Burada ne kadar vakit geçirirsiniz? 
Her gün ofisime geliyorum, pazar hariç. Bazen pazar da gelebilirim. Evim de böyle, ofisim de... Evde CD’ler, kitaplar… Biraz daha gelişmiş müzik setleri vardır. Ama hayatımda evle burası arasında öyle bir ayrılık yoktur. 
 
İki çalışma alanınızda da yazma, okuma faaliyeti yürüyor yani… 
Tabii, tabii. Hiç öyle bir mekân yok. Başka yerde de çalışabilirim. Güzel bir pastanede de yazımı yazabilirim. Veya açık havada... Yazı yazmak için bir inzivaya çekilmeyi hiç düşünmedim. Çünkü kalabalığı dinlemem. Dinlemediğim için de pek etkilemez. Tabii bu şuna kadar götürür beni, pek insan dinlemem. Yazar, yazıyı okurum. Hele ilgilenmediğim bir konuda bir şey anlatıyorsa biri, birdenbire gözlerim saydamlaşır, artık onu dinleyemem. Hep müzik dinlediğim için kulağım müziğe göre şartlanmış, insan sesine göre değil. Ne yazık ki böyle bir dinlememe özrüm var. 
 
Müzik hep var mı fonda? 
Hep olur. Yazarken de dinlerim yazmazken de… Yazarken bir fon müziği gibi olur, kendini müziğe tam veremez insan. Ama bazen oturur, sadece müziği dinlersiniz. Partisyonunu, konusunu takip ederim. Kendinizi sadece müziğe adamanız gerekir. Ama bunun dışında sürekli müzik çalar burada. 
 
Ağırlık klasik müzikte mi? 
Tabii ki Klasik Batı Müziği veya Türk müziği, çok az caz. Ama bazı CD’leri de dinliyorum, Türkiye’de müzik nereye gidiyor diye… Zevk aldığım için değil. Öğrenme amacıyla. Yoksa Klasik Türk müziği ve batı müziği dışında popüler müzik çok dinlemem. Türk Halk Müziği de dinliyorum. Evde Türk Halk Müziği’yle ilgili bantlarım ve CD’ler var. Evde bütün eski türkülerin arşivi vardır. Caz da dinliyorum ama Keith Jarret’ları, Charlie Parker’ı, Sonny Rollins’i Jean Luc Ponty’yi, Stephane Grappelli’yi… Cazın belli bir bölümünü dinliyorum, belli saatlerde. Bütün yabancı müzik dergilerini de izliyorum. 
 
Güne gazeteleri okuyarak mı başlarsınız? 
Çok gazete okumam. Gazetelerde sanatla ilgili, beni ilgilendirecek, bana bilgi verecek bir şey varsa okurum. Burada çıkan, benim gazetemin yazılarını okuyorum editörlük görevim de olduğu için. Ama yoksa bir gazete okuru değilim. Bazı dostlarım “Dört saat, beş saat okudum” der. Ben bir saati bile geçirdiğimi hatırlamıyorum gazete okuyarak. Benim okumam gereken yazılar hariç... Benim o gazetelerden sanatla, kültürle, dünyayla ilgili bir şey öğrenmem gerekir. Yoksa dar siyasal tartışmaların yapıldığı, aynı dairenin içindeki geçen o yazıları okumam. 
 
Kendi yazılarınız için nasıl bir düzeniniz var? 
Yazılar asla belli olmaz ki… Önceden çok iyi bir şey tasarlarsınız, çalışırsınız da ama öyle yeni bir şey gelir ki onu yazarsınız. Ama ben daima gündemdekinin arka planındaki bilgileri de yazıma eklemeye çalışıyorum. Onun için çalışma yapıyorum, kaynakları taratıyorum, arkadaşlarımın yardımını istiyorum. Ama geldiğimde çoğunlukla kafamda bir yazı hazırdır. Bazen de hiçbir şey olmaz, dergilerimi, kitaplarımı okurum. Yabancı dergilere, gazetelere bakıyorum sonra onların bendeki izdüşümüne göre tekrar çalışmaya başlıyorum. 
 
Bilgisayarda mı yazıyorsunuz? 
Bilgisayarda yazıyorum. Ama bazı yurtdışı gezilere gittiğimde güzel dolmakalemlerimi alıp onlara doğrudan el yazısı yazıp gönderiyorum. Şimdi de birisi var o yazılarımı biriktiriyor. 
 
Sürekli kalem, defter taşır mısınız? 
Şüphesiz. Çünkü insanın aklına bir şey gelir. Zaten not etmediğim şeyi unuturum. Üç tane ajandam vardır. Biri gazetede, biri evdeki çalışma odamda, biri çantamda. Üçüne birden yazarım. Dinleme yeteneğim olmadığı için hiç aklımda kalmaz. Bir de bir şey aklınıza gelir, bir kitaptan bir alıntı mesela... O kitaptan bir cümle almam lazım, o ileride lazım olacak bana. Çantamda daima iki, üç defter, beş on tane de kalem taşırım. 
 
Saklıyor musunuz defterlerinizi? 
Not defterlerimin bazılarını saklıyorum. Yazıya geçtikten sonra saklamadığım oluyor. 
 
Özel defterleriniz var mıdır? 
Herhalde… Kaliteli defterler. Ece’nin ajandası, Moleksine defterleri. El yazılarımı ve faksladığım yazıları hep dolmakalemle yazar öyle yollarım. Onlar başka kalemle olmaz. 
 
Odada aradığınızı bulur musunuz? 
Bulurum. Çağlayan Çevik de var, arkadaşımız. Bunun dışında, bir yere koyduğum kitabın kapağını unutmam. Gördüğüm şeyi unutmam, dinlediğim hiç bir şeyi de hatırlamam. Koyduğumuz yerler bellidir. Kaynak kitapları, müracaat kitaplarını nereye koyduğumuzu biliriz. 
 
Kaç kitabınız vardır? 
Hiç bilmiyorum. Fatih’te bir kütüphane evim var. Rahmetli annemden. Bazı kitapları TÜYAP’a verdim, adıma kütüphane yaptırdılar. Bir de Antalya’da adıma kütüphane açıldı, bazılarını oraya veriyorum. O kadar çok kitap geliyor ki. Bunların bazılarından başkaları yararlanabilir ama ben yararlanamam. 
 
Kendi kitaplarınızı ödünç verir misiniz? 
Hayır, vermem. Burada bakabilirler. Çünkü kitap geri gelmez. CD’leri de vermem. Çok yakın arkadaşlarım alır kayıt yapar. 
 
Burası size hiç karışık gelmiyor değil mi? 
Hiç.