İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Kültürel Miras ve Müzeler Direktörlüğü'nün katkılarıyla gerçekleştirilen müze, Lozan Barış Antlaşması ile Yunanistan'daki Müslüman Türk nüfus ve Anadolu'da yaşayan Rum Ortodoks nüfus arasında yapılması kararlaştırılan mübadeleyi, mübadillerin özel eşyası ve fotoğrafları gibi çeşitli materyallerle anlatacak.

Lozan Mübadilleri Vakfı ve Çatalca Belediyesi öncülüğünde kurulan müzeyle Yunanistan'dan Türkiye'ye göç eden Türkler'in, göçten önceki ve sonraki yaşam biçimlerinin şimdiki kuşaklara tanıtılması amaçlanıyor.
Müzede yer alan materyaller, mübadil ailelerin, aile büyüklerinin fotoğraflarını, giysilerini, mutfak gereçlerini, mektuplarını, yazılı belgelerini, ev eşyalarını ve her türlü anıyı müze koleksiyonuna bağışlamalarıyla toplandı.
Çatalca'da Rumlar'dan kalan bir binanın restore edilmesiyle oluşturulan müze binası, aynı zamanda mübadele tarihiyle ilgili belge ve bilginin toplandığı bir arşiv ve dokümantasyon merkezi de olacak.

Kaleiçi Mahallesi'nde Ölçer Ailesi'nin müze kurulması amacıyla bağışladığı bina, 1913 yılında inşa edildi. Mübadeleye kadar taverna olarak işletilen bina, Cumhuriyet sonrasında ise Ziraat Bankası Şubesi olarak kullanıldı. Yaklaşık 5 ayda müze işlevine uygun olarak restore edilen binanın yanı sıra mübadele meydanı ve sokağı da bu amaçla yeniden düzenlendi.

Arapça bir sözcük olan mübadele, "Bedelleşme, değiş-tokuş, takas" anlamına geliyor. 24 Temmuz 1923 yılında imzalanan Lozan Barış Antlaşması'ndan 6 ay önce, 30 Ocak 1923'te "Türk ve Yunan Halklarının Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol" imzalandı.

Bu sözleşmenin 1. maddesi, "Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklular ile Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklular"ın zorunlu mübadelesini öngörüyor. Ayrıca "Bu kimselerden hiç birinin, Türk hükümetinin izni olmadıkça Türkiye'ye ya da Yunan Hükümetinin izni olmadıkça Yunanistan'a dönerek orada yerleşemeyecekleri" hükmü getiriliyor.

Sözleşme hükümleri, sadece İstanbul'da oturan Rumlar ile Batı Trakya'da oturan Müslümanlar'ı mübadelede kapsam dışında bıraktı. Bu iki topluma Lozan Antlaşması ile azınlık statüsü tanındı.
İki ülke hükümetleri, 1 Mayıs 1923 tarihinde zorunlu olarak yer değiştirmenin başlamasına karar vermişti. Ancak Lozan Antlaşması'nın imzalanmas ı ve kapsam dışı kalan İstanbul'un sınırlarının belirlenmesi gecikince zorunlu göç Ekim 1923 tarihinde başladı.

Mübadele sözleşmesi, Balkan Savaşı sonrası topraklarını terk etmek zorunda kalan 200 bin civarında Müslüman ile Kurtuluş Savaşı sonrası 1922 yılında topraklarını terk etmek zorunda kalan 1 milyon civarında Rum Ortodoks nüfusun sorunlarına çözüm bulmak amacıyla yapılmıştı. Mübadele ile her iki ülkeden 2 milyon civarında insan doğdukları toprakları terk etmek zorunda kaldı.
Bu büyük "zorunlu göç", Türkiye'den daha çok, Yunanistan'da ağı r kültürel-sosyal ve ekonomik sorunlara yol açtı ve uzun yıllar boyunca sürdü.
Yunanistan'da, mübadele konusunu yaşatan müzeler olmasına rağmen Türkiye'de bugüne kadar böyle bir müze bulunmuyordu.
Mübadillere doğup büyüdükleri toprakları terk etmeleri için çok kısa bir süre tanınmıştı. Bu nedenle bindirilecekleri vapurlara, trenlere eşyalarının ç ok azını alabildiler. Bir kısmı, bu durumun geçici olduğunu da düşünmüş ler, bir gün vatanlarına geri dönecekleri düşüncesiyle sadece evlerinin kapısına kilit vurup yollara düşmüşlerdi. Taşıyabildikleri eşyaların başında kendileri için büyük değer taşıyan çeyizlikleri ve gündelik hayatta kullandıkları araç gereçleri geliyordu.

"Avrupa Kültür Başkenti Mübadele Müzesi"nde sergilenen parçalar arasında çeyizlikler büyük yer tutuyor. Her şeyin elde dokunduğu o zamandan kalma bir dokuma tezgahı da müzede yer alıyor. El dokuması eşyalar arasında ipek gelin çarşafları dahil her türlü yün çarşaf, battaniye, üzeri kanaviçe işli misafir odası örtüleri, perdelik pamuklu kumaşlar, yastık yüzleri, yastık kılı fları, duvar süsü olarak kullanılan panolar, yatak etekleri, raf, masa örtüleri, sandık ö rtüleri gibi eşyalar da yer alıyor.
Nakış işlerinin en kıymetli olanları olan altın ya da sim sarma i şleri, atlas kumaş üzerinde solmayan ve akmayan kök boyalardan elde edilen renkli nakış iplikleri ile Çin iğnesi işleri de de müzede yer alan parçalar arasında bulunuyor.

Havlu ya da el bezi niyetine kullanılan peşkirler, kaba kumaştan dokunmuş günlük çarşaflar, çocukların kundaklandığı kalın, enli sargı ku şakları olan faskalar, kaynar sularla "buğata" tekniğiyle yıkanmalarına rağmen kesinlikle renkleri akmamış, solmamış ve günümüze kadar gelmiş parçalar da dikkat çekiyor.
Yuvarlak ahşabı kesiksiz üretilen bir "hezaran iskemle" orijinal hasırı biraz zarar görmüş olsa da bugünlere gelebildiği haliyle müzede yer alırken, sigara tabakaları, çakmaklar, cam çekiçleri, gaz lambaları, masa saatleri de müze ziyaretçilerini 100 yıl öncesine götüren ev eşyaları arasında yer alıyor.
Müzede, Hamza Rüstem Bey'in Girit'te kullandığı fotoğraf makinesi, o zamanlar fotoğrafçılıkta negatif baskı için kullanılan camlar ve fotoğrafhanesinde kullandığı bir mürekkep kurutma kağıdı ve aleti de sergileniyor.
Basılı malzeme sergi örnekleri arasında mübadillerin yanlarında getirdikleri fotoğraflardan başka, o günlerde tedavülde olan pullar, bir yarım banknot, kitaplar, müzik nota defteri, nakış işleri için hesap kitapçığı ve 19. yüzyıl sonlarında Girit'te çıkan "Sabah" gazetesinin bir nüshası da yer alıyor.

Mübadelede "Gülcemal" vapuru da özel bir yer tutuyor. 15 Temmuz 1874 günü denize indirilen İrlanda yapımı "Gülcemal", Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi adına 1910 yılında satın alındı. 1911 yılının Şubat ay ında İstanbul'a gelen bu güzel gemiye, dönemin padişahı olan V. Mehmet Reşad'ın annesinin adı verilerek "Gülcemal" denildi.

1. Dünya Savaşı'nın başlamasından bir süre sonra asker taşımada kullanılmaya başlanan "Gülcemal", bir ara hastane gemisi olarak da hizmet verdi. 1915 yılının 27 Şubat günü bir İngiliz denizaltısı, İstanbul'dan Çanakkale'ye asker taşımakta olan "Gülcemal"i İmralı önlerinde torpilledi.
Yaklaşık 2 yıllık onarımın ardından yeniden hizmete giren "Gülcemal", savaşın sonunda 1918-19 yılları arasında mütareke yıllarında Yunanistan ve Mısır'daki esir kamplarında tutulan Alman askerlerini Wilhelmhaven ve Hamburg limanlarına taşıdı. 1920 yılında ise "Gülcemal", Amerika seferi yapan ilk Türk yolcu gemisi olarak New York limanına yanaştı.

Bu gemi, Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan mübadele sözleşmesi gereğince Yunanistan'dan Türkiye'ye gelecek mübadilleri Selanik Limanı'ndan İstanbul ve İzmir Limanları'na taşıdı. İsmet Paşa başkanlığındaki Lozan heyetini de bu yıllarda "Gülcemal" taşıdı.
Uzun yıllar İstanbul ile Karadeniz illeri arasında yolcu, yük ve posta taşımacılığı yapan "Gülcemal" gemisine Atatürk de birkaç kez bindi.

2. Dünya Savaşı'nın karanlık yıllarını Haliç'te bağlı olarak geçiren "Gülcemal", sonunda sökülmek üzere Messina Limanı'na vardığında takvimler 1950 yılını gösteriyordu. "Gülcemal"ın Lucien Arkas'ın koleksiyonunda bulunan maketi de müzede sergileniyor.