Bir konuda fikir sahibi olmak için ilk önce bilgi sahibi olmak gerekir. Bilgilenmeden, bir futbol takımını tutar gibi bir fikrin peşinde gitmeye öylesine yatkınız ki. Kimi zaman tamamen samimiyetten, kimi zamanda beklentilerimiz üzerine koşarız o düşünceye. Sadece beyaz ve siyahın olduğu bir dünya hayal ederiz, bu düşünce hâkimiyetinde. Beyaz güzeldir, iyidir. Siyah kötüdür, zararlıdır. Hiçbir zaman, siyahla beyaz arasındaki binlerce rengin olduğu aklımıza gelmez…

Aydın’da Jeotermal enerji üzerine uzun zamandır bir tartışma yapılıyor. Jeotermal enerji, Aydına yararlı mıdır zararlı mıdır? Bu konuda bir yargı üretebilmek için önce bilgi sahibi olmamız gerekir.

Jeotermal kuyuların sondajı sırasında atmosfere bırakılan buhar sıvıya dönüştüğü,  bu sıvının içerisinde toprağın yapısında olumsuz etkileyen amonyum, kalsiyum, sodyum, alüminyum, klorür, sülfat, nitrat, nitrit, hidrofosfat, karbonat, bikarbonat, hidroasenat, bakır, bromür, krom, serbest kükürtlü hidrojen ve yüksek oranda bor bulunduğu bilimsel olarak ortaya konmuştur.

Jeotermal imtiyaz sahibi şirketlerinden bir kısmının, buharın yoğuşması sonucu oluşan sıvıyı tarım alanlarına ve Büyük Menderes Nehrine akıttığı tartışmaya yer vermeyecek bir şekilde açıktır.

Peki, yasal düzenlemeler bu konuda nasıl hükümler getirdiğini incelediğimizde 31 Aralık 2004 tarih ve 25687 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nin, su ortamına doğrudan boşaltımı esasa bağlayan 27. Madde’sine göre;  “…….Yer altından çıkarılarak enerji üretme ve ısıtma gibi çeşitli amaçlarla kullanılan jeotermal kaynak sularının debisi 50 L/sn ve üzerinde ise suyun alındığı formasyona reenjeksiyon ile bertaraf edilmesi zorunludur. Reenjeksiyon ile bertaraf etmeyenlere işletme ruhsatı verilemez. Reenjeksiyonun mümkün olmadığı bilimsel olarak ispatlanmış bu tür termal suların bertaraf yöntemi yapılacak bir çevresel etki değerlendirmesi sonucu belirlenir.” hükmünü içermektedir.

Bu yönetmelikte ifadeler nedir? Reenjeksiyon, yer altından çıkarılan buhar sonucunda elde edilen sıvının tekrar yeraltındaki aynı boşluğa bırakılmasıdır. Yönetmeliğin 27.maddesi açıkça tesislerin faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan sıvının debisinin 50 L/sn üzerinde olması durumunda reenjeksiyon ile yok edilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Söz konusu sıvının doğaya salınması ile incir bahçelerinin topraklarında fiziksel ve kimyasal değişikliklere yol açtığı, meyvelerde zehir (toksik) etkisi yaptığı bilimsel olarak ortaya konmuştur. Büyük Menderes’ten sulanan Kızıldere, Horsunlu, Pamukören, Salavatlı, Köşk, Umurlu, Aydın Efeler-Serçeköy, Ömerbeyli ve Hıdırbeyli sahalarında yer alan tarım alanları olumsuz olarak etkilenmektedir.

Ziraat Mühendisi Doğan Akar tarafından yapılan Jeotermal Santrallerin Çevresel Etkileri isimli çalışma son derece önemli bilimsel tespitler içermektedir [1]. Jeotermal santrallerde oluşan atık suyun Büyük Menderes Nehrine akıtılmasının tarım havzası ve tarım alanları üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Buna göre;  atık suyun içeriğinde 25–30 mg/l Bor elementi bulunmakta ve elektrik kondaktivitesi 4000 micromhos/cm, Sodyum Absorbsiyon Oranı ise (SAR) 57 dolaylarındadır. Bu üç parametre, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği Teknik Usuller Tebliği’nde belirtilen en önemli sulama suyu kriterlerini oluşturmaktadır. Bu tebliğde sulama sularındaki asgari değerler Bor için 1 mg/l, Elektriki Kondaktivite için 2000 micromhos/cm ve SAR için 26 olarak verilmiştir. Atıksuyun deşarj edildiği Büyük Menderes Nehri suları, havzada birçok kültür bitkisini sulanmasında kullanılmaktadır. Bor, bitki büyüme ve gelişmesi için zorunlu olan elementlerden birisidir. Ancak, bu elementin sulama sularındaki miktarı veya topraktaki çözünürlüğü bitkilerin ihtiyaçlarından fazla olduğunda bitki büyüme ve gelişmesini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu çalışmada, Devlet Su İşleri tarafından yapılan su analizleri, Menemen Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüsü tarafından yapılan toprak analizleri ve İzmir Zeytincilik Araştırma Enstitüsü ile Aydın İl Tarım Müdürlüğü tarafından yapılan narenciye yaprak analizlerinden yararlanılarak Bor Elementi’nin su toprak ve dolayısıyla bitkilere olan olumsuz etkileri değerlendirilmiştir.

akinyakan1611-1.jpg

Şekil 1’de görüldüğü gibi Büyük Menderes Nehri üzerinde jeotermal atıksu deşarjından sonra ilk gözlem noktaları olan Çubukdağ Köprüsü ile Feslek Regülatörü’nde, nehrin bor konsantrasyonu 1,1 ppm (mg/l) olarak tespit edilmiştir. Kuyucak ve Nazilli ovaları Feslek Regülatörü’nden alınan su ile sulanmaktadır. 1,1 ppm bor, bu elemente duyarlı birçok bitkinin sulama sularında dayanabildikleri bor limitinin üzerindedir.

akinyakan1611-2.jpg

İncelemede Tablo 5’te, Kuyucak ve Nazilli yörelerinde yetiştirilen narenciye yapraklarındaki maksimum bor miktarlarının çok yüksek olduğu, hatta Kuyucak Yöresi’nde minimum değerlerin bile sınır değerlerin üzerinde olduğu görülmektedir.

Bitkiler sulama suyundan aldıkları Bor’u yapraklara taşıyarak yaprakların uç ve kenar kısımlarında depolamaktadırlar. Olgun bir yapraktaki bor miktarı 50-100 ppm dır. Yapraklarda 20 ppm kadar bor miktarı bor noksanlığını, 250 ppm’den fazlası da toksik birikimi Jeotermal Enerji Semineri Kuyucak Yöresi’nde üretimi yapılan narenciyelerde yüksek miktardaki bor elementinin zararlı etkileri, yaprak uçlarında; önce sararma sonra kahverengiye dönüşme daha sonra da yaprak uçlarının tamamen kuruması şeklinde tespit edilmiş, dolayısıyla bitkilerin önemli oranda zarar görerek ürün kalite ve miktarının dikkate değer ölçüde düştüğü gözlenmiştir.

Çeşitli bitkilerin sulama sularında dayanabildikleri Bor limitleri bilimsel olarak ortaya konmuştur. Buna göre Bora duyarlı kategorisinde yer alan ceviz, erik, armut,elma, asma, incir, kiraz, şeftali, kayısı, karadut, portakal ve limon olması ege bölgesi için hayati önem taşımaktadır.

akinyakan1611-3.jpg

Bu inceleme ile sadece narenciye ağaçları üzerinde borun bilimsel etkisi irdelenmiştir. İncir ağacı üzerinde Borun etkisinin olduğu tartışılmayacak kadar açıktır.

06.11.2014 tarihinde basında yer alan haber ile Buharkent Kızıldere Mahallesinde A.Ş. isimli çiftçimiz, jeotermal sondaj kuyularından çıkan buharın 150 tane incir ağaçını kuruttuğunu iddia ederek zararının tazmini için dava açmıştır. Bu dava Aydında bu konuda açılan ilk dava olması bakımından önemlidir. ADÜ Ziraat Fakültesinden üç bilirkişi ağaçlardan bundan sonra ürün alınamayacağını raporlarında belirtmeleri son derece önemlidir.

Bu etkiler jeotermel faaliyet sonucu oluşan sıvının tarım alanlarına salınması sonucu oluşmuştur. Fakat burada diğer temel etken gözardı edilmektedir. Jeotermal buharın doğaya salınması nasıl bir etki oluşturmaktadır.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, 2011 yılı içinde dünyadaki incir üretiminin çok önemli bir kısmının Türkiyede ve Aydında gerçekleştiğini ifade etmiştir.

akinyakan1611-4.jpg

 

İncir üretiminde, nisbi nemin önemi son derece büyüktür. Jeotermal buharın doğaya salınmasının nem oranındaki etkisi araştırılmalı ve incelenmelidir.

Sonuç olarak, Jeotermalin Aydın üzerindeki etkileri ayrıntıları ile irdelenebilmesi için öncelikle Aydın Valiliği tarafından, Jeotemalle ilgili tüm tesislerin (santrallerin, sera tesislerinin) Reenjeksiyon (yani yer altından çıkarılan buhar sonucunda elde edilen sıvının tekrar yeraltındaki aynı boşluğa bırakılması) bilgilerini kamuoyuna açıklaması gerekmektedir. Ayrıca Jeotermal tesislerden havaya salınan buharın, Aydın üzerindeki hava koşullarına, nisbi nem oranına etkileri ortaya konulmalıdır ve irdelenmelidir.

Jeotermal kaynaklar Aydın için bir nimettir. Ama bu kaynakların kullanımı sonucunda ortaya çıkan olumsuz çevre faktörlerinin etkilerini görmemizi engellememelidir.

                                                                    

 

 

[1] http://www.mmo.org.tr/resimler/dosya_ekler/86659486e6f7919_ek.pdf