Belgesel sinemacı Elif Ergezen, aralarında Kazım Öz, Bülent Gündüz, Özkan Küçük, Aydın Orak'ın da bulunduğu bir grup sinema sanatçısı ile Uludere'nin Gülyazı Köyü'nü ziyaret etti.

Katliamda yakınlarını kaybeden ailelerle görüşen Ergezen, izlenimlerini "Selam'ın Annesi" adında 15 dakikalık bir belgesel film ile paylaştı.

CNNTurk.com'a konuşan Elif Ergezen, sıcak ve rahat yuvalarındaki 'iyi' insanların aslında savaşın içinde olduklarını ve masum olmadıklarını farketmelerini sağlamak için bu filmi yaptıklarını söyledi.

"Bu ülkede bir savaş var! Uyanın!' demek istiyorum" diyen Ergezen, şöyle devam etti:
Uludere'de ne oldu?Şırnak'ın Uludere ilçesindeki Ortasu ve Gülyazı köylerinden, yaşları 12 ile 37 arasında değişen 34 köylü, savaş uçaklarının bombardımanıyla 28 Aralık'ta öldürülmüştü.

Genelkurmay, köylülerin "örgüt üyesi sanılarak öldürüldüğünü" açıklarken, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Kasıt söz konusu değildir. Bir ihmalin ve zafiyetin söz konusu olup olamayacağı konusunda incelemeler devam etmektedir. Yakınlarına karşı, hayatta kalanlara karşı hükümetimizin yapacağı çok büyük işler var. Bunlardan bir tanesi tazminat ödenmesidir" demişti.

Şırnak Valiliği kriz masası kurup, olayla ilgili idari soruşturma başlatmış, Gülyazı Sınır Alay Komutan Vekili Jandarma Albay Hüseyin Onur Güney görevden alınmıştı.

Son durum...

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleri, Meclis'te, olaydan önce bölgede çekilmiş olan dört saatlik Heron (insansız hava aracı) görüntülerini izledi.

Komisyon başkanı Ayhan Sefer Üstün, "Görüntüler tek başına büyük resmi görmeye yetmez" dedi.

Basın Uludere'yi nasıl gördü?

Star, Hürriyet, Milliyet, Akşam, Vatan, Posta ve Habertürk, hava saldırısını "hata" olarak değerlendirirken; Sabah, Zaman, Yeni Şafak, Aydınlık, Sözcü ve Yeniçağ "yanlış istihbarata" dikkat çekti.

Radikal, Özgür Gündem, Evrensel, Taraf, Cumhuriyet ve BirGün gazeteleri de sivillerin öldürülmesine vurgu yaptı.


"Videoda bir yerde şu mealde bir cümle sarfediliyor: Bugün bu bombalar bize düştü, yarın belki size. Mahmut Derviş'in videonun başına koyduğum dizeleri içimi acıtır ve bu ülkede ben bu dizeleri çok fazla anarım: Şiirin tarihini yazma / silahın günlüğüdür o.

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, şairleri de tehdit etmişti hatırlarsınız. Bu dizeler en çok ona gitsin. Vazifesi savaşı durdurmak ve daha fazla çocuğun ölmesine engel olmaktır zira."

"Al götür, herkese duyur..."

Uludere'ye giderken filmi özellikle çocukların gözüyle çekmeyi planladığını belirten Ergezen, köye vardıklarında anne Semire Encü'nün oğlu Selam için yazdığı şiiri ona uzatmasıyla akışın biraz değiştiğini söyledi.

Annenin şiiri uzatıp, "Al götür, herkese duyur" dediğini dile getiren Ergezen, "Bence Kürt olmayan bir kadına özellikle emanet etmişti şiirini. Çünkü aslında sesini duyurmak istediği bu ülkedeki herkesti" dedi.

Ergezen, "Hem katlanılmaz bir utanç hem de ağır bir sorumluluk duydum bir anda yüreğimde. Kamerayı bırakıp şiiri okuduğumdaysa sadece üzüntü ve öfke hissettim. Çocuğunun parçalarını toplamak zorunda kalmış ve oğlunu ancak ayaklarından tanıyabilmiş bir anne vardı karşımda. Ve bunun tek sorumlusu devletti. Buna karşın biz ne yapabildik? Oysa bu güzel anne, bizlerin vicdanından umudunu hala kesmiyordu" şeklinde konuştu.

"Çocuklara bile isteye nasıl kıyılmış olabilir?!"

Gülyazı köyünde gördüğü en şaşırtıcı ve apaçık ortada olan gerçeğin köyün hemen yukarısında bulunan koskoca bir tabur olduğunu vurgulayan Ergezen, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu tabur yıllardır orada kaçakçılık yapanları, onların yollarını, gidiş saatlerini, kaç kişi gittiklerini ve o gün dönecek olanların olup olmadığını çok iyi biliyor olmalı. Aksine nasıl inanalım? Hemen burnunun dibindekileri göremeyen bir taburun orada ne işi olur yoksa? Sadece tek bir kareden bile bu katliamın bir 'operasyon hatası' olarak geçiştirilmeyeceği gün gibi ortada. Ve hemen bu taburun karşı tepesine mezarlık. Bu tezat beni çok sarstı.

Çocuklara bile isteye nasıl kıyılmış olabilir?! 'Barış güvercinlerimiz onlar bizim' diyordu biri. Selam'ın annesi, bizden, bu ülkede yaşayan hiç kimseden hala ümidini kesmiyordu. Öyle suçluyuz ki, eğer gerçeği aydınlatmak için elimizden geleni yapmazsak öyle suçluyuz ki..."


Filmde, çocukların konuşmalarından ziyade bütün bu yaşananları seyretme hallerini ortaya koymayı özellikle tercih ettiğini ifade eden Ergezen, "İzleyen herkesin 'bu çocuklar ne düşünür ne hisseder'i biraz kendi süzgeçlerinden geçirmelerini istedim. Öldürülen çocukların yaşıtı, kardeşleri, arkadaşları gördüklerimiz... Naif bir soru soralım: Bu çocuklar sizce ne hisseder, ne düşünür?" dedi.

Aileler tazminat istemiyor

Yakınlarını kaybedenlerin kesinlikle tazminat istemediklerinin altını çizen Ergezen, "Bu katliamın hesabını vermesini istiyorlar yetkililerin. Özür dilemek şöyle dursun Genelkurmay'a teşekkür eden bir Başbakan var karşımızda. Dolayısıyla hükümetin bu katliamı aydınlatma konusundaki samimiyetine güvenmiyorlar" diye konuştu.

"Gerçeği vicdanlara ulaştırmak zorundayız"

Devletin medyayı kontrolü altına aldığını, gerçeğe ulaşmanın gittikçe güçleştiğini vurgulayan Ergezen, böyle bir dönemde belgeselcilere çok büyük sorumluluklar düştüğünü belirtti.

Ergezen, "Gerçeği, üstelik sinema sanatıyla insanlara anlatmak ve inkar edilemez bir şekilde insanların vicdanına ulaştırmak zorundayız" dedi.

"Kürtleri hedef alan siyasi bir operasyon..."

Son KCK operasyonunda yönetmen Mizgin Müjde Arslan'ın gözaltına alınmasını da değerlendiren Ergezen, yıllardır uğradıkları zulme ve adaletsizliklere rağmen barış isteyenlerin gözaltına alındığına işaret etti.

KCK operasyonlarının öncelikle Kürtleri hedef alan siyasi bir operasyon olduğuna dikkati çeken Ergezen, sözlerini şöyle tamamladı:

"Mizgin bir sinemacı, sinema yazarı ve akademisyendir. Şimdiye kadar yaptığı hiçbir şeyde insani olmayan tek bir taraf bulamazsınız. Hangi dünya görüşünden olursanız olun, yüreğinize dokunmayan tek bir kare yoktur filmlerinde.

Mizgin'in gözaltına alınmasıyla KCK operasyonlarının kimlere yönelik olduğu daha iyi kavranır diye umuyorum. Lütfen, haberlerde geçen isimlere sadece birer isim diyerek bakmayalım. Öyle kıymetli insanlar ki onlar bir gün yaşadığımız şu günleri, özellikle Uludere'den sonrasını, ibretle ve bir kırılma noktası olarak anacağımızdan endişeliyim."