Aydın ili geçtiğimiz hafta hava sıcaklıklarında 40 derecenin üstü değerleriyle rekorlar kırdı.

Valilik kamu çalışanlarından kalp, diyaliz, tansiyon ve şeker hastalıkları gibi sıcaktan olumsuz etkilenebilecek hastalıkları olanlara idari izinler verdi.

Yetkililer ve uzmanlar tarafından mecbur kalmadıkça dışarıya çıkılmaması tavsiyesinde bulunuldu.

Bunlar iyi, güzel ve hoştu.

Ama diğer yandan hayat devam ediyordu ve edecekti.

Sıcağın üstüne sıcak asfalt döken kara yolu işçileri,

İnşaat işçileri,

Sanayii esnafı,

Yollarımızı silen süpüren temizlik işçileri

Ve tarım işçileri için…

Bizler çoğumuz klimalı ortamlarda rekor sıcaklıklara karşı selfi çekerken, kışın soğukta, yazın cehennem sıcağında alın teri döken bu işçilerimiz mecbur çalışacaklardı.

Burada konu ajitasyon yapmak değildir. Tabii ki de her işin kendine özgü zorlukları vardır.

Ama hakkın, değerin ve saygınlığın ne ölçüde olduğu oldukça önemlidir.

Mesela bu çalışanların içinde bir kesim vardır ki, çalışma şartları ve Sosyal Güvenlik açısından bakıldığında durumları tam bir içler acısıdır.

Mevsimlik tarım işçileridir bunlar.

Pamuk, fındık ve incir gibi ürünlerin amelesi…

1980’li yılların sonlarına kadar Denizli, Afyon, Konya gibi şehirlerden;  90’lı yıllardan itibaren de Doğu ve Güney Doğu’dan bazen bir kamyon kasasında, bazen de üst üste sığıştıkları bir minibüste, ekmek parası için yolculuk ederlerken elim bir trafik kazasında can verdiklerinde haberimiz olan…

Hayatları göçmen kuşlar gibi, çoluk çocuk işin ekmeğin ve umudun peşinden koşturmakla geçen…

Toplumsal hayatımızın bir sorunuymuş gibi algılanıp, sorunlarının çözümü yerine sadece akademik kariyer için araştırmalara, romanlara ve filmlere konu olan, ama yıllar geçse de hayatlarında hiçbir şey değişmeyen…

Traktör kasasında her sabah tarla yollarına dökülen…

Çalışırken soğuğunu geçtim, bir bardak serin suya hasret kalan…

Asgari ücretin bile altında günlüğü 40 liraya sıcağın bağrında ve tozun toprağın içinde pamuk çapalayan…

Hiçbir sosyal güvenceleri olmayan…

11-12 yaşından itibaren yoğun bir şekilde çocuk işçi çalıştırılan,

Türkiye ve Aydın için çok önemli bir sektörün en garip parçasıdır bu mevsimlik tarım işçileri.

Çalışma şartları ve statüleri 100, 50 ve 30 yıl önce ne ise, şimdi 2000’li yıllarda da aynıdır.

Düşünebiliyor musunuz, kadın, çocuk, işçi ve insan haklarının oldukça popüler olduğu bu zamanlarda kayda değer hiçbir değişiklik ve iyileşme olmamış durumlarında.

Yine sigortasız, yine can güvenlikleri sıfıra yakın ve yine yok sayılan…

Gülsek mi, ağlasak mı diyor insan.

Hala bu zamanda SGK bünyesine alınamamışlar.

Çünkü dağınık çalışıyorlarmış.

Belli bir çalışma sistematikleri yokmuş.

Sayıları sadece 500 bin kadarmış.

Bu sebeplerden sisteme dahil edilemiyorlarmış.

Allah’ım diyorum, şu yönetenlere zekâyı ve vicdanı birlikte ver.

 Zeka olanda vicdan, vicdan olanda zeka yok çünkü.

Bir kez olsun ikisi bir arada olsa, hiçbir sorunumuz kalmayacak.

Ama nerdeee!..

Ey siz!.. Yetkili ve etkililerimiz,

Çok mu zordur mevsimlik işçileri sigortalı yapmak. Onlara da insan gibi bir hayat sunmak.

Milyonlarca Suriyeliye bir şekilde bakıyorken,  sayıları birkaç yüz bin eden, çalışan üreten, alnının teri toprağa karışan bu cefakâr insanlarımızı var sayıp insan yerine koymak çok mu zordur?

Ey siz!  Kadın, çocuk, işçi ve insan hakları savunucuları, ya sizler nerdesiniz?

Günlüğü 40 liraya sigortasız kadınlar ve çocuklar çalışıyor, çalıştırılıyor bu şehirde, bu ülkede.

Bu durum yıllardır böyle ve hala da böyle devam edecekse…

Hiç kusura bakmayın ama hepiniz yalansınız.

Hepiniz yalan…

Hepiniz…

Sağlıcakla kalın…