Germen yaptığı yazılı açıklamada, iktidarın bu konulardaki geçmişteki tutum ve performansının kendilerini umutsuzluğa ittiğini belirtti.
Demokratikleşme ve daha fazla insan hakları söylemiyle halk oylamasına sunulan anayasa değişikliklerinin bağımsız yargıyı hedef alan hükümleri bulunduğunu, daha önce ifade ettiklerini dile getiren Germen şöyle devam etti:
''Bu bağlamda hakim ve savcıların mesleğe alınışlarındaki yazılı sınav ve mülakat sırasında torpil yapıldığı söylentilerinin önüne geçmek için uygulamaya sokulan, mülakatta sesli ve görüntülü kayıt uygulamasının kaldırılmak istendiği, gerekçe olarak da özel hayatın gizliliği prensibinin sunulduğunu görmekteyiz. Hakim ve savcıların fişlenmesi anlamına gelebilecek uygulama da bağımsız yargı alanındaki endişelerimize her gün bir yenisinin eklenmesine yol açmaktadır. Bağımsız yargıda vicdanen ve yasal olarak özgür olmayan hakim ve savcının, iktidarın memuru gibi davranmasını kim engelleyebilecektir?''
Germen, bir tedbir olan tutuklamanın, peşin çektirilen ceza olduğu kanısının yaygın olduğunu, bazı suç türlerinde 5 ve 10 yıla varan azami tutukluluk süreleri öngören Yargıtay Ceza Dairesinin yorumunun zaten uzun süren davalar sebebiyle ağır işleyen yargıya, daha da ağır yürümesi için imkan tanındığını savundu.
Germen, bu durumun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına tamamen aykırı, özgürlüklerin korunması adına savunulması mümkün olmayan bir durum olduğunu bildirdi.
Savcıların büyük çoğunun soruşturma yapma yetkilerini kolluğa terk etmiş durumda olduğunu ileri süren Germen, açıklamasına şöyle devam etti:
''Adli kolluğun halen kurulmamış olması, kolluğun topladığı delilerle bağlı kalarak hakkında soruşturma yürütülen hemen hemen herkes hakkında kamu davası açılması, kurum avukatlarına kararları temyiz etme hususunda inisiyatif verilmeksizin tüm kararları temyiz etmeleri yönünde talimat verilmiş olması, yargının iş yükünü gereksiz yere artıran faktörlerdendir.
Ülkemizdeki tutuklama sürelerini dünya standartları ile karşılaştırmamız halinde ortaya çıkan vahim tablonun İran'ın bile gerisinde olduğunu rahatça tespit edebiliriz. İçkili lokantalarda çocukları ile birlikte bulunan ailelerin tutanakla tespiti uygulamasının daha 2008 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü'nce yayımlanan bir genelge ile yasaklanmasına karşın, bunu hiçe sayan uygulamalar, ideolojik bir düşüncenin tezahürü olarak değerlendirilmektedir. Siyasi iktidarın siyasi partilerin denetlenmesi konusunda yetkilerinin kısıtlanmasına ilişkin yasa tasarısı da ayrı bir vahim durumdur.''