'James Bond' filmleri için uygun sanatçı aranmaktadır. Bu tip için uygun olduğu düşünülen Cüneyt Arkın'a teklif götürülür. Cüneyt Arkın ''James Bond, Batı’nın güç ve kibrinin sembolüdür.. Onu oynamak yerine Kara Murat, Malkoçoğlu gibi Türk kahramanlarını oynamayı tercih ederim” diyerek teklifi geri çevirir.

 

*

Oyuncu Serra Yılmaz, CNN International kanalında yayınlanan “Parts Unkown” programına konuk olur ,

Dünyaca ünlü televizyon programcısı Antony Bourdain sorar

- Bildiğim kadarıyla Türksünüz.. Türk olmak nasıl bir duygu ?

“Evet, Türküm ama bu benim suçum değil” şeklinde yanıt verir.

*

Magazin gazetecisi Gonca Vuslateri'ye sorar..

Aşk hayatınız nasıl?

Hep aşk hayatımda bir şeyler yazılıyor ama benim son 5-6 sevgilim de ABD’li.

Hiç ama hiçbir Türk'ten çocuk yapmayı düşünmüyorum.

 

Ülkemizden insan manzaraları..

Bir tarafta,

Gag deyince eti, gug deyince sütü gelenler..

Çoluğu çocuğu torunu torbası Amerikalarda okuyanlar..

Benim oyumla çobanın oyu bir olmamalı diyenler..

Ve içinden geldiği toplumdan nefret eden, Türk olduğunu söylemekten utanç duyanlar..

Diğer tarafta ise önce ülkem diyen, Aliler, Memetler

Ökkeşler, Fadimeler, Ayşeler..

Batı hayranlığı, ülkem insanına musallat olmuş kronik bir hastalık olarak 200 yıldır sürüyor.

Asrilik, özdeki değerlerin yok edilmesi ve batıda var olan her şeyin olduğu gibi alınması olarak algılandı yıllardır...

Bunun sonucu olarak ta, Ne doğulu ne de batılı olabilen ne idüğü belirsiz garip bir insan tipi çıktı ortaya…

Atilla ilhan bunu şöyle anlatıyor...

"Lisede Sophokles okuduk, klâsik Türk musikisine sövmeyi, divan şiirini hor görmeyi, buna karşılık devletin yayınladığı kötü çevrilmiş batı klâsiklerine körü körüne hayranlık göstermeyi öğrendik. Sanki SİNAN Leonardo’dan önemsiz, Mevlânâ Dante’den küçüktü, Itrî ise Bach’ın eline su dökemezdi. Aslında kültür emperyalizminin ilmiğini kendi elimizle boynumuza geçiriyorduk, ulusal bileşim arama yerine hazır bileşimleri aktarmak hastalığımız tepmişti.
Oysa yaptığımız Batılılaşmak değildi, ikincisi batı bizim sandığımız gibi değildi, üçüncüsü batının ulaştığı yer özenilecek bir yer değildi.”

*

Geçenlerde izlediğim bir TV programında Herodot Cevdet.

''Ben sera değil tarla insanıyım'' şeklinde süper güzel bir cümle kullandı..

Tarla, yerliliği ve çeşitliliği ifade eder.. Özgürlükte sınır tanımaz..

Sera'da ise durum farklıdır. Beslendiği kaynaklar sınırlıdır..

Ürünleri tıpkısının aynılarıdır...

Aynı boyda, aynı renkte ve aynı lezzetsizlikte...

Tarlada yetişen Karamurat'larla serada yetiştirilen James Bondların mücadelesi daha uzun yıllar devam edecek gibi görünüyor..

Hayırlı ramazanlar..

 

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA İNDİR