de böyledir, siyasette de böyledir, dış politikada da böyledir. Bu yüzden seçimlerde, milletimizin verdiği mesajı herkesin doğru okumasını, değişim dönüşüm taleplerini iyi analiz ederek, politikalarına yansıtması gerekiyor.'

-SEÇİMLER-

Seçimler yoluyla Türkiye'nin hem yerel hem genel idarecilerini seçtiğini, politikalarını beğenmediği zaman yine seçim ile koltuklarından indirip değiştirdiğini anlatan Erdoğan, aynı şekilde hukuk ve adalet noktasında Türkiye'nin önemli ilerlemeler katettiğini söyledi.

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun, seçim yasalarıyla ilgili temennilerini dile getirdiğini anlatan Erdoğan, bu temennilere katıldığını belirterek, 'Sayın Başkan, milletvekillerinin seçimi, takibi konusunu dile getirdi. Buna katılmamak mümkün değil. Bunu tabii derneklerin yöneticilerine kadar tutun, birliklerin, odaların, vakıfların yöneticilerine kadar aynı şekilde düşünmek lazım' dedi.

Eğer bu aynı şekilde düşünülmezse o zaman 'fanilerin baki olması' gibi bir durumla karşı karşıya kalınacağını anlatan Erdoğan, burada bir ilkeyi ortaya koyma noktasında bunları söylediğini kaydetti.

AB'ye katılım noktasında gerçekleştirdikleri atılımlarla hukuk sisteminin adil şekilde işlemesi doğrultusunda önemli adımlar atıldığını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

'Türkiye ekonomisinin başarılı bir performans sergilemesinde demokratikleşme ve hukuk alanında attığımız adımlar son derece hayati rol oynadılar.

Şuraya da dikkatleriniz çekiyorum. Türkiye, bugün hem kendi içinde hem de bulunduğu coğrafyada sanal düşmanlar üreten bir ülke değildir, tersine dostlar üreten, dostluklar üreten, dostlarıyla ilişkilerini geliştiren bir ülkedir.

Türkiye bugün AB ile katılım müzakerelerini yürüten, BM Güvenlik Konseyi'nde temsil edilen, Medeniyetler İTTifakı'na eş başkanlık yapan bir ülkedir.

Türkiye, bugün bölgesel meselelerde ara buluculuk yapan, görüşüne, hakemliğine, ağırlığına başvurulan bir ülke. Türkiye bugün, dünyada 26. sıradayken 17. sıraya yükselen bir ülke. Avrupa'da 6. en büyük ekonomiye sahip bir ülke.'

ERGENEKON SORUŞTURMASI

Erdoğan, Ergenekon davasıyla ilgili 'Yargısız infaz yapmayalım. Suç sabit olmadıkça kimseye 'suçlu' deme hakkımız yok, bunu bilmemiz lazım ama bırakalım süreç işlesin, suçlu ile suçsuz birbirinden ayrılsın' dedi.

Başbakan Erdoğan, TOBB'un genel kurulunda yaptığı konuşmada, bir kısım anayasal düzenlemeler yapmanın kaçınılmaz olduğunu ifade ederek, yapılacak düzenlemeleri görmeden, 'hayır biz yokuz' anlayışı sergilemenin uzlaşı ve mutabakat zemini olmadığını kaydetti.

Türkiye'nin 3 Kasım 2002 seçimleriyle değişim, dönüşüm, ilerleme,
kalkınma, refah ve huzura kavuşma iradesini ortaya koyduğunu ve bugün de bunun muhafaza edildiğini anlatan Erdoğan, şöyle konuştu:

'Bütün kurumlarımızla, demokrasinin tüm unsurlarıyla, sivil toplum örgütlerimizle, bizzat milletimizin kendisiyle el ele, omuz omuza tam bir mutabakat zemininde geleceğe doğru ilerliyoruz, ilerleyeceğiz; bundan hiç endişemiz yok.

Türkiye'de mutabakat zemini asla ve asla bozulmamıştır. Birtakım çıkar çevrelerinin şahsi kayıplarından dolayı bir kaos manzarası çizmeye çalıştıklarını görüyoruz. Ancak Türkiye, azimle, kararlılıkla ve mutabakat zemininde yoluna devam ediyor.

Türkiye'de on yılların ardından nihayet oluşan mutabakat zeminini
tahrip etmeye yönelik girişimler olduğunu, teşebbüslerde bulunduğunu biliyoruz. Onun için 'hukuk, demokrasi' diyorum. İstikrara, güven ortamına kastedenler, Türkiye'nin mutabakat zeminini bozmaya çalışanlar, huzur ortamını provoke etmeye
çalışanlar, demokrasi ve hukuk içinde gereken cevabı buluyorlar, bulmalılar. Bunu engellemeye çalışmak, Türkiye'nin ilerlemesini, istikrarını engellemeye çalışmaktır. Türkiye, demokratik bir hukuk devletidir, demokratik olgunluğa erişmiştir, hukuk sağlam zeminde görevini yapmaktadır. Her bir ferde, vatandaşa düşen, demokrasi ve hukukun tüm boyutlarıyla işlemesine yardımcı olmaktır. Süreçle ilgili sorunlar, aksaklıklar, noksanlar
olabilir fakat tüm bu sorunlar da bizzat hukuk tarafından çözüme
kavuşturulmalıdır. Hukuka dil uzatmak, hakimlerimizi, savcılarımızı, töhmet altında bırakmak toplumsal mutabakatı bozmaya çalışarak buradan rant elde etme gayretine girmek, hiç kimseye fayda sağlamaz.'

-'SİYASETÇİNİN FAALİYET ALANI BELLİDİR'-

Siyasetçinin faaliyet alanının belli olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, 'Nasıl ki sanayicinin, tüccarın, borsacının, çiftçinin, işçinin, memurun ilgi alanı belliyse siyasetçinin de hakimin de savcının da faaliyet alanı bellidir' dedi. Erdoğan, şöyle devam etti:

'Ortada son derece vahim iddialar var. Her hafta bir yerlerde içi, nereden geldiği belli olmayan silahlarla dolu çukurlar açılıyor. Her gün tarihimizin karanlık bir noktasını aydınlatmaya yönelik iddialar ortaya atılıyor. Bu iddialar sadece benim hükümetime, partime, benim arkadaşlarıma yönelik saldırıları dile getiren iddialar değil. Bu iddialar Türkiye ekonomisinin,
siyasetinin, istikrarının, huzurun, barışın, kardeşliğin hedef alındığına yönelik iddialardır. Bırakalım hukuk işlesin, bırakalım ak ile kara ortaya çıksın. Yargısız infaz yapmayalım. Suç sabit olmadıkça kimseye 'suçlu' deme hakkımız yok, bunu bilmemiz lazım ama bırakalım süreç işlesin, suçlu ile suçsuz
birbirinden ayrılsın. Kimseye de suçlu nazarıyla nihai karar verilmeden bakmayalım, sürece yardım edelim, süreç içinde sorumluluklarımızı yerine getirelim, susmak gerekiyorsa susalım.
Bu iddialara destek vermek taraf olmak değildir. Bu meseleyi taraftarlık meselesi olarak değil, hukuk meselesi olarak görerek, hukuki süreçlerin sağlıklı işlemesine destek olmaktır. Ne geçmişin karanlık notlarına ışık tutabilir, ne de
geleceğimiz aydınlatabiliriz. Tüm aktörlerde siyasetin, ekonominin, hukukun, medyanın, bürokrasinin tüm aktörlerinden bu hassasiyeti göstermelerini beklediğimizi ifade etmek istiyorum.'

Vatan