(Kitaptan) Güneşim doğmayan bir güneşti, batmayan bir güneş. Yürüdüğüm yollar lastiktendi, adımladıkça sünen. Varacağım yer hani neredeyse görünüyordu, fakat adımımı atar atmaz bir adım uzaklaşıyordu benden. Güzel bir fotoğraf gibi görüyordum o menzili. İçimden bir ses, daha pilin bitmedi, diyordu, bitmedi...

Hep birbirine karışan iki su vardı önümde, iki yol, akacak iki nehir, uzanıp tırmanacak iki ağaç, biri kuru kavruk, biri yaş... Ağaçlara tırmanıp yolun devamına bakmalıydım belki. Kim bilebilir? Hayatımdaki çıkmazlara köklü çözümler getirecek çok önemli projelerim vardı elbet, fakat gerçekleştirecek güçte değildim. Bu ıpıssız çölde, bu ıpıssız buzulda, bu ıpıssız şehirde, ıssızlığın içinde tepe taklak yuvarlanırken bulmuştum kendimi. Yuvarlanırken tutunamıyorsun.

Issızlık sonunda den- gemi tahrip etti. Bu dengesizliğin içine bir kez düştükten sonra bir daha eskisi gibi olamadım. Bazen sizi değiştirecek kadar güçlü bir selle, bir fırtınayla, iç yangınıyla karşılaşırsınız. Onu yaşamaktan kaçamazsınız. Bir daha da eskisi gibi olamazsınız.