Osmanlı vatandaşı Ermeniler’in torunlarının ABD’de “İncirlik dedelerimizin yasadışı el konulan toprakları üzerine kuruldu” iddiasıyla açtığı tazminat davasında ABD Dışişleri’nin Türkiye’ye, “Davaya savunma gönderin” diye diplomatik nota gönderdiği ortaya çıkmış vesavunma yapmayan Türkiye, 100 milyon dolar tazminatla karşı karşıya kalmıştı. 
 
Haber 7 yazarı araştırmacı Fatih Bayhan elindeki bilgi ve belgelere dayanarak, “İncirlik Ermenilerin değil, Ramazanoğlu Vakfına aittir.” açıklamasını yaptı.
 
ZAMANLAMASI DÜŞÜNDÜRÜCÜ
 
Araştırmacı-Yazar Fatih Bayhan konuyla ilgili yaptığı açıklamada, söz konusu Ermenilere ait iddianın asılsız olduğunu belirterek, “Ermeni vatandaşlarımız zaman zaman bu tür iddiaları gündeme getiriyor. Ancak iddia sahipleri nedense Diaspora’ya bağlı Ermenilerden geliyor. Geçmişte Adana ve yöresinde, Ermenilere ait emlakın olabileceğini herkes kabul eder, ancak İncirlik üssü üzerinden bu konuyu gündeme getirmek iyi niyetli bir adımdan ziyade sansasyon amacını taşımaktadır” dedi. 
 
Bayhan, konunun Türkiye’de azınlık mallarının iadesinin Hükümet tarafından gündeme gelmesi ve bu konuda bazı iyi niyetli adımların atıldığı bir döneme denk gelmesini de manidar bulduğunu ifade etti.
 
İNCİRLİK KURULURKEN BUNLAR NEREDEYDİ?
 
İncirlik üssünün 1951 yılında inşaatına başlandığını ve Aralık 1954'de Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Amerikan Hava Kuvvetleri'nin hizmetinde ortak kullanıma açıldığını belirten Araştırmacı Fatih Bayhan, “Üs kurulduğunda bu Ermeni vatandaşlarımız acaba neredeydi? Onların iddiasına göre 1919-1923’te mallarına el konulmuş, üs ise 1951’de inşaata başlamış. Arada geçen zaman aslında uzun bir zaman değil ama hiçbir adım atılmamış. 2011 yılına kadar neden beklemişler? Türkiye maalesef bu konudan dolayı uluslararası camiada sürekli bir kıskaca alınıyor. İsrail’le ilgili Mavi Marmara raporundan sonra atılan adıma karşı İsrail’in de Ermeni soykırımının tanınması üzerinden lobi yapacağını açıklaması olayın hangi noktalarda durduğunu göstermektedir” diye konuştu.
 
İNCİRLİK İNCİR AĞA BÖLGESİ OLARAK ANILIR
 
Ramazanoğlu Vakfı ve Vakfiyeleri üzerine yaptığı araştırmalarıyla bilinen Haber7.com yazarı gazeteci Fatih Bayhan, İncirlikle ilgili sahiplik iddiasında bulunanların öncelikle bölgenin geçmişiyle ilgili konuları bilmeleri gerektiğine vurgu yaparak, “İncirlik olarak adlandırılan bölge 1500’lü yıllardaki kayıtlarda “İncirağa” olarak kayıtlıdır. Bölgenin fiziki yapısını, arazi sahipliği ve tapu sahipliği konusunu ise detaylı kayıtlardan bakmak mümkündür. 1919 veya 1923’lü yıllar yakın zamanı işaret ediyor. Ancak 1500’lü yıllar, 1600’lü yıllara gitmek lazım. Bu kayıtlar bölgede şahıs tapusundan ziyade bir vakıf tapusu gerçeğini gözler önüne sermektedir. Vakıf malı uluslar arası hukuka göre de devredilemez, satılamaz, hibe edilemez, gasp hiç edilemez. O halde Ermeni vatandaşlarımız hangi belge ve hakla İncirlik bölgesinde arazileri olduğunu iddia ediyor? Bunu gerçekten merak ediyorum” diye sordu. 
 
İNCİRLİK RAMAZANOĞLU VAKFINA KAYITLIDIR
 
İncirlik üssü ve civar bölgenin Ceyhan’a kadar olan kısmı, Ceyhan’da nehir üzerindeki değirmenler, çeltik tarlaları ve ekilen arazilerin tümünün vakıf malı olduğunu ifade eden Bayhan, “Adana’nın tapusu Ramazanoğlu Vakfına aittir. Bu gerçeği 8 adet ayrı ayrı yayınlanan vakfiyesi okunduğunda ortaya çıkıyor. Adana’da bugün Ulu Cami ve medresesi, han, hamam, bedesten, çarşı, yağ cami ve değirmenler gibi kentteki tüm ticari ve dini mekanlar, tarımsal mekanlar Ramazanoğlu Vakfına aittir. Bunun dışında Bir taraftan Silifke’ye, bir taraftan Niğde Bor’a, diğer taraftan Ceyhan’a uzanan beylik sınırı tümüyle vakıf malı olarak kayıt altına alınmıştır. Sadece Bor’da neler olduğuna dair çeşme, hamam, han gibi kayıtlar varken, diğer bölgelerde araziler sınırlarına kadar yazılmıştır” dedi. 
 
Bayhan, “Vakıflar genel müdürlüğü 1997 yılında Ramazanoğlu vakfiyesinden yola çıkarak Karaisalı, Kızıldağ bölgesinde davalar açtı ve buradaki arsa, tarla ne varsa hepsini mülküyle tekrar vakfın kaydına geçirdi. Binlerce dava açıldı. Karaisalı’daki mallarına sahip çıkılan Vakfın, İncirlik, Ceyhan, Tarsus ve Silifke’deki mallarına da sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum. Bu bağlamda halen İncirlik üssü olarak kullanılan bölgenin tamamı da vakfa aittir” uyarısında bulundu.
 
Ramazanoğlu Vakfiyesi’nden bölgenin kaydına dair bilgileri de veren Bayhan, “Bakın 4 numaralı vakfiyede ve 1. ve 2. vakfiyede araziler sınırlarıyla anlatılmıştır. 4 numaralı 646 numaralı defterin 8. sahife ve 3. sıra numarasında kayıtlı ve Halil Bey, oğlu Piri Bey'e ait Gurrei Cemaziyelevvel 960 tarihli Arapça vakfiyenin ilgili bölümünde metin aynen şöyledir: ‘Vâkıf Adana şeh¬rinin etrafında İncirağa mezrasının kurbinde vaki arz kıtasını vakfetti. Bu arz kıt'asının her tarafı hendek ile çevrili olup kıblesi hali arz ile şarki ağbe merasile şimali tarikıam ile garbi incirağa merasile mahduddur. Ve mezkûr vakıf arz kıtasının bir kısmı müşarünileyh vâkıfe aid öküzlerin, Camuzların, Merkeplerin, Katırların ve Atların otlaması içün korunmasını ve mütebaki ziraate elverişli yerlere mütevelli marifetile münasib tohumlar vesaire ekilmesini ve o ziraattten hasıl olan gailenin ev¬velâ mezkûr hendeğin tamirine sonra evkafın vesair masraflarına sarf edilmesini şart eyledi.’ diyor. Burada her şey açıkça yazılı, Ermeni malı yahut başka bir kayıt hukuken mümkün değildir” dedi.
 
“TÜRKİYE VAKIF MALI OLDUĞUNU BİLDİRSİN”    
 
“Ermenilerin özellikle azınlık mallarına ilişkin devletimizin iyi niyet gösterdiği bir dönemde bu tür girişimlerini artıracağını tahmin etmek zor değil.” diyenn Bayyan,  “Ancak Ermeni vakfının malları nasıl önemli ve değerliyse Türk Vakıflarının malları da önemli ve değerlidir” şeklinde konuştu. Fatih Bayhan, “Vakıf malı vakfiye ile şart altına alınmıştır ve uluslararası hukukun güvencesi altındadır. Bu noktaya dikkat etmek gerekiyor. Hiç kimsenin Ramazanoğlu Vakfına veyahut başka bir vakıf malına tasallutta bulunmasını doğru bulmuyorum” dedi.  
 
Bayhan, Ramazanoğlu Piri Halil Beye ait olan vakfiyenin hukuki kaydını şöyle aktardı:“ Vâkıf bunları cami hudud ve kâffe'i hukuku ile vakfı sahihi şer'i ve hasbi sarihi mer'i vakıf ve habs edüp şer'in muk-tezası ve ahkamın mürtezası üzre mevani ve kavadihden hali olduğu hal¬de sıhhat ve lüzumuna hüküm olunmuş müseccel bir vakfı lâzım oldu şol haysiyetteki kıyamete kadar satılmaz, hibe edilmez, başkasına verilmez tebdil ve tağyir olunmaz…” Çok açıkça kıyamete kadar satılamaz diyor. 
 
“VAKIF BEDDUASI LANETLE BAŞLIYOR”
 
“Vakfiyeler aynı zamanda dua ve beddualarıyla da şartnamesine kayıt edilir. Bu bağlamda Ramazanoğlu vakfının da bedduası ve duası vardır” diyen Bayhan, “Bedduası da ağır, duası da. Vakfın malına tasallut edene çok ağır lanet  ifadeleri var. Vakfa hizmet edeneyse Peygamber Efendimizin şefaati üzerine olsun diye dua ediyor. Vakfiyesindeki duası aynen şu şekildedir: “Emmaileyh vakıf sabık ve lahik şartlara her kim muhalefet eder ve anınla amel etmezse Cenab-ı Hakkın ve meleklerin bütün insanların laneti onun üzerine olsun ve rahman sıfatı ile mutassıf olan Cenab-ı Hakkın rah¬metinden mahrum kalsun ve kıyamette günahkarlara şefaat eden kim¬senin şefaatinden (Hz. Muhammed'in şefaatinden) mahrum kalsun dedi.”