• Herkes anlaşılamamaktan ve anlamamaktan yakınıyor. Bunun sebebine odaklanmak veya çözüm bulmak yerine, ne yazık ki sürekli kendimizi referans merkezi olarak alıyor ve “Niye böyle yapıyor ki?” “Ben olsam böyle yapmazdım!” diyerek, anlamak yerine yargılamayı tercih ediyoruz. Herkesin özgün birer birey olduğunu kabullen(e)miyoruz. Ama bilgisayardan aynı zamanda kahve de yapmasını ya da ütümüzün bulaşıkları da yıkayabilmesini istemiyoruz çünkü kapasitelerini ve kullanım alanlarını biliyor ve beklentimizi buna göre sınırlıyoruz.

  • Bebek olarak dünyaya geldiğimizde bizim de yanımızda bir içerik rehberi gelseydi ne kadar güzel olurdu, öyle değil mi? Çevremiz ama özellikle en başta kendimiz için yaşamda ne kadar büyük kolaylık sağlardı. Satın aldığımız birçok ürünün kullanma kılavuzu varken hatta içerik bilgileri ve bir kısmında son kullanma tarihleri bile varken, insanların ne kullanma kılavuzu ne de tasarım içeriklerine dair hiçbir ön bilgi yok.

    Sonsuza kadar insan kadar muazzam bir makina icat edilmeyecek, o yüzden standart bir içerik paketi hazırlamak mümkün değil elbette ama bunu çözümleyebiliriz. Dünyada yaklaşık 7.4 milyar insanın hepsi birbirinden farklı, herkes tek ve özel. Herkesin yazılımı, içeriği diğer tek bir kişi ile bile aynı değil. Peki ne yapacağız? Nasıl anlaşılır olacağız? Nasıl daha çok anlayacağız çevremizdekileri?

    Şimdi düşünün ve kendinizi dinleyin! Kendinizi ne kadar tanıyorsunuz? Ne kadar kendiniz gibi davranıyorsunuz? Çok uzağa gitmeyin, sosyal medyada bile ne kadar kendinizsiniz? Yemeklerinizi, sosyalleşmelerinizi, çocuklarınızla olan anılarınızı paylaşmanın güzelliği kadar hüzünlerinizi ve gerçek duygularınızı aktarabiliyor musunuz?

  • Ne yazık ki çevre standartlarına göre yaşamımızı biçimlendiriyoruz ve çoğunlukla ideal genel kabule göre şekil alıyoruz. Kira da otururken lüks arabalar satın alan ya da ekonomik gücü yeterli olmadığı için “Ben öyle lüks yerleri sevmiyorum” diye cümleler kuran kişiler çevremizde hiç de az değildir. Hapşırmaya bile çekinip hapşırığını yutan ne çok insan vardır, bilirsiniz. Bunun bile bir çok kişide farklı bir anlamı ifade ettiğini biliyor musunuz?

    Bir çoğumuzun kökü, köy hayatı kökünden gelmesine rağmen bunu bile söylerken çekiniriz. Oysa ki köy; üretim demektir, özgürlüktür, özgünlüktür, doğaldır, şekillendirilmeye protesto yaşamlardır. Metropoller tüketimdir, bağımlılıktır ve sınırlı yaşamlardır. Herkes sağlıklı, asilzade, zeki, becerikli olmak zorunda değil. Aynı şey yeteneklerimiz için de geçerli. Ne kadar yeteneklerimizin farkındayız? Hangi konularda becerikli olabilme potansiyelimizi hiçe sayarak kendimize büyük haksızlıklar yapıyoruz. Soyağacınızı elinizle çizseniz, ağacın dallarına ailenizin mesleklerini yazsanız bile göreceksiniz ki bir çok kimse ailesinin meslek gruplarını ve/veya benzerlerini seçmiş ya da seçtirilmiş. Özgür ruh veya yeteneği ile farklı yollar çizen insan sayısı o kadar az ki!

  • Kendimizi tanımak çok da kolay bir şey değildir. Çünkü tanımak demek zaaflarımızı, zayıflıklarımızı, egolarımızı, arzularımızı, kıskançlıklarımızı, hırslarımızı doğru tarif edebilmektir. Kendi tasarımımızı kabul etmek ve eksiklerimizi bilmek ama öncelikle kabul etmek zordur. Basit bir egzersize var mısınız?

    Kendinize dürüstçe şunları sorun;

    “Ben başkası olsaydım kendimi sevgili/eş olarak seçer onu kaybetmemek için mücadele eder miydim?”

    “İyi bir param olsaydı ve yine başkası olsaydım kendimi iş ortağı olarak seçer sonuna kadar güvenir miydim?

    ” ”Ne kadar ilham verebiliyorum çevreme?”

    "Keşfedilmemiş ne kadar yeteneği içimde barındırıyorum?"

    "Ne kadar huzur yayıyorum etrafıma?"

    "Ne kadar sırdaşım?" vb. soruları sıralayın.

    Ne kadar dürüstsünüz öz benliğinize? Ne kadar barışıksınız kendinizle? Hiç kendimize yolculuk yaptık mı? Dürüstçe!

  • Bir durumu doğru tespit edebilmenin en başlıca kuralları o durumun dışında kalabilmektir. Kendimize dışardan bakmaya, objektif değerlendirmeye, cesaret gösterip kendi yaradılış ve yetiştiriliş biçimimize ait özgün tasarımımızı kabullenmeye başlarsak hayatımız daha kolay olabilir mi acaba? Ne dersiniz?

    Direm Fikir Atölyesi Kurucusu Didem Tınarlıoğlu