Gönüllü cehalet, en yalın anlamı ile öğrenmekten korkmaktır. Çünkü, öğreneceğiniz şeyler sizin keyfinizi kaçıracak özelliği sahiptir. Öğrenip canınızı sıkacağınıza gözünüzü kapayın, ya da başınızı çevirin. Gerçekleri kabul etmeden yaşamak, daha kolay ve güzel gelmektedir. Aslında gönüllü cehalet büyük çapta gerçekleştirilen, farkında olamadığımız sistematik bir zulümdür. Psikolojik olarak herkes görmezden gelmeye hazırdır. Tıpkı bir kaza yerinden geçerken başımızı çevirince olmamış hissetmek gibi. İnsanlar kendisini rahatsız edecek konulardan uzak durarak gönüllü cahilliği peşin olarak kabul ediyorlar. Çevrenize baktığınızda bunların ne kadar çok olduğunu görebilirsiniz.

                Bir grup yeni tasarımcı “Cehalet erdemdir” kuralı ile yola çıkarak, entelektüel kapasitenin, okuma, bilgilenme ve biriktirme yoluyla artırımı sadece mutsuzluğa neden olduğunu söylemişlerdir. Bu durumun yerine, gönüllü cehaletin, bilgiye bağlı mutsuzluğun bünyeye sızmasını engellediğini, insanların böylelikle kendilerini daha mutlu hissettiklerini belirtmişlerdir. Özet olarak, öğrenme/bilme korkusunun, yani bileceklerinin sende yaratacağı korkudan kaçma işini insanların çok güzel yapabildiği bir şey olduğunu vurgulamışlardır.

Gönüllü cehalet her şeye uyarlanabilir. Aile ilişkilerinde ebeveynler bir çok konuda bilmemeyi tercih ederler. Kendi ailenizi ya da çevrenizdeki aileleri şöyle bir akıl süzgecinden geçirin bakalım, neler göreceksiniz. İsterseniz küresel sorunlara bakın göz ucuyla. Her dakika Afrika’da çocukların açlıktan öldüğünü ya da şu an itibariyle birilerinin çatışmada öldürüldüğünü bilirsiniz. Ama hayatınıza daha rahat devam edebilmeniz için bilmiyormuş gibi yapmanız ve bilmezden gelmeniz gerekir. Bilgimiz yokmuş, bu konuda cahilmişiz gibi yazıyoruz beynimize. Tavukları, koyunları ve inekleri geniş çayırlardaki çiftliklerde üretiliyor gibi düşünmek istiyoruz. Dünyada üretilen antibiyotiklerin yarısından fazlasının çiftlik hayvanlarına yedirildiğini aklımıza getirmek istemiyoruz. Aksi takdirde marketin kapısından içeri girip gönül rahatlığı ile et ürünlerini alamayız.

Sevdiğin bir insanın hatalarını görmüyorsun. Yediği her türlü haltı bildiğin  halde bilmezden geliyorsun. Çirkinlikleri olsa bile onu hep güzel görüyorsun. Onun kötü taraflarını bilsek, yine sever miyiz? Elbette hayır. Şimdi çevremize bakalım. Her türlü mülki idareye, yerel yöneticilerekurum ve kuruluşa, sivil toplum kuruluşlarına vs. Hangisinin ya da hangilerinin yaptığı işler tam düzgün gidiyor? Hangisi en iyi hizmeti sunup paydaşlarını mutlu ediyor? İçinde yer aldıklarımızın kötü yanlarını açıkça görebiliyor muyuz? Çoğunun kötü yönlerini bildiğimiz halde görmezden gelip kendimizi kandırmıyor muyuz? İki yüzlü davranıp görmezden geldiğimiz neler oluyor neler. Ama önemli değil, kim ya da kimler olursa olsun yanlışlarını bilmeden, görüp öğrenmeden, cehaleti kabullenerek kendimizi kandırmıyor muyuz? Başta nöropazarlama taktikleri olmak üzere her türlü pazarlama taktiklerine kanıp ürünleri tüketmiyor muyuz? Ya da bu tür kişilerin peşinden gitmiyor muyuz? Aydınımızın eş değer şartlara sahip olan diğer illere göre geri kalmasında bu gönüllü cehaletimizin payı yok mu? Neden gönüllü cehalet örtüsünden sıyrılıp kral çıplak diyemiyoruz?
 

Sosyal medyada bu konuyla ilgili düşüncelerinizi #aydınkonuşuyor etiketiyle paylaşın, yayınlayalım! 

facebook.png twitter.png

habericiuygulamalar.jpg