Türkiye'de basın özgürlüğü konusunda at izinin it izine, it izinin de MİT izine karıştığı şu günlerde birden Süleyman Demirel'in bir sözünü anımsadım:

Ali Atıf Bir'in yazısı...

"Fırat'ın kıyısında kuzu kaybolsa benden sorulur."

Sanırım bu sözü şu sıralar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a anımsatmak gerekir. Basın özgürlüğü hakaret özgürlüğü değildir, bazın özgürlüğü haber çarpıtma özgürlüğü değildir, basın özgürlüğü yalan haber yapma özgürlüğü değildir ama gazetecinin "Yazarsam, araştırırsam terör örgütü propagandasına yorulur, tutuklanırım" korkusuyla işini yapması da işini yapamayan bir basınla Türkiye'nin karanlıktan aydınlığa çıkması da mümkün değildir!

Ergenekon, Susurluk ve yaklaşık 50 yıldır yaşadıklarımız gösterdi ki Türkiye'de derin ya da derin olmayan devletin seçmenden sakladığı çok fazla gizli ve kirli bilgi var. Bu bilgilerin aydınlığa çıkması için de basın ve basın özgürlüğüne ihtiyaç olduğu ortada...

Bu ihtiyacı görmek için Başbakan sade kendine dönüp şu soruyu sorsun ve bir liste yapsın yeter: "Şu anda benim bildiğim ve halkımın bilmediği neler var acaba? Benim de bilmediğim ama saklı olan neler var acaba?"

Yanıtı verip listeyi yaparsa niye bu yazıyı yazdığımı anlayacaktır.

Gelecekte daha şeffaf bir devlet ve daha aldatılmayan bir halk için, bilip bilmeden "basın özgürlüğü" argümanıyla delil karartmaya çalışanlara rağmen, Başbakan'ın basın özgürlüğüne sahip çıkması ve bir şey yapması şart!

Bu konuda Başbakan'ın kenara çekilip "Yargıya karışamayız" demesi onu kurtarmaz. "Ben neler yaşadım, onlar da yaşasın" görüntüsü vermesi de...

Bu görüntü Başbakan'ı sadece % 47'nin Başbakan'ı yapmaktadır. Oysa basın özgürlüğü sorunu Türkiye'nin sorunudur.

Başbakan'ın derdi sadece seçim ve iktidar olmak değilse daha şeffaf bir devlet istiyorsa ki öyle söylüyor, acilen bazı TCK maddelerinin değişmesi, "gazeteci ve propaganda, gazeteci ve terör örgütü üyeliği" ilişkilendirilmesinin çok net hale getirilmesi gerekir.

Ve de geçmişte nasıl HSYK'ya, Anayasa Mahkemesi'ne kendileriyle ilgili kararlarda şahin olup tavır koyduysa "basın özgürlüğünün aksayan yanları" ile ilgili de yargıya tavır koyup, şahin olması gerekir.

Yüksek Seçim Kurulu'nun "Sadece yurtdışı giriş kapılarında oy verilebileceği" kararı karşısında Başbakan, "Siz benim altımı mı oyuyorsunuz" diyerek şahinleşmedi mi?

Dedi. Haklı değil miydi? Haklıydı.

Aynı çıkışı gazeteci tutuklamaları ile ilgili de bekliyorum. Türkiye'de meslekle ilgili uygulamalar nedeniyle "gazeteci tutuklama" zorlaştırılmalı ve Türkiye bu utançtan kurtulmalı.

Ve de tutuklananların neden tutuklandıkları, meslek içi meslek dışı nedenleri, kanıtlarıyla birlikte bir platformda açıklanmalı...

Benim gördüğüm Başbakan eğer çözülmesi gereken bir sorun olarak görürse bu sorunu çözer!

Benim anlamadığım hâlâ bu sorunu niye çözülecek bir sorun olarak görmediği...

Çekirgelik

"Sevdiğin kişiye dalkavukluk yapma." (Moliere)

bugün