İnsan kaynakları alanında yorum yazılarıyla tanınan Human Workplace'in kurucu CEO'su Liz Ryan kariyerinizde kovulmanın dünyanın sonu olmadığını, insanın başına kovulmaktan da kötü şeyler gelebileceğini yazıyor. Kovulmaktan daha kötü ne olabilir diyebilirsiniz. Üstelik farkında bile olmadan o kovulmaktan kötü şeyin içinde yaşıyor bile olabilirsiniz. Kariyerinizde başınıza kovulmaktan da beter şeyler gelebilir. Forbes'te yayımlanan makalesinde, Ryan'ın kovulmaktan bin beter diye adlandırdığı liste şöyle:

1. Nefret ettiğiniz bir işte sırf değişiklikten korktuğunuz için kalmak.

2. Beraber çalıştığınız insanları defalarca yarı yolda bırakarak onların size olan güvenini boşa çıkarmak ve kendinizle ilgili kötü bir imaj yaratmak.

3. Yanlış bir işe girip, o işten nefret etmek, hemen başka bir işe atlayıp, bu yeni işin bir önceki işten de beter çıkması ve deliler gibi yeni bir iş aramak ve sırf mevcut kötü durumdan çaresizce kurtulmak için daha da kötü işlere talip olmak. Kırması neredeyse imkansız tam bir kısır döngü.

4. Kendinize olan güveninizi kaybettiğinizden ve kendi değerlerinizin farkında olmadığınızdan, kendi yetenek, bilgi birikimi ve yeteneğinizin çok altında ve de piyasa değerinin altında maaşlar veren işlere yönelmek.

5. Kariyerinizin üzerine kış uykusuna yatmak ve kariyer hedeflerinizi, tercihlerinizi ve önceliklerinizi unutmak veya yok saymak.

6. İş bulmak için hiçbir uğraş vermeden kendi kendinizi “işe alınamaz” ilan etmek.

7. Mevcut işinizde iş güvencesi var diye sevmeye sevmeye işe devam etmek. Oysa, günümüzde hiçbir işin güvenli olmadığı gerçeğini dikkate almamak.

8. İşyerinde patronunuz veya müdürünüzün sizi ezmesine katlanmak hatta bu tür davranışları normal kabul etmek.

9. Başka insanları memnun etmek için kendinizi dar kutulara sıkıştırmak ve kendi kendinize sizin nerede olmak istediğinizi bulmak için zaman ayırmamak.

10. Nerede çalışmak ve ne tür bir iş yapmak istediğinizle ilgili söz sahibi olmadığınıza inanmak ve kariyerinizle ilgili tüm kontrolü sizi işe alan işvereninize bırakmak. Bunlardan bir kısmını ya da birini deneyimliyorsanız, bu gidişe dur demenin zamanı gelmiştir demektir. Bir başka iş bulmadan işinizi bırakmaktan mı korkuyorsunuz? Eğer belli bir birikiminiz varsa ve artık kendinizi mevcut işinizde tanıyamaz hale geldiyseniz, istifa etmeyi bir seçenek olarak düşünmekten korkmayın. İşsizken, iş aramaktan, görüşmelere gittiğinizde ne diyeceğinizi bilememekten mi korkuyorsunuz. Şöyle deyin: “Ayrılma zamanım gelmişti. Çok şey öğrendim, çok şey başardım, bir sonraki iş maceram için hazır olduğumu hissettim ve ayrıldım. Bu sayede, zamanım çoğunu iş aramaya harcayabiliyorum, bana en uygun işi bulacağıma inanıyorum.”

Korku egemen şirketler var

Bir de 11. madde var ki, Liz Ryan ayrı bir blog yazısı olarak konuyu derinlemesine işlemiş: Korku egemen bir şirket ortamında çalışmak. Üstelik de kişi o ortamın içinde olduğu sürece, kendini o düzene öyle bir kaptırıyor ki, ortamın zehirli olduğunu düşüneceğine, problemin kendi olduğunu düşünüyor. Belki de şirket kültürüne bir türlü ayak uyduramıyor ya da doğru iş jargonunu yerinde kullanamıyor… Kısacası bir şeyleri mutlaka yanlış yapıyor ve her gece endişeli, üzerinden kamyon geçmiş gibi yorgun ve demoralize bir şekilde eve dönüyor. Sonra bir anda, günler aylar sonra, içinde çalıştığı kabus ortamdan uyanıyor. “Problem ben değilim” diye haykırmak istiyor. Gergin, ajite, mutsuz, demotive olan tek ben değilim, çevremdeki herkes benzer bir ruh hali içinde işe gidip geliyor. Kimse mutlu değil, herkes korku içinde…

Peki, neden? Kim korku salıyor bu insanların içine?

Özellikle yeni bir işe başladığımızda, yeni işyerimizin korku salan berbat bir çalışma ortamı olduğunu kabul etmek istemeyiz. Korku egemen işyerinde hüküm süren enerji korkudur. Sağlıklı bir işyerinde ise güven egemendir. Korku ve güven bir arada barınamaz. Hem korku hem güvenin aynı çatı altında bulunabileceğini savunanlar ise yönetim korkusunun gün geçtikçe güven ortamını zayıflattığını görürler. Bir şirketteki liderler çalışanlarına ya güvenirler ya da güvenmezler. Bu konuda siyah ve beyaz arası renkler yoktur. Korku saçan bir CEO “evet-efendim” çalışanlarıyla beraber çalışmak ister. Farklı görüşleri olan ve bu görüşleri yüksek sesle dile getiren kişilerin bu ortamda barınmasına zaten imkan yoktur.

Peki bu korku egemen iş ortamları nasıl yerlerdir?

Korku egemen ofislerde herkesin günlük işlere odaklandığını görürsünüz. Herkes kendi işine odaklanır, bir teslim tarihi veya hedefi kaçırmaktan ölesiye korkarlar. Departman müdürleri ve insan kaynakları profesyonelleri görevleri dağıtmaya, sonuçları ölçmeye odaklanırlar. Sağlıklı bir iş kültüründe ise, müdürler ve insan kaynakları çalışanları dinlemeye, problem çözmeye, başarıları kutlamaya ve daha da büyük başarılar için doğru ortamları yaratmaya çalışırlar.

Korku egemen şirketlerde doğruyu söylemekten korkulur çünkü kimse doğruyu duymak istemez. Hiçbirşeyin değişmeyeceğini, doğruyu söyleyenin dokuz köyden kovulacağını bilirler. Böyle şirketlerde dedikodu en etkili iletişimdir. Resmi iletişim baskılandığı gibi, herkes kendi arasında gizli gizli konuşur. Herkes tetiktedir, kendi arkasını kollar. Çalışanların genel olarak kovulma korkusu vardır, kimse haftaya işinin olup olmayacağından emin olamaz. Müdürler de çalışanları destekleyip önlerini açamaz çünkü onlar da kendi üstlerinden korkarlar. Kurallara uymak şarttır ancak arkalarındaki neden, öncelikler bilinmez. Kurallar duvarda asılıdır, şirket websayfasında yazılıdır o kadar. Ana kural şudur: Aman her şeyi berbat etmeyin.

Bu korku içinde olmaktan kimse birbiriyle yardımlaşmak, beraber çalışmak pek de alışılagelmiş bir uygulama değildir. Akıllı, sorumluluk sahibi işini en iyi şekilde yapan çalışanlar terfi edilmez. Korku kültürünü tam anlamıyla benimsemiş, evet efendimci çalışanlar müdür olur. Böyle ortamlarda uzun süre çalışan kişiler kendilerine olan güvenlerini kaybederler, zaman aleyhlerine işler. Eğer böyle bir iş ortamında çalışıyorsanız, bir an önce harekete geçin. Kendinize güveninizi kaybetmeden yeteneklerinizi kullanabileceğiniz bir yere geçmek için çaba harcayın.

Kendine güvenen liderler güvenecekleri insanlarla çalışırlar

Kendi inisiyatiflerini, farklı düşünce kabiliyetlerini ve zekalarını baskılamaz, bilakis kişinin yapabilirliklerini optimumda kullanmasına olanak sağlar. Her aktivitede ve projede ne kadar zaman harcadığını kontrol etmez, çalışanlara nefes alma şansı verir. Çalışanlar liderleri tarafından şirketin nereye gideceğine dair bilgilendirildiğinden, büyük resmi bilir, ortak hedefler doğrultusunda çalışırlar.