Dernek binasında yaptıkları basın toplantısında konuşan Dernek Başkanı Fatma Ergün, “Bölgesel artılar ve eksiler olan ülke genelinde özellikle 1881 yılında kurulmuş bir belediye olan Nazilli Belediyesi'nde bile bu güne kadar kadın bir başkan görev almamıştır.

2012’ye kadar da bir kadın derneği kurulmamış ve biz ilkiz. Ben bundan gurur duyuyorum. TUİK verilerine göre mecliste kadın ve erkek milletvekili sayısının eşit hale gelmesi 118 yıllık bir zaman dilimine ihtiyaç var. O yüzden pozitif ayrımcılığı bir anlamda bütün kurul kuruluşlarda toplumun her yerinde, özellikle siyasi hayatta ihtiyaç var. Bu da referandumla kabul ettiğimiz anayasamızda var. Kadına, engelli vatandaşa, şehit ve gazi vatandaşlarımızın ailelerine ve yaşlılarımıza, son yaptığımız anayasa değişikliğinde yer verdik” dedi.

“Türk kültürüne baktığımızda, Türkçede cinsiyet ayrımcılığı yoktur” diyen Ergün, “Çünkü Türklerde cinsiyet ayrımı yoktur. Fransızcada vardır kelimeler dişi ve erkektir. Türkler önem verdikleri haklara 'ana hakkı' derler bunu 'tanrı hakkı' ile eşit tutarlar. Günümüzde bunun uzantısı tüm hakların düzenleyicisi 'ana-yasa' dır. Ya da herkesin kullandığı yol 'ana yol'dur. Türk destanlarından Yaratılış destanında Tanrı Ülgen'e insanları ve dünyayı yaratma fikrini veren 'Ak Ana' dır. Oğuz Kaan'nın eşi karanlığı yaratmak gökten mavi ışıktan gelir. Orhun kitabelerinde 'Hakan ve Hatun’un buyurduğudur' ifadesi yer alır. Dede Korkut hikayelerinden Bamsı Beyrek de yer alan Banu Çiçek iyi ata binen, iyi kılıç tutan, iyi savaşan bir kadındır. Yine Deli Dumrul hikayesinde Azraili kızdıran ve canını ancak bir başkanın onun için can vermesiyle kurtaracak olan Deli Dumrul'a onun için canını vereceğini söyleyen eşidir, kadınıdır. Ahilik teşkilatında erkeğe ' eline, beline, diline, sahip ol dendiği gibi Kadın teşkilatı Bacıyan-ı Rum kadınlarına da 'aşına, eşine, işine sahip ol ' denir. Allah cinsiyet ayırmadan kullarını Takva derecelerine göre değerlendirilirken toplumumuzda ve dünyada cinsiyet ayrımcılığını anlamakta zorlanmamak mümkün değildir. Bu ayrımcılığı rakamlarla ifadeyüzde edersek; Toplam işlerin 2/3 kadın yapar, toplam gelirin ise 1/10’unu alır, özel mülkiyette 1/100 pay kadına aittir. Kadının iş gücüne katılımı 1990 da yüzde 34, 2004 de yüzde 24,5, 2011 de yüzde 29’dur. 134 ülkenin katıldığı Küresel Cinsiyet ve Uçurum Endeksine göre: Ekonomik alanda Türkiye 131. sırada, politik katılımda 99. sırada yer alır. Şu an mecliste temsil oranı yüzde 14,7, kadın belediye başkanı oranı yüzde 2,9, kadın muhtar oranı ise yüzde 2'dir. Bu rakamlar şunu ifade eder: erkek sorumludur, kadın değildir. Erkek öncüdür, kadın uyandır. Erkek güçlüdür, kadın zayıftır. Erkek değerlidir, kadın değerli olana aittir. İşte bu yüzden güzel ülkemde kadınlarımızın yüzde 75’i ‘mutlu musun?’ sorusuna ‘Hayır’ der. Türkiye'de kadın olmak şiddetin her türlüsüne maruz kalmak ve Ana sıfatıyla taçlanmış toprak gibi bereketli olmaktır. Kadın olmak doğduğunda herkesin sessizleştiğine dair deyimin öznesi olmakla birlikte, yuvayı yapanın sorumluluğunu taşımaktır. Türkiye'de kadın olmak, eşitlikten söz edince çirkin feminist, kendini özgürce ifade ettiğinde hafif meşreplikle suçlanmaktır. Kısaca Türkiye'de ‘Kadın’ acemisi olduğumuz kelime. o yüzden bazen bayan, bazense bacıdır” dedi.

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA