Murat Demirel, yurtdışında eğitim görüp kariyer yapmış önemli yatırım bankacılarımızdan biri. Demirel'in CV'sinde Barclays, Citi Group, UBS, Goldman Sachs gibi dünyanın en büyük yatırım bankalarında üst düzey yöneticilik gibi kariyer notları yazılı. Demirel, 11 yaşında çıktığı Türkiye'den bu yılın başında geri döndü ve şu anda Türkiye'nin en büyük aracı kurumlarından Ata Portföy'ün yönetici ve hissedarı olarak profesyonel yaşamına devam ediyor. Demirel son günlerde yurtdışında patlayan ve uzantıları Türkiye'ye ulaşan Libor yolsuzluğu, kara para aklama, El Kaide de dahil terör finansmanı, İran ve İsrail'in finanse edilmesi gibi konularda, Türk basınında sadece bu konuya yer veren SABAH Ekonomi'nin yaptığı haberleri okumasının ardından bize ulaştı ve anlatacakları olduğunu söyledi. 35 milyar doları yönetiminde son derece başarılı olan bu bankacının görüşlerini de sayfalarımıza taşımak istedik... 

Terörün finansmanı konusunda birçok bankanın aldığı cezalar var? Bu konuda sizin düşünceleriniz nedir?

Biz de İngiltere'de bir baktık ki bankada PKK'ya yakın bir örgütün hesabı var. Dedik ki 'Biliyor musunuz bunların kim olduğunu? Bu hesabı kapatmamız lazım'. Bir Hollandalı vardı o işin başında. Bize PKK'nın 'özgürlük savaşçısı' olduğunu söyledi. Sonra olmaması gereken bir noktaya geldi iş. Biz Türk'üz diye bunları söylediğimizi zannettiler. Bu işin "Bizle alakası yok" dedik. Bu bankanın itibarı ile alakalı. Bu örgüt uluslararası olarak terör örgütü olarak tescillenmiş bir örgüt. 30 milyon pound var hesapta. Elimizden geleni yaptık kapalı kapılar ardında. Kapattırdık hesabı.

DENETLEYEN YOKTU

O zaman siz bunları yıllar önce gördünüz...

Finans sektörünü her türlü aktivite için bir beyin gibi düşünün. Olmazsa olmaz bir sektör. Sektör yıllarca kendi kendinin etik standartlarını kontrol edecek bir yapıdaydı. Tamam denetleyici kurumlar vardı ama bu krizler patlayana kadar ABD Sermaye Piyasası Kurumu SEC'nin bütün Amerika için sadece 100 tane müfettişi vardı. Düşünün. Bu canavar gittikçe büyüdü. Ben bu işe eski kültür hakimken girdim. O adamların etik bakış açılarını gördüm. 2000'lerden sonra çok daha hırslı. Çok daha süpekülatif, çabuk kazanacağım, daha çok kazanacağım diyenler geldi.

Daha mı muhafazakârlardı?

Eski finansçıların etik standartları yüksekti. Ben onunla çalışma fırsatı buldum. Çok mütevazı insanlardı. Böyle bir ekol bıraktı yenileri geldi. Likiditenin inanılmaz çok olduğu, teknoloji sayesinde daha karmaşık ürünlerin dizayn edilebildiği bir konjonktürde geldiler.

Yaşlı bir adamın ağladığını görünce döndüm

Türkiye'ye dönme kararınızın arkasında ne vardı?

Madoff krizi patlak verdi ve ben yaşlı bir adamın hüngür hüngür ağladığını gördüm. Onun için buraya dönmeye karar verdim. Bankanın kötülüğünden değil ama sistem öyle bir hale getirildi ki bankanın bir imajı var. Onlara bir şey olmaz. Bankanın imajını sattılar. Yabancı bankalar gelip yıllarca Credit Suisse'iz, Deutsche'yiz, UBS'iz diye dolaştılar Türkiye'de.

Kafa sallayana 100 bin frank

O zaman sadece bilançolara mı bakılıyor?

Spekülasyon hep vardı ve olacak. Ancak yatırım da vardı. Uzun vadede sermayenin finansmanı vardı. Spekülasyonda öyle değil. Çünkü sabahtan akşama kadar al-sat, alsat. Tepedeki insanlar bile müşteriye bakmıyor. Kazandığı paraya bakıyor. Gerçek şirket sahipleri ona bakmıyor. İsviçre Citibank'ın Yönetim Kurulu'nda bulundum. 100 bin İsviçre frankı alanlar var. Yılda dört kez yönetim kuruluna katılıp kafa sallıyorlar. Bana kimse 'Sen bu işi niye yapıyorsun?' diye sormadı. Rakamlar iyi olduğu sürece sorun yok. Sabah