İranlı sanatçı Leyla Emadi, ALANİstanbul'daki 'Abluka' adlı sergisinde özgürlükleri ellerinden alınan insanları anlatıyor.

Basın bülteninizde kendi kişisel geçmişiniz, ülkenizdeki rejim değişiminin deneyimlerinin sizde bıraktığı izler üzerinden yapıt ürettiğinizi belirtiyorsunuz. Ülkenizdeki rejim değişimi sizi nasıl etkiledi?

Ailem için büyük etkileri oldu tabii ki, biz çocuk olduğumuzdan bir şey anlamadık ve Türkiye’yi vatanımız kabul ettik. O dönemde, biz ve bizim gibi birçok aile vatanından, sevdiklerinden, köklerinden koparıldılar. Her ne kadar bu fiilen yapılmamış olsa da, düşünce yapısı olarak biz oradan koparıldık. Benim bütün ailem de birçokları gibi dağıldı. İstenmeyen bir devrim oldu ve biz bunu yaşadık. Babam üniversiteyi Ankara’da okuduğu ve Atatürk hayranı olduğu için Türkiye’ye yerleşme kararı alındı ve böylelikle ayrılıklar başlamış oldu, birbirini 10-15 sene görmeyen kardeşler oldu. Bir araya geldiğimizde herkeste bir burukluk oluyor hâlâ, eski günler konuşuluyor, vatan konuşuluyor, toprak konuşuluyor, nasıl bu günlere gelindiği konuşuluyor... İçimdeki birikim bu olduğundan, sanırım resimlerime bir şekilde yansıyorlar..

Güncel siyasal, hukuksal ve toplumsal gelişmeleri, İran’da tanıklık etmiş olduğunuz değişim benzeri bir sürece benzettiğinizi söylüyorsunuz. Neler mesela dikkatinizi çekiyor?

Türkiye özgür, laik bir ülke. Bu özgürlükler yavaş yavaş kısıtlanmak isteniyor gibi hissediyorum. Aydınların, yazarların, çizerlerin kısacası düşünen insanın etkisiz hale getirilmesi İran’da da olmuştu, burada da olmakta. Düşünceye kilit vuramazsınız. Aklımızdan geçen şeyler için “kapatılmak” ne kadar doğru olabilir ki? Bunları gördüğüm için rahatsız ve tedirginim.

Ve tüm bu süreci bir ablukaya benzetiyorsunuz değil mi?

Ablukaya benzetmemin sebebi, kendimi kıstırılmış hissetmemden. Bu kendimle ilgili, benim gibi hisseden insanlarla ilgili. “İnsanı”, “bireyi” ele alıyorum resimlerimde. Hak ve özgürlüklerin kısıtlanması herkes üzerinde bir baskı yaratır. Okumamak, yazmamak hele ki düşünmemek insan doğasına aykırı. İşte bu sebeple resimlerimdeki karakterlerin üzerindeki baskıyı anlatabilmek için serginin adı “abluka” oldu.. .

İran’da kadınlar da devrim sırasında büyük değişimler yaşadı. Ancak kadın bir sanatçı olarak sergide daha çok erkekler üzerinden bir okuma yaptığınız görülüyor...

Sergiye aslında İran üzerinden girmedim. İran üzerinden ya da başka bir ülke üzerinden resim yapmıyorum. Ben olaya evrensel olarak bakıyorum ve “insanı” ele alıyorum. İnsana yapılan işkence, haksızlıklar ve özgürlüklerinin ellerinden alınması olarak bakıyorum. Bu her ülkede olabilir. Bundan tüm insanlar zarar görüyor, kadın ya da erkek olarak ayırmıyorum. Bu serginin tamamının erkek kişilerden oluşmasının tek sebebi bir sonraki sergi temasının tamamen “kadın”larla ilgili olması.

Sergide daha çok işkence görüntülerinin ağırlıkta olduğu görülüyor...

Görsel olarak ön plana çıkan o. O dönemde Amerika’nın Irak’ı işgali söz konusuydu, askerli resimleri yaparken bu olaylardan etkilendim. Her olay, her haber beni etkileyebiliyor. Sonuçta orada da insanın mağduriyeti var. Her resmin ayrı bir tetikleme noktası var.

GAZETE HABERTÜRK / HÜLYA KÜPÇÜOĞLU