Henüz daha çocuk yaşlardayken kimi zaman aileleri, kimi zaman ise kocalarının şiddetine maruz kalan, tecavüz edilen, terk edilen, sokaklara atılan genç kızlar, İstanbul"daki bir genç kız sığınma evinde yeni hayatlarını kurmaya çalışıyor. Geçmişte yaşanan büyük acılara inat hayata tutunan genç kızlar, yaşadıklarını Vatan"a anlattı.

Üsküdar Koşuyolu"ndaki Türkiye"nin ilk ve tek genç kız sığınma evi, acılarla yoğurulmuş çocukluklarından kaçmak ve kendi ayakları üstünde durmayı başarabilmek isteyen genç kızlar için bir sıcak yuva oldu. 18-25 yaş arası genç kızlar, bu sığınma evinde hayata tutunmaya çalışıyor. Hepsinin kendisine göre acı yüklü bir hikayesi var. Hikayelerinin kötü kahramanları ise kimi zaman bir üvey baba, kimi zaman ise zorla evlendirildiği bir koca. Tüm kötülükleri geride bırakarak bu sığınma evinde umut arayan bu genç kızlar, “anne” dedikleri Uğur İlhan"ın yardımlarıyla “yeni bir hayat”ın peşinden koşuyor. Kimisi üniversite sınavlarına hazırlanıyor, kimisi ise sığınma evinin yardımıyla başladığı yeni işinde kariyer hedefleri yapıyor. Hikayaleri farklı olsa da hepsi sanki aynı hayatı yaşamışcasına bir ağızdan aynı öğüdü veriyor: “Her zaman başka bir şansınız vardır.”

Sek sek oynadım diye beni öldürecekti

23 yaşındaki Serap"ın zor günleri çocukken babasını kaybetmesiyle başlamış. Çocuklarıyla ortada kalan yoksul anne ise çözümü kendilerine bakacak başka bir adamla evlenmekte bulmuş. Artık Serap"ın özlediği baba şevkatinin yerini, alkolik üvey babanın acımasız dayakları almış. Yaşadıklarını anlatırken sanki tekrar yaşıyormuşcasına gözleri doluyor Serap"ın. “Babam beni çok severdi” diye başlıyor ve hikayesini anlatıyor:

“Babam hayatını kaybettikten sonra annem evlendi. Üvey babam alkolikti. Birgün hiç unutmam, öğle vakti kız arkadaşlarımla bahçede sek sek oynuyordum. ayakta duramayacak kadar içki içmişti ve bana doğru geldi. Saçımdan tutarak eve doğru sürüklüyordu. Beni eve soktu ve kapıyı kapattı. Yumrukluyor, tekmeliyor bir odanın bir o tarafına bir bu tarafına fırlatıyordu. Ortada duran sehpaya başımı çarptım, bayılmışım. uyandığımda yatağımda yatıyordum. Üzerimdeki kıyfatler hala kanlıydı. İstanbul"da böyle bir kuruluşun olduğunu internette gördüm. Bir mektup bırakarak o evden ayrıldım. Bu ev bizim yuvamız oldu. Şu anda özel bir firmada çalışıyorum. Bir yandan da açık lise okuyorum. İleride üniversiteye gitmek ve basın yayın okumak istiyorum”

"Babam beni yaşlı çirkin bir adama kuma verecekti"

Yoksul bir ailenin ortanca kızı olan Demet, 18 yaşına geldiğinde ailesinin büyük baskısı ile karşılaşmış. Evlerine sürekli görücüler gelip gitmeye, babası ise en fazla başık parasını alabilmek için pazarlıklara başlamış. Hikayenin devamını ise Demet şöyle anlatıyor: “En yüksek başlık parasını bizim köyde yaşayan 42 yaşında evli ve 2 çocuklu bir adam verdi. Benim iki katı yaşımdan daha büyük, çirkin, ağzında dişleri bile olmayan bir adamdı. Babam adamın teklifini kabul etti. "Ben onunla evlenmem" dedim diye beni günlerce dövdü. Ahıra kapattı. Bende ilk fırsatta evden kaçıp İstanbul"a geldim. Tecavüze uğramamak için erkek kıyafeti giyerek günlerce sokakta yaşadım. Üniversite sınavını kazanmayı çok istiyorum”

18"imde yurttan atıldım sokaklarda yaşadım

21 yaşındaki Gamze ise henüz 6 aylıkken yoksul ailesi tarafından bir kadına evlatlık verilmiş. Babaannesini de kaybettikten sonra kimse sahip çıkmayınca Çocuk Esirgeme Kurumu"na verilmiş. Gamze, “18 yaşını doldurduğumda bana "yurttan çıkacaksın" dediler. Gidecek hiçbir yerim, destek olacak kimsem yoktu. Beni büyüten üvey ailemin yakınlarına gittim. Kapıyı suratıma kapttılar. Elimde çanta öylece sokakta kaldım. Bir süre orada burada kaldım. Geceleri sokaklardan öyle çok korkuyordum ki. Hep bir polis karakolunun önünde bekliyordum. Birgün sokakta “Uğur anne” ile tanıştım. Sonrada buraya yani yeni yuvama geldim. Şimdi üniversiteye hazırlanıyorum” diye konuştu.

“Annemin sözü bana ışık oldu”

Türkiye"de kadın sığınma evleri olduğunu ancak genç kızlar için bir sığınma evi olmadığını belirten Güneş Genç Kız Sığınma Evi Derneği Kurucusu Uğur İlhan, “Ben küçük bir kız çocuğuyken annem babamın şiddetine maruz kalıyorudu. Gidecek bir yeri yoktu. Katlanmak zorundaydı. Yine böyle dayakla geçen bir günde bana, "Gidecek yerim olsa buna katlanmazdım" dedi. Bu sözlerini hiç unutmadım. Öyle kötü ki eşinin, babasının ve kardeşinin şiddetine maruz kalmak. Annemden sonra aynı şiddeti ben de yaşadım. Babamdan kaçmak için 17 yaşında evlendim. Evlendiğim eşim tarafından tıpkı annem gibi ben de dayak yedim. 1 yaşındaki kızımla birlikte sokağa atıldım. Tabi bundan ağır olanları da var. Öz babasının, abisinin tacizine ve tecavüzünü yaşayan, başlık parasına ve berdel olarak satılan kızlarımız da var. O küçük yaşlarda o bedenlere sığdırdıkları derin yaraları onarmak için bu işe koyuldum. 1990 yılıydı, ülkemin ilk, “Kadın Sığınma Evi” ni oluşturmaya çalışıyordum. Endişeliydim. Elimde reçetem yoktu. Toplum nasıl karşılayacaktı bilmiyordum bile. Önce ilk kadın sığınma evini açtık. Sonra da genç kızlarımız için bu derneği kurduk. Amacımız acılarını unutturmak ve onların hayata yeniden başlamalarını sağlamak. Bunun için de yıllardır onlar için bu mücadeleyi veriyoruz” dedi.

Çağdaş ULUS / VATAN