Youtube’a girip 'Arakan' diye aratanların karşısına akıl almaz fotoğraflar çıkıyor. Myanmar yönetimi gerek bu görüntülerin gerekse katledilen insanların sayısıyla ilgili verilerin 'abartıldığını' iddia etse de uygulandığı bilinen politikalar iddiaları yalanlamıyor, olsa olsa doğruluğuna karine teşkil ediyor. O politikaların neler olduğunu İHH’nın sitesinde yayınlanan bir rapor yeterince açık bir biçimde ortaya koydu.

İşin doğrusu Arakan’dan sadece iki gün önce dönen biri olarak, gözlemlerimin ve görüştüğüm kişilerden edindiğim bilgilerin raporu teyit ettiğini söyleyebilirim. Emine Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile beraber Arakan’ı ziyaret edenler, hayatları boyunca unutamayacakları bir sefalet ve acziyete tanıklık ettiler.

*Arakan, Myanmar’ın Bangladeş sınırındaki eyaleti. Myanmar’da yıllar yılı süren cunta yönetiminin defalarca Arakan Müslümanlarına karşı operasyonları olmuş, ancak durum cuntanın tasfiyesine, 2010’da atılan demokratikleşme adımlarına rağmen değişmiş değil. Arakan’da idari amirlikler Budistlerin elinde; polis ve asker de öyle. Arakanlı Müslümanlar vatandaş sayılmıyorlar, pasaportları ve bir kimlik kartları bulunmuyor.

*Myanmar’ın Arakan dışındaki bölgelerinde yüzde 10 oranında bir Müslüman azınlık var, yönetimle zaman zaman çekişmeleri olsa da, bu Müslümanların durumu pek de fena değil, başka ülkelerden gelen Müslümanlar bir zorluk çekmiyor. Hakeza kaldığımız otelin odalarında mobilyaların formikasına işlenmiş “kıble yönünü” tayin eden ok işareti, buna rağmen kıbleyi kendimiz bulalım istersek diye konulmuş bir pusula ve seccade vardı. Yönetimin derdi, tarihi kökleri bulunan ve tarihte bir devlet olarak var olan Arakan Eyaleti’ndeki Müslüman varlığını azaltmak. Sorun dinsel olmaktan çok etnik, ama yönetim yıllardır din farklılığını öne çıkararak ve Arakan’da yaşayan Budist Rakhineleri, Müslüman Rohingaların üzerine salarak bu sorunu yönetmiş. İngiliz işgali ve sömürgesinden öğrendikleri taktikleri devam ettirmiş.

*Hapsedilmiş ve işkence gören çok sayıda Müslüman’ın olduğu bilinmekte. Konuştuğum Arakanlıların en temel korkusu, yakılmak, öldürülmek ve kayıklara bindirilip Bengal Körfezi’ne salınmak, karanlık ve azgın suların arasında yok olmak.

*Son olaylardan sonra bir kısım Arakanlı, Sitwe yakınlarında yer alan köylere dağıtılmış. Ayrıca Kaung, Doone, Refuuge Camp gibi birkaç kampta toplanmış durumdalar. Bir de Budistlerin toplandığı bir kamp var. Müslüman kampı ile Budist kampı kıyasladığınızda farkı hemen görüyorsunuz. Müslümanlar aç, teneke ya da sazdan barakalarda yaşıyorlar, en irisi 45 kilo, gözlerinden korku akıyor. Budist kampta ise bir rol icra etmek için orada bulunan insanların donukluğu, durgunluğu var; kampın lideri Budist din adamının 100 kilo olmasına da bakarak anlıyorsunuz ki, karınları doyuyor. Tepelerinde dam, altlarında beton var.

*Görüştüğümüz kadınlar, şimdilerde Budist bir kadına tecavüz edildiği iddiasıyla ortaya çıkan çetelerin her gün birkaç Müslüman kadını kaçırıp tecavüz ettiklerini söylüyor. Ama utançlarından bunu yüksek sesle dile getiremiyorlar.

*Sokağa çıkma yasağı mutat bir uygulama. Arakanlı Müslüman bir kadın olan B.H. “Ne olur provokasyona gelmeyin, sakin olun, size zulmedenlere mazeret vermeyin” şeklindeki uyarılara, “Sokağa çıkamaz iken, elimiz kolumuz bağlı iken nasıl provokasyona gelebiliriz ki? İnanın, provokasyona gelmek için gereken özgürlüğe bile sahip değiliz” diyor.

*Camiler, mescitler, evler, köyler yakılıyor. Devletten izinsiz mescit ve medreselerin tamiri yapılamıyor, izinsiz bir tadilat yapılması durumunda 6 aydan 6 yıla kadar hapis cezası ve para cezası uygulanıyor. Arakan’da saatler ‘ölüme çeyrek kala’yı gösteriyor Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Emine Erdoğan ile ziyaret ettiğimiz Arakan’da hayatımız boyunca unutamayacağımız sefalet ve acıya tanıklık ettik. Arakanlıların en büyük korkusu yakılmak veya kayıklarla Bengal Körfezi’ne gönderilip azgın sular arasında yok olmak... M.H.: Annem, babam ve kız kardeşim öldürüldü, bizi koruyun lütfen. Arakan’a giden yazarımız Nihal Bengisu Karaca katledilen Müslümanların aileleriyle birlikte.

*Tüm aile bireylerinin tamamının yer aldığı bir fotoğraf her yıl hükümet yetkililerine teslim edilmek zorunda. Doğan her çocuk için ve ölen her aile bireyi için devlete vergi verilmesi zorunluluğu var. Bir Müslüman, köyünden başka bir köye gitmek için devlete vergi verip izin almak zorunda, beton ev yapması yasak. Ahşap ev yapması gerekiyor, o ev de devlete ait kabul ediliyor, yanlışlıkla yanarsa ev sahibi devletin evini yakmaktan hapse mahkûm oluyor.

*Yoksulluk diz boyu. Myanmar genel olarak yoksul, çalışmak isteyenin çalışacağı bir şey yok işin doğrusu. Bu şartlar Müslümanlar için daha da ağırlaştırılmış durumda. Müslümanlar bir iş kuracaklarsa eğer, bir Budist’le ortak olmak zorundalar. Budist’in sermaye ya da emek ortaya koymasına gerek olmadan...

*Arakan’da Müslümanların evlenmesi izne ve vergiye tabi. Ayrıca hayvan sahibi iseler, hayvan için de vergi ödemek zorundalar. Hastalandıkları zaman devlet hastanesine gidemiyorlar, vatandaş sayılmayanlar devlet hizmetinden yararlanamadığı için. Öte yandan salgın hastalıklar diz boyu, BM’ye bağlı bir kuruluşun gönüllü çalışanı, “Katliam olmasa da hastalıktan ölüyorlar” diyor, “Dünya bir an önce yüzünü buraya dönüp bir baksın” diyor.

*Müslümanların sabit telefon ya da cep telefonu sahibi olmaları ya da motorlu taşıt sahibi olmaları yasak. Bir Müslüman’a bir suç isnat edildiğinde kendisine savunma hakkı verilmeden direkt hapsediliyor. Müslümanların saat dokuzdan sonra sokağa çıkması ve polisten izinsiz akraba ya da komşu ziyareti yapmaları yasak.

*Müslümanların köyleri yakılıyor, boşaltılıyor, yerlerine getirilen Budist yerleşimcilerin imar ve tadilat faaliyetinde ise yine Müslümanlar çalıştırılıyor. Tabii ki ücret almaksızın. Müslümanların beton ev yapmaları yasak B.H. (gözlüklü) “Babam ve büyükbabamın hükümet için köle gibi çalışmaları bile benim vatandaşlık hakkı elde edebilmemi sağlamadı. Burada kadınlara tecavüz ediliyor” diyor.