Mehmet Ali Demirbaş - Türkiye Gazetesi
 
Ramazan, hilal görülünce başlar
 
Sual: Ramazanın başlamasında hesaba, takvime göre mi hareket edilir, yoksa hilalin görülmesine mi itibar edilir?
 
CEVAP: Hesaba, takvime göre hareket edilmez. Hilalin görüleceği gün değil, doğacağı gün, doğru olarak hesapla tespit edilir. Fakat dinimiz, oruca başlamayı ve bayramı, hilalin doğmasına değil, hilalin görülmesine bağlamıştır. Hadis-i şerifte, (Hilali görünce oruç tutun, tekrar görünce orucu bırakın) buyuruldu. Hilal, ya hesapla bulunan günde veya bir gün sonra görülür. Hesapla bildirilen günden önce asla doğmaz, doğmadığı için de görülemez, çünkü Allahü teâlânın koyduğu nizamda eksiklik, yanlışlık yoktur. Güneşin ve ayın hangi saatte doğup batacaklarını, çok önceden hesapla bilmek mümkündür. Yeni ayın hilali hesapla bulunan zamanda doğar, fakat havanın bulutlu olması gibi sebeplerle bazen doğduğu gün görülmeyebilir. Ramazan ayını tespit için, hilali aramak ve görmek gerekir. Hicri kameri ay 29 gün de çekebileceği için, hilal görülünce Şaban ayının 29’u da olabilir. Eğer görülemezse, Şaban ayını 30’a tamamlamak gerekir. Hilali görmekle ramazanın başlaması, hesapla bulunandan bir gün sonra olabilir, fakat bir gün önce olamaz, çünkü hilalin, hesapla bulunan günden önce doğması ve görülmesi mümkün değildir.
 
RAMAZAN AYININ ÜSTÜNLÜĞÜ
 
Sual: Ramazan ayının fazileti nedir?
 
CEVAP: Peygamber efendimiz, rama-zan-ı şerifin fazileti hakkında buyuruyor ki:
(Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allahü teâlâ, size ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin [Kadir gecesinin] hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır.) [Nesai]
(Farz namaz, sonraki namaza kadar; Cuma, sonraki Cumaya kadar; ramazan ayı, sonraki ramazana kadar olan günahlara kefaret olur.) [Taberani]
(Bu aya ramazan denmesinin sebebi, günahları yakıp erittiği içindir.) [İ. Mansur]
(Ramazan ayının başı rahmet, ortası mağfiret, sonuysa Cehennemden kurtuluştur.) [İ. Ebiddünya]
 
Ramazan Ayvalı - Türkiye Gazetesi
 
Ramazan ayının gölgesi başımızın üzerine geldi
 
Bilindiği gibi, insanlar; âlemlerin ve bütün mahlûkâtın yaratıcısı olan ve bilumûm ni’metleri, iyilikleri gönderen Allahü teâlâ tarafından, kendisine ibâdet etmeye, boyun bükmeye, duâ etmeye, sığınmaya ve yine kendisinden yardım istemeye çağırılmışlardır.
 
Aslında insanların, en son ve en büyük Peygamber olan Hazret-i Muhammed (aleyhisselâm) tarafından teblîğ edilmiş olan îmân, ibâdet ve ahlâk esasları ile üstünlük ve şeref sâhibi olmaları, mânen ve maddeten yükselmeleri, dünyâ ve âhiret saâdetlerine kavuşmaları istenmiştir.
 
Haddizâtında yaşamaktan maksat da iyi işler yapmaktır. Bütün insanların yaratılmalarındaki maksad, Allahü teâlâya ibâdet etmeleridir. Nitekim Cenâb-ı Hak, mukaddes kitâbı Kur’ân-ı kerîmde meâlen: “Hanginizin daha güzel amelde bulunacağını imtihân edip ortaya çıkarmak için ölümü de, hayâtı da yaratan O’dur...” (Mülk, 2) ve “Cinnîleri ve insanları, ancak (beni bilmeleri, tanımaları) bana ibâdet etmeleri için yarattım” (Zâriyât, 56) buyurmuştur.
 
İBÂDETLER ÜÇ KISIMDIR
 
İbâdet, Allahü teâlânın râzı olduğu işleri yapmaktır. Allahü teâlânın rızâsı da, yapılmasını kesin olarak emrettiği farzları yerine getirmekte ve yasak ettiği harâmlardan kaçınmaktadır.
Bilindiği üzere ibâdetler üç kısımdır: 1- Beden ile yapılanlar (Namaz ve Oruç gibi), 2- Mal ile yapılanlar (Zekât, Sadaka-i Fıtır ve Kurbân gibi), 3- Hem beden, hem de mal ile yapılanlar (Hac ve Umre gibi).
 
İslâmın beş şartından birincisi “Kelime-i Şehâdet”, ikinci ve üçüncüleri “Namaz” ve “Zekât”, dördüncü ve beşincileri ise “Oruç”la “Hac”tır. Demek ki İslâmın beş şartından dördüncüsü, mübârek ramazân ayında, her gün oruç tutmaktır.
Bildiğimiz gibi, “Üç Aylar”dan birincisi olan recep ayı, 3 Haziran Cuma günü; şa’bân ayı ise, 2 Temmuz Cumartesi günü başlamıştı. 2 gün sonra, ya’nî 1 Ağustos Pazartesi günü de ramazân-ı şerîf ayını idrâkle şerefleneceğiz inşâallah. Nasip olursa, Pazar günü ilk terâvîh namazını kılacağız, ilk sahûra kalkacağız, Pazartesi günü de ilk orucumuzu tutacağız.
Mübârek receb ve şa’bân ayları ile içerisindeki mübârek kandiller [Regâib (2 Haziran), Mi’râc (28 Haziran) ve Berât (15 Temmuz) geceleri], âdetâ göz açıp kapayıncaya kadar, çabucak gelip geçiverdi.
 
Bu vesîleyle, lüzûmuna binâen belirtelim ki, semâda ramazân-ı şerîf hilâlini aramak bir ibâdettir. Bu senenin ramazân ayının “İctimâ Vakti”, 30 Temmuz Cumartesi günü, Türkiye sâatine göre 21.40’tır.
 
[“İctimâ Vakti” ne demektir? Ay, yer küresi etrâfında, doğuya doğru hareket ederken, Dünyâ ile Güneş arasına girip, üçü de aynı hizâya gelirler. Bu hâle, “İctimâ (Conjunction=Kavuşma) Vakti” denir. Ay’ın, Dünyâ‘ya bakan yüzü, Güneş’ten ışık alamayınca, karanlık olur ve görülmez. Ay, hareketine devâm ederken, ictimâ hâlinden 8 derece ayrılınca (takriben 14 sâat geçince), Güneş’in batışından sonra, ufuktan 5 derece yüksekte iken, Ay’ın 57 dakika ihtilâf-ı manzarından dolayı yeni ayın hilâli görülemez. İctimâdan kurtulduğu vakit, Güneş hangi memlekette batmakta ise, yalnız o boylam derecesindeki memleketlerde görülebilir. Sonraki sâatlerde veya gecede ise bunların batısındaki memleketlerde de, Güneş battıktan sonra, 45 dakika içerisinde batı ufuk hattı üzerinde yeni ayın hilâli görülebilir.]
 
DAHA ÖNCE GÖRÜLEMEZ!
Bu münâsebetle ifâde edelim ki, bu sene ramazân ayının hilâli, 31 Temmuz 2011 (30 Şaban 1432) Pazar günü, Türkiye sâati ile 10.10’da ilk defa, Avustralya’nın doğusundan i’tibâren görülmeye başlayacaktır. [Astronomi ilmine göre, daha önceki günlerde görülmesine imkân yoktur. Dolayısıyla ramazânın birinci (ilk) günü, takvîmlere göre 1 Ağustos Pazartesi günüdür.]
 
[Şimdiden mübârek ayınızı cândan tebrîk ediyor, sıhhat ve âfiyet içerisinde ve sevdiklerinizle birlikte daha nicelerine kavuşmanızı Cenâb-ı Hak’tan hâlisâne temennî ediyoruz.] 
 
İsmail Yağcı - Türkiye Gazetesi
 
Ramazan fırsatçılığı yapalım mı?
 
Ramazan-ı şerif yaklaşırken gıda maddeleri fiyatlarında sebepsiz artış yapılmasın diye, yayın organlarında ve ilgili meslek kuruluşlarında haklı bir telaş başladı. Her sene de böyle... Aman fırsatçılık yapılmasın. Her iki dinî bayram yaklaşırken, yine bayram fırsatçılığı suçlamaları. Hele Kurban Bayramı esnasında, kurban fiyatları fırsatçılığı haberlerine her bayramda aboneyiz...
 
Kısmet olursa takvimlere göre, bu sene 1 Ağustos 2011 pazartesi günü ramazan-ı şerifin birinci günü olacak. Bakalım kimler ramazan fırsatçılığı yapacak. Fırsatın sözlük manası şöyle: Fırsat yani esas ifadesiyle Fursat: 1- Uygun zaman, elverişli durum, faydalanma sırası, elden kaçırılmayacak faydalı vakit, hal ve münasebet. 2- “Nöbet” manasına geliyor. Bunu bu kadar ifadeden sonra, bana sorsanız; sen fırsatçı olur musun diye, cevabım elbette, elbette her fırsatı sonuna kadar kullanmak ve ondan istifade etmek isterim olur. Sakın kızmayın keşke hepimiz fırsatçı olabilsek! Nasıl mı? Şöyle:
Ülkemizde veya başka Müslüman ülkelerde gıdacılar, giyimciler vs. tüccarlar bu mübarek günlerin hatırına, bırakın fiyat artırmayı, makul seviyelerde düşürseler batmazlar; hatta ciro kârlarıyla kazançlarını ikiye katlarlar. Doğacak bereketi de fazladan. Yine fırsatçı işverenler, çalışanlarının mesailerinde kolaylıklar sağlarlarsa iflas etmezler. İşçi işveren sevgi saygısı başlayıverir. İş barışı kuşu gelir konar. Eğitim kurumlarınca makul kolaylıklar sağlanabilir. Bazıları diyebilir ki, laik bir ülkede bunlar olur mu? Öyleyse 2 dinî bayramı da bir kalemde kaldırıverelim olsun bitsin.
 
Yine bir fırsattır ki; çevremizdeki yoksul, muhtaç aileleri, utandırmadan ezmeden arayıp bulup yardımlarımızı gizlice yapsak ne güzel olur. Hatta iş arayanlara işbaşı yaptırma kolaylıkları zor bir şey mi? Bir dost veya makam sahibinden gelen kartvizite peki deriz, Yaradanın hatırına niye göz kapayalım, kulak tıkayalım?
 
Kıymetli okuyucularım. Fırsat bu fırsattır. Bu da kaçmaz. Hem de ayağımıza kadar gelmişken. Bu fırsatçılıktan Yüce Yaradan razı, kulları da memnun olur. Kazanılan dualar da caba. Şu günlerde Belediyeler, şehrin birçok merkezî yerlerinde “Ramazan Çadırları” kurma çalışmaları yapıyor. Takdirle karşılıyorum. Bence bu çadırlar yerine, İstanbul’daki Tarihi İmaret yapıları hayata geçirilse, çok güzel olur. Kapalı kapılar da açılır. İmaret olmayan semtler ve şehirlerde kalıcı binalar yapmak fazla külfet olmasa gerek.
Fırsatçı olmanın tam fırsatıdır. 
 
M. Said Arvas - Türkiye Gazetesi
 
Rahmet ayına kavuşmak üzereyiz...
 
On bir ayın sultanına kavuşmaya günler kaldı... Nasip olursa, 31 Temmuz Pazar akşamı ilk teravihi kılıp, aynı gece de ilk sahura kalkacağız. 1 Ağustos Pazartesi günü de oruçlu olacağız...
 
Bu mübarek ay gelince Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselâm) şöyle buyururdu: (Ramazan geldi. Bu ayda Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. Yazıklar olsun o adama ki; bu aya kavuşur, fakat Rabbimizin rahmetinin sağanak sağanak yağdığı bu ayda mağfirete kavuşamaz. Bu ayda kavuşamadıysa ne zaman kavuşacak?)
 
NİMET ÜSTÜNE NİMET...
 
Oruç ibadeti, yalnız bu ümmete değil, diğer ümmetlere de farz kılınmıştı. Fakat onların orucu başka günlerde ve başka aylarda idi. Bize ise ramazan ayında farz kılındı. Kur’ân-ı kerîmin nazil olduğu, içinde bin aydan daha kıymetli Kadir Gecesinin bulunduğu ramazan ayının tercih edilmesi, nimet üstüne nimet oldu bizim için...
Bize bir ay oruç tutmamızı farz kıldı. Bu ayın tesbitini bize bırakmadı, yoksa her millet kendine bir ay seçecekti. Hatta o ayın hangisi olacağı da görüş ayrılıklarına sebep olacaktı.
Dünyadaki bütün Müslümanların, aynı günde oruca başlamalarını ve aynı günde bayram yapmalarını, birlik ve beraberliğin temini için ayını da bizzat Rabbimiz seçti.
 
Kamerî aylardan olması da büyük nimet. Kullanmakta olduğumuz Şemsî denilen aylardan olsaydı; her sene aynı mevsimde oruç tutmak zorunda kalacaktık. Bazı yerlerde günler çok uzun, onlar hep o uzun günlerde tutacaklardı oruçlarını ve hep zorlanacaklardı. Diğer bazı yerlerde ise kısa günlerde oruç tutulacaktı, onlar da fazla acıkmayacakları, susamayacakları için, nefisleri ile mücâdele ve Rabbimizin rızasını kazanmak için çekilen sıkıntıların zevkine varamayacaklardı.
Yine Şemsî takvimle olsaydı, diğer mevsimler bu mübarek ayı misâfir etme şerefine eremeyeceklerdi...
Ramazân-ı şerîf, her sene on veya onbir gün öne gelir. Otuzüç sene oruç tutan bir adam, senenin bütün mevsimlerinde, bütün aylarında ve günlerinde oruç tutmuş olur.
 
Ramazan ayı, manevi ticaret mevsimidir. Mevsiminde yapılan ticaretin kârı bir başkadır; daha çok kazandırır. Hasat zamanında mahsul almazsanız, daha sonra alacağınızdan iyi bir netice elde edemezsiniz.
Bu ayda bizlere çok müjdeler var. Hadîs-i şerîfte buyuruluyor ki: (Ramazan ayını, oruç tutarak, ibadetlerle, haramlardan sakınarak, mükafatını Rabbinden bekleyerek geçiren mü’minin bütün günahları affedilir. Annesinden yeni doğmuş gibi günahsız olur.)
 
Orucun diğer ibadetlerden farkı, onda gösteriş yoktur. O, kul ile Rabbi arasındadır, başkalarının haberi bile olmaz.
Meselâ; namaz kıldığımız zaman, bizim namazımızı beğensinler, takdir etsinler diye içimizden geçirebiliriz. Zekât verirken de aynı şeyleri düşünebiliriz. Hac, zaten topluca yapılan bir ibadettir, gizlenemez.
Oruç, gizli bir ibadettir, kimse fark edemez, ondan ancak Yaratıcımızın haberi olur.
Bir adam, bir yerde namaz kılıyormuş, tâdîl-i erkân ile. Onu gören birisi demiş ki:
-Ne kadar güzel namaz kılıyorsun, seni tebrik ederim.
O da cevap vermiş:
- Ben üstelik oruçluyum da!..
Namazı belli ama, orucu belli değil. Belli olmadığı için “orucum” deme ihtiyacını hissetmiş.
 
“KARŞILIĞINI BEN VERECEĞİM”
Bunun içindir ki, Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Âdemoğlunun bütün amelleri kendisi içindir, oruç hariç. O, benim içindir. Yemesini içmesini, nefsâni arzularını benim için terk ediyor, onun karşılığını da ben vereceğim.”
Gösterişten, riyâdan uzak, Allah için yapılan ibadetler çok kıymetlidir. Nefse en zor gelen şey, ihlasla yapılan ibadetlerdir. Çünkü onda nefsin hiç payı yoktur.
Hanım evliyâlardan Rabia-i Adviyye hazretleri bir münâcatında diyor ki: “Ey Rabbim! Senin rızanı kazanabilseydim, bana kâfi idi. Başkaları razı olmuş, olmamış, beğenmiş, beğenmemiş hiç kıymet ifade etmez. Çünkü toprağın üzerinde ne varsa toprak olmaya mahkûmdur...”
 
TURKIYE GAZETESİ