Şehitlerimizi uğurladığımız törende Genelkurmay Başkanı Özel de sorular karşısında “Siyasi otorite işin sorumluluğunu üstüne alır da emir verirse, ben Kandil’e girerim.” demişti.
 
Cumhuriyet yazarı Organ Birgit bu açıklama karşısında şu soruyu soruyor: "Birisi eski Genelkurmay başkanı olmak üzere 60’tan fazla generali Silivri ve Hasdal’da tutuklu olan ordumuzun bugünkü başkomutanından, her cuma günü olağan görüşmelerini yaptığı sivil otoritenin iki başına, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’a medya aracılığı ile gönderilmiş bir harekât emri için izin dilekçesi değil midir bu sözler?".
 
İlahi Paşam Siz Niye Ağladınız ki?
 
Terör örgütü ile otuz yıldır sıcak bir savaşın sürdüğünü görmezlikten gelenler için Dağlıca’da verilen 9 şehit dolasıyla başgösteren tepkiler toplumdaki travmanın yansımasıdır.
 
Televizyonlarda gösterilen sonsuzluğa uğurlama törenlerinde, gözyaşları ile öfke haykırışları bir arada.
 
Ağlayanlar arasında Genelkurmay Başkanı’nın da öteki komutanlarla birlikte gösterilmesi, izleyenlerin birbirlerine “Asker ağlar mı?” sorusunu yöneltmelerine neden oluyor.
 
Onlardan birisi olarak bugünkü yazıma da “Askerler ağlar mı?” başlığını koyacak ve Sayın Orgeneral Necdet Özel’den gözyaşlarını akıtmak yerine silahlı kuvvetlerimizin bu başkaldırma karşısında neden gerekenleri yapmadığını öğrenmek isteyecektim.
 
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, silahlı kuvvetlerimizin gerek görüldüğü zaman Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 51. maddesi uyarınca sınır ötesi harekât yapmasına izin veren kararı süresini neredeyse doldurmak üzere.
 
O süre eylül ayı içinde dolacak olsa bile, hükümet gerekli görür ve Meclis Başkanlığı’na başvurursa, yine bir yetki belgesini Başbakan’ın masasının üstüne koyma olanağı var.
 
Dahası, bir NATO üyesinin NATO üyesi olmayan bir başka ülkenin sınırlarından kendisine yönelik saldırılar için de benzer koşullar geçerli.
 
Dün sabah Genelkurmay Başkanı’nın 9 evladımızın uğurlama töreninde gözyaşları arasında yaptığı açıklamaya bakınız:
 
“Siyasi otorite işin sorumluluğunu üstüne alır da emir verirse, ben Kandil’e girerim.”
 
Birisi eski Genelkurmay başkanı olmak üzere 60’tan fazla generali Silivri ve Hasdal’da tutuklu olan ordumuzun bugünkü başkomutanından, her cuma günü olağan görüşmelerini yaptığı sivil otoritenin iki başına, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’a medya aracılığı ile gönderilmiş bir harekât emri için izin dilekçesi değil midir bu sözler?
 
Ne ki, Sayın Cumhurbaşkanı da Başbakan da bu tür terör olaylarından sonra kamuoyunda artık kanıksanmış bir tür konserve açıklamalarla oyalanmayı yeğliyorlar.
 
Kimsenin terörle bir yere varamayacağını söylüyorlar.
 
Genelkurmay başkanlarının kendilerinden beklediği izin için devletin başındaki makam da, Başbakan da eyleme geçecek moral gücünü stratejik müttefiklerinden alamayacaklarını bildikleri için midir ki teröristlerin hangi gün, hangi vakitte Dağlıca eylemini yapacaklarını açıklayan telsiz dinlemeleri belgelendiği halde parmaklarını kıpırdatmıyorlar?
 
Öyle bir kıpırdatma olayını ABD askerlerinin Irak’a girmek için sınırlarımızdan geçme isteklerine hayır diyen aziz Ecevit’in akıbetine uğramaktan korktukları için olmalı, şehit tabutları arkasından başsağlığı mesajları göndererek vicdanlarını temizleyeceklerini mi düşünüyorlar?
 
Terörün arkasında ABD’nin de, bazı AB ülkelerinin de bulunduğunu genç yaşlı Türk ya da Kürt sağduyu sahibi her yurttaşımız bilmiyor mu?
 
Bu nasıl açıklama?
 
Bu yazıyı tamamlayarak dizgi servisine iletirken bilgisayarıma düşen bir TSK iletisinde Orgeneral Özel’in dünkü medyaya yansıyan haberi için farklı yorumlar yapıldığı ileri sürüldü.
 
18 Haziran Pazartesi günü Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı, Genelkurmay Başkanı’nı ziyaret etmişmiş de, o sırada kendisine “Bu terörle başa çıkamayacak mıyız” türünden sorular sormuşmuş da...
 
Bu sorulara yanıt olarak komutanın verdiği cevaplar, sanki Uludere olayından sonra yapılmış gibi medyaya farklı yorumlarla yansıtılmışmış!
 
A muhterem paşam, Sayın Orgeneralim.
 
Siz TSK’nin bugünkü saygıdeğer komutanı...
 
Bir diplomat ya da iktidar politikacısı olmadığınızı asla unutmayın.
 
18 Haziran’da sizi ziyaret eden bir siyasal parti başkanı ile paylaştığınız görüşlerin, 19 Haziran’daki o melun terör olayını da kapsamasında hangi sakınca var ki?
 
Endişe buyurmayın; ilahlar o benzetmenizin örtüşmesinden ötürü kızmazlar...