Fırındaki yulaflı kek mis kokularını mahalleye bağıra bağıra yayarak pişerken, ev kedilerinin en sevdiği evin sakini bu şehri düşündü. Güneş batmayan ülkede güneşi bulutlar ne de çok maskeliyordu. Doğada hiçbir şey kıyasıya üstün gelemez, doğa sessiz bir denge içinde binlerce böcek, bitki ve hayvanı barındıracak denli kendi içinde hoşgörülü… Herkese yer veren, ve büyümesine olanak sağlayan anne gibi…İşte bu annenin kucağında tüm kediler mutlu mutlu çimlerin üzerine uzanıp güneşleniyor, köpekler bisikletli sahiplerinin peşinde hiç havlamadan koşuyor…Londra’da zenciler, Çinliler, Hintliler, Türkler, İngilizler uyum içinde yaşayıp gidiyor.

Özgürlük, belki de bu şehri bu kadar çok yabancı için cazip kılan, geniş güzel parkları ile yarışacak denli önemli bir özellik. Bu şehrin en pahalı mahallelerinin Rus oligarkları, Arap şeyhleri, ülkelerini soyup paraları yurt dışına kaçıran ünlü politikacıları (bir kısmı da bizim eski ünlü politikacılardan), iş adamları olduğunu anlatıyorlar. Ülkelerindeki maskeli itaatın iplerini kopararak sessizce bu şehre gelip en pahalı evleri satın alıyorlar. Çılgın gece kulüplerinde, en pahalı restoranlarında paralarını rahatlıkla döküp saçıyorlar… Fakir mahallelerde yine de yıllığı 1.5 pound’a (yaklaşık 5 Lira) bir yıllık havuza girip çıkmak mümkün olabiliyor...Sosyal devlet sayesinde çocuklar için spor ve oyun alanları olabildiğince geniş ve renkli. Yüz yıllık çınar ve meşe ağaçları, sık sık yağan yağmurlara şemsiye oluyor çocuklar için. Ağaçlar budanmadan özgürce uzayabiliyorlar. Çocuklar, farklılıkları olan insanlar tomurcuklanabiliyor…

İlginç bir hikaye dinliyorum. Çalıştığım, bilim ve etiği sık sık tartıştığım bilge, Malezya asıllı doktordan: Çalıştığım hastaneye yakın bir cüce mahallesi olduğunu anlatıyor. Cücelerin, bu şehirde cüce olmaktan memnun olduklarını ve cüce çocuk doğurmak istediklerini anlatıyor. Hatta bir gün hastanelerine çocuk sahibi olmak isteyen bir çift cücenin başvurduğunu anlatıyor. Cücelerin bu evliliğinden %25 oranında normal çocuk doğma olasılığı nedeniyle, cüce ebeveyn hastaneye başvurarak normal çocuk doğurmak istemediğini belirtiyor. Normal fetüse (cenin) gebe kalınması durumunda bu fetüsün alınmasını istiyor. Hastanenin etik kurulu bu isteği uzun uzun tartışarak en sonunda böyle bir isteğin karşılanamayacağını, yani normal fetüse kürtaj yapılamayacağını cüce ebeveyne bildiriyor. Aradağını bulamayan cüce ebeveynler çareyi başka, kuralsız mekanlarda arıyor belki de.

Normal ve anormal insan; halinden memnun farklı insanlar konularını yeniden tartışıyoruz kendi aramızda…

Kısacası her boydan, her köyden, her çeşitten insan, sessiz, sakin; büyükşehrin pahalılığına rağmen kendinden memnun yaşayıp gidiyor. Siyasi çalkantılar, kışkırtmalar, öfke patlamalarından uzak bir halde… Brecht’in ‘halkın ekmeği özgürlük’ sözünü hatırlıyorum. Kimi zaman boğazdan geçen ekmekten de daha değerli hale gelen…

Sosyal medyada bu konuyla ilgili düşüncelerinizi #aydınkonuşuyor etiketiyle paylaşın, yayınlayalım! 

facebook.png twitter.png

habericiuygulamalar.jpg