Krizde reel sektöre en büyük darbe bankalardan geldi. Merkez faizleri yüzde 10'un altına çekerken, elindeki mevduatı kamu kağıtlarına yatıran bankalarda faiz yüzde 20'lerden başlıyor

Krizin Türkiye'de etkilerinin görüldüğü Ekim ayından itibaren bankaların topladığı mevduatlar, yabancı para dahil 26 milyar lira artarken, kullandırılan kredilerin 13 milyar lira azalması dikkat çekiyor

Türkiye küresel kriz ortamından daha az hasarla çıkmak için her geçen gün yeni önlemleri devreye almaya başladı. Krizin ilk adımlarında önlem paketi hazırlama ihtiyacı duymamakla övünen Türkiye, yakın zamanda 5. önlem paketini açıklayarak toplam paket maliyetini 40 milyar liraya yaklaştırdı.

Krizin ilk adımlarında bir diğer övünç kaynağı olarak gösterilen bankalar ise her geçen gün daha yüksek sesle bizzat krizin sebebi gösterilmeye başlandı. Türkiye'de bankacılık sektörü iki ana başlıkta eleştiri alıyor. Krizin daha ilk adımlarında derhal kredi yenileme oranlarını düşüren sektör kredi kesintileri ile reel sektörü feci halde duvara çarptırdı. Bankalara yönelik ikinci sert eleştiri ise kredi maliyetlerini bir türlü piyasa faiz oranlarına doğru indirmeyerek şirketleri yüksek maliyetlerle iflasa sürüklemesiyle ilgili oldu.

KREDİLER KESİLDİ

Bankacılık sektörünün kredi davranışlarını Merkez Bankası bülteninden izleyerek bulabiliriz. Küresel krizin Türkiye üzerinde de sert esmeye başladığı Ekim 2008'de bankalarımızın elinde toplam TL mevduatı 271 milyar lira düzeyindeydi. Aynı tarihte bankaların TL kredileri toplamı ise 269 milyar lira düzeyindeydi.

Tarihler Mart ayının sonunu gösterdiğinde bankaların TL mevduatı 281 milyar liraya yükseldi. Oysa altı aylık zaman diliminde TL kredileri bırakın artmayı düşüş yaşayarak 257 milyar lira olarak gerçekleşti.

KREDİDE 10 MİLYAR TL AZALIŞ

Bankalarımız yurtiçi TL hareketlerinde dahi piyasayı açıcı değil tersine kapatıcı davranış sergilediler. Kaynak bulamıyoruz deyimine karşılık altı ayda TL mevduatındaki 10 milyar liralık artış önemli bir işaret olsa gerektir.

Oysa aynı zaman diliminde TL kredileri 10 milyar liralık azalış göstererek piyasadaki gerçek sıkıntıyı gözler önüne seriyor. Bankaların kredi miktarındaki azalışta bir başka noktayı unutmamak gerekiyor. Aslında kredi miktarındaki reel azalış 10 milyar liranın da üzerindedir. Çünkü kredilere işleyen faize rağmen kredilerdeki azalış sürmüştür.

SEKTÖRÜN ÜMÜĞÜ SIKILDI

Bir diğer önemli yanılgı noktası ise yurtdışı kredilerin kesilmesidir. Oysa yine bankacılık sektörü verilerine göre dış mevduatlar 136 milyar liradan kur artışı ile beraber 153 milyar liraya yükselmiştir.

Yabancı para dahil toplamda ise Ekim 2008 itibari ile 408 milyar liralık mevduata karşılık 308 milyar liralık kredi hacmine sahip olan bir bankacılık sektörümüz vardı. Ama Mart itibari ile 434 milyar liralık mevduata karşılık 295 milyar liralık kredi hacmine gerilemiş bir bankacılık tablosu ile karşı karşıya kaldık. Mevduatlar 26 milyar lira artarken krediler toplamda 13 milyar lira azalmıştır. Böylece bankalar krizin en şiddetli estiği altı ayda reel sektörün ümüğünü 39 milyar lira kadar sıkmış görülüyor.

PARALAR RANTA YATTI

Kriz esnasında kredi vermekte cimri davranan bankaların bu parayı nerede nasıl değerlendirdikleri de çok önemli. Merkez Bankası verilerine göre bankaların elindeki menkul kıymetler stoku 6 aylık dönemde 73 milyar liradan 111 milyar liraya büyümüş. Dikkat edilecek olursa menkul kıymet stokundaki artış 38 milyar liraya ulaşmaktadır. Bu durum ise ümüğü sıkılarak özel sektörden esirgenen paranın devlete aktığını göstermektedir.

BANKALAR KRİZİ DERİNLEŞTİRİYOR

Krizin ilk adımlarında benzer durum yaşayan ABD'de ise devletten yardım alan bankalar bu paraları yine zararına devlet kâğıtlarına yatırıyordu. Türkiye'de de krizi bankalar üzerinden aşarız anlayışının ne kadar yanlış olduğunu bu ve-riler göstermektedir. Hem kamu bankaları hem özel banlalar krize önlem almaya çalışan kamu kesimine paraları geri vererek özel sektörü kurtarmıyorlar. Sistem tam bir çıkmaz içerisinde bankalar ile devletin birbirini beslemesi haline dönüşmüş duruma gelmiştir. Bu arada kamu bankalarının da bu çıkmazı çözecek bir adım attıklarını sanmak keskin bir hayal kırıklığından öte bir şey değildir. Türkiye krizi dışardan yaşadığından daha çok artık içerde bankalardan kaynaklanan sıkıntılar nedeniyle yaşar hale geldi.

Krizde satışları ve kârları eriyen reel sektöre en büyük darbe bankalardan geldi. Bankaların yüksek faizde direnmesi aynı gemideki tüm ekonomiyi derinden sarsıyor.

Bankacılık sektörü topladığı parayı dağıtmada tercihini değiştirince ortaya onarılması güç bozulmalar çıkmaya başladı. İşsizliğin yüzde 15'leri aştığı, sanayi üretiminin yüzde 23 daraldığı, kapasite kullanımının yüzde 63'lere gerilediği bu dönem en kritik süreç olarak dikkat çekerken, bankaların yeni kredi kullandırmakta titizleşen tavırları, şimdilerde ise faiz oranlarında gösterdikleri dirençle kendini gösteriyor. Merkez Bankası (MB) faizi tek haneye indirdi ama bankalar bu sürecin oldukça gerisinde...

ARADA FARK VAR

MB gecelik borçlanma faizini yüzde 9,75'e, borç verme faizini yüzde 12,25'e indirdi. Faiz indirimlerine karşılık devlet borçlanma senetlerinin de faizleri hızla gerileyerek yüzde 12,50'nin altına düştü.

İç borçlanma gösterge faizleri son olarak 2006 yılı başında yüzde 14'lerin altına gerilediğinde özellikle tüketici kredilerinde bankaların faiz oranları aylık yüzde 1'lerin altını zorluyordu.

Oysa bugün gösterge faizler 2006 oranlarının 200 baz puan daha altında olmasına rağmen aynı tüketici kredi faizleri aylık bazda 1,29-49 aralığında seyrediyor.

Tüketici kredilerinde görülen aşırı yüksek oranlar, benzer şekilde diğer kredilerde de yaşanıyor. Merkez Bankası'ndan ucuz ve yeni para bulma imkânları her geçen gün artmasına rağmen bankalar hâlâ yüksek kredi faizlerinde neden direniyor? İşte ekonominin kilit noktası burada yatıyor.

KORKUYORLAR MI?

Bankaların faizleri neden çok yüksek tuttuğu sorusunda akla gelen ilk cevap korku, yani risk artışı olabilir. Kredi riski 2006 yılına göre oldukça yükselmiştir. Bunu en azından protestolu senet artışında görebiliyoruz. Ama yine protestolu senet tablosuna baktığımızda da asıl patlama bankaların kredi yenileme isteklerinin azaldığı Ekim 2008 dönemi karşımıza çıkıyor. Artık öyle bir noktaya gidiliyor ki; ekonomik sıkıntısı bulunmayan şirketler de yüksek faiz ve az kredi ortamında adım adım krize yaklaşıyor.

KAMU BANKALARI ÇÖZER

Türkiye'nin mali yapısında bir bozukluk oluşmasa da sistem giderek kendini yok edecek bir düzene doğru yol alıyor. Bankalar pa-raları toplayıp yine devlete akıtıyor ama özel sektöre kredi vermekte direniyor. Hatta asıl sorun faizleri bir türlü aşağı indirmiyor.

Kredi ve faizlerin kilitlendiği, devlet ile bankalar arasında akıp duran para akışı bir an önce reel sektöre döndürülmelidir. İşte bu noktada asıl görev kamu bankalarına düşmektedir. Hatta hükümet tarafından bile dile getirilen bankaların bu davranışına karşı serzeniş neden kamu bankaları ile çözülmüyor?

Yeni Şafak