İngiltere’de okuyan sıradan bir üniversite öğrencisiyken hayatı değişti, “Öyle Bir geçer Zaman ki”deki Aylin karakteri için 100’e yakın oyuncu arasından o seçildi, oyunculuğunu keşfetti. “Kelebeğin Rüyası” filmini tamamladıktan sonra öğrencilik günlerine dönmeyi planlayan Farah Zeynep Abdullah, All dergisinin sorularını yanıtladı.


Farah Türkçe’de Ferah anlamına mı geliyor?
- Birçok anlamı var aslında ama tam bilmiyorum. Babamlar İran Şah’ı Muhammed Rıza Pehlevi’nin son eşi Prenses Farah Diba’yı çok sevdikleri için bana onun ismini koymuşlar. Çok iyi bir kadınmış. Zeynep ismimi de seviyorum ama Farah’ı daha çok kullanıyorum.

Babanız Iraklı, anneniz Türk. Nasıl tanışmışlar?
- Çok ilginç bir hikaye. Annem 17 yaşındayken bir akşam dedemin arabasını kaçırıyor. Ve o acemilikle bir kadının arabasına çarpıyor. Çarptığı kişi önemli bir şirketin patronu ve anneme acıdığı için “Gel benim şirketimde çalış, borcunu öde” diyor. Babam da o şirkette çalışıyor. Orada tanışıyorlar, evleniyorlar.

İngiltere’ye taşınmanız nasıl oldu?
- Ben lisedeyken babamın işi sebebiyle İngiltere’ye taşındık.

Ne iş yapıyor babanız?
- BP’de çalışıyor. Taşınmamız hiç hesapta yokken orada okumayı hayal ederdim. Bu hayalim kendi kendine gerçekleştiği için arkadaşlarım hâlâ şaşkın.

AYLİN ROLÜNÜ ŞANS ESERİ KAPTIM
Neden İngiltere’de okumayı hayal ediyordunuz?
- Hayranlık... Çok film izliyordum. Hani çocuklar okul korolarında şarkı söyler, sürekli sosyaldirler, onların eğitim hayatlarına çok özeniyordum. Her şey mantıklı orada. Saygı var. Düzen var. İstanbul arada bir gelip kalmak için güzel ama yaşamak için biraz yorucu. Özellikle trafiği ve düzensizliğine hâlâ alışamadım.

İngiltere’de yaşayan biri Türkiye’de çekilen dizide nasıl rol kaptı?
- Büyük bir şans eseri. Kanal D Dramalar Toordinatörü Lale Eren, bir arkadaşımın annesinin arkadaşıydı. Biz de tanışıyorduk. “Öyle Bir Geçer Zaman ki”nin yönetmeni, Aylin karakteri için gerektiğinde seksi de olabilen masum tipli bir kız arıyormuş. Ona o zamana kadar önerilen kızlar içinde aradığı oyuncuyu bulamıyormuş ve bu durumu Lale ablaya anlatmış. Onun da aklına o anda ben gelmişim ve Facebook’tan fotoğrafımı göstermiş. Yönetmenimiz “Aradığım kız bu” demiş. Paskalya tatili için o hafta İstanbul’daydım ve İngiltere’ye dönmeme iki gün vardı. Senaryo çok ilgimi çektiği için okulumu dondurup kalmaya karar verdim.

AMACIM OYUNCULUK DEĞİL MÜZİK YAPMAKTI
Ne iş yapmayı düşünüyordunuz okul bittikten sonra?
- Sanatla ilgileneceğimi biliyordum ama asıl isteğim oyunculuk değil, müzik yapmaktı.

Sesiniz güzel mi?
- Bilmiyorum. Dinleyenler güzelden daha değişik bir şey olduğunu söylüyorlar. İnternetten ritmler bulup, beste yapıp, söz yazıp şarkılar yapıyoruz. Sonra onları arkadaşlarımla kaydediyoruz.

“Kelebeğin Rüyası” filminde nasıl bir rolünüz olacak?
- Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun hayatlarını yansıtan gerçek bir hikayeyi anlatacağız. 1940’lar, her yer salgın hastalık. Benim rolüm Rüştü Onur’un aşık olduğu 19-20 yaşlarındaki Mediha Sessiz. Birbirlerine yazdıkları o kadar çok mektup var ki... Okurken kendimi bu aşkın içine giren bir casus gibi hissediyorum!

Hem dizide hem de filmde dönem kadınısınız. Kostüm ve saçlar günlük hayattaki stilinizi etkiledi mi?
- Tam aksi etkisi oldu. Ben eskiden dizideki karakterler gibi kadın kadın görünmeyi severdim. Artık spor giyiniyorum. Galiba o kadınlık halinden çok sıkıldım. Eskiden hiç giymediğim pantolonları, jean’leri, daha spor giysileri seçmeye başladım. Rahatlık ihtiyacım arttı.

SON SAHNEYİ ÇEKTİKTEN SONRA ÜÇ GÜN UYUDUM
Kendinizi nasıl rahat hissediyorsunuz?

- Spor ayakkabı seviyorum. Çok yüksek olmayan ara topuk boylarını seviyorum. Alçak topuklularla kendimi güzel hissetmiyorum, yükseklerle de bir türlü rahat olamıyorum. Hem çalışırken hem günlük hayatımda kendi makyajımı kendim yaparım. Doğal görünmeyi seviyorum. Özellikle dizilerde oyuncuların yüzündeki o kusursuz makyaj görüntüsünü çok yapay buluyorum. Herhangi bir insanın o kadar kusursuz makyaj yapamayacağını ya da kusursuz bir yüzle uyanamayacağını herkes biliyor.

Dizideki son sahnenizin çekimi bittikten sonra ne yaptınız?
- Dizinin son sahnesinde şampanyalar patlatıldı, konuşma yapacaktım, ağlamaktan yapamadım. Sarıldık, vedalaştık... Sonra da eve gidip uyudum. Üç gün kalkmadım!
Tatilinizi nasıl geçiriyorsunuz?


- Buradaki iki yılım tamamen sette geçti. Gezip sevebileceğim yerleri keşfetme, görme fırsatım olmadı. O yüzden genelde belli bir mekan tercihim olmuyor. Arkadaşlarımı arıyorum, neredelerse oraya gidiyorum. Sessiz, araba gürültüsü olmayan yerleri tercih ediyorum.

İLİŞKİMİZİN GİDİŞATINDAN ESER DE BEN DE MUTLUYUZ
Bu yaz hangi konserlere gittiniz?

- En son Tom Jones’a gittim. Babam da Tom Jones hastasıdır. Aynı plağından yedek olsun diye yedi tane alırdı! Zaten genel olarak müzik delisidir. Ama hakiki deli! O yüzden Tom Jones’un konserini izlemekle yetinmedim, kulise girip birlikte fotoğraf çektirdim. Konser sonrasında organizasyonu yapan BKM’deki arkadaşlar, erkek arkadaşım Eser’e ‘Gündüz Tom Jones’la tekne turu yapmıştık, bu kadar sevdiğinizi bilseydik sizi de çağırırdık’ dediler. Bu fırsatı kaçırdığım için üzüntüden gözlerim doldu, Eser’e çok kızdım!
Film çekimleri bittikten sonra İngiltere’ye döndüğünüzde Eser Yenenler’le ilişkiniz ne olacak?
- Hayatta ne olacağı hiç belli olmuyor ki... Ben iki yıl önce burada olacağımı biliyor muydum? Şimdiden gidince neler olacak diye düşünmüyoruz. Hayat sürprizlerle dolu. Başka bir sebeple geri de gelebilirim. Her şey olacağına varır. İlişkimizin gidişatından ikimiz de mutluyuz. Çok iyi arkadaşız her şeyden önce. Belki de o yüzden bu kadar yolunda gidiyor.

Size bir erkekte ne çekici gelir?
- Öncelikle zeka. Farkındalığının yüksek olması da önemli, mizah duygusu da. Güldüren insanları severim. Az konuşan, algıları açık, zekice espriler yapan erkekler dikkatimi çeker.

Siz de komik misinizdir?
- Eser’i güldüren iki kişiden biriymişim. Bu yüzden kendimi komik sayabilirim herhalde!
KEŞKE KULAKLARIM DAHA KÜÇÜK OLSAYDI
Dikkat çekmeyi seviyor musunuz?

- Dikkat çekmek gibi bir amaç taşımıyorum.

Kendinizi beğeniyor musunuz?
- Daha iyi olabilir herkes tabii. Benim de kulaklarım daha ufak olsa kendimi daha çok beğenebilirdim sanki ama genel olarak halimden memnunum...

Aileniz dilinizdeki piercing’i görünce nasıl tepki vermişti?
- Dilimi 16 yaşında deldirmiştim. Deldirmeden önce annemlerden izin aldım tabii. Dudağımı önceden deldirmiştim zaten. Kötü bir şey olmadığını görünce dilime de yaptırmama izin verdiler.