Yeni diziniz ‘Anneler ile Kızları’ dün akşam başladı.Nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz? 
Sözüne ve haline tavrına güvenilir ama vicdan azabı çeken ve bununla hesaplaşmaya çalışan bir karakter Kerem. Her insanın hayatında ihtiyaç duyduğu, zor zamanlarında yaslanacak birini aradığı zamanlarda hep yanında olmasını isteyeceği biri. 
 
Bunun için mi kabul ettiniz bu rolü? 
Ben Türkiye’de insanların eşitlikleriyle ilgili, daha doğrusu kadın-erkek eşitliğiyle ilgili müthiş bir problem olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de fiziksel olarak güçlü olanlar, zayıfları ezmeye çalışıyor. Ben, hangi açıdan bakılırsa bakılsın, kadının da erkeğin de, saygı görmesi ve saygı göstermesi taraftarıyım. ‘Anneler ile Kızları’, ikisi de eşini talihsiz bir şekilde kaybetmiş kadınlardan birinin bulunduğu bölge nedeniyle berdele, diğerinin de kayınpeder zulmüne maruz kalmasını eleştiren bir iş. Biz oyuncular, hayata dair söyleyecek sözlerimizi sanat yoluyla söyleme şansına sahibiz. Bu şans benim karşıma çıktığı için kabul ettim bu dizide yer almayı. 
 
‘Anneler ile Kızları’nı niye izleyelim? 
Empati kurmak için. Çünkü empati, insanlara yalnız olmadıklarını ve aynı dertten mustarip başkalarının da olduğunu hatırlatır. Seyirci bizi izlerlerse belki de o kadınların bulduğu çıkış yolları onlara örnek olabilir. Profesyonel insanlarız biz, para kazanmak için de yapıyoruz bu işi ama istiyoruz ki, yaptığımız iş, gösterdiğimiz emek bir karşılık bulsun, sadece para kazanmak olmasın getirisi. Dertleri aynı olan iki kadın var hikâyede. Modern de olsa, köyde de büyük kentte de yaşasa aynı dertleri göğüslüyorlar. Bu bir kadın sorunu ve biz bir parça onların yaralarına merhem olabileceksek ne mutlu. 
 
Türkiye’de doğulu olsun batılı olsun her kadının yaşadığı bir şiddet sorunu var ve bunun önüne geçemiyoruz. Ne diyorsunuz buna? 
Bu bir zincir. Şiddet görmüş insanlar şiddet gösterirler. Gücü yetmeyen insanlara karşı güç kullanarak bir şeyleri dayatmaktır faşizm ve insanın ruhuna işlemiştir. ‘Ben güçlüyüm, benim istediğimi yapacaksın’, ‘Ben güçlüysem tek kuralı ben koyarım’ mantığı vardır. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde fiziksel anlamda güçlü olduğu için erkek, bu gücü kadınların üzerinde kullanıyor. Kadını dövüyor, kadına şiddet uyguluyor. Sadece bu da değil üstelik, psikolojik şiddet de uyguluyor. Çocuğuna da yapıyor aynısını. 
En son ‘Apoyevmatini gazetesi kapanmasın’ kampanyası için Türkçe ve Rumca birer video çektiniz. Kadın hakları ve kadına uygulanan şiddet için bir şey yapıyor musunuz? 
Teklif gelirse bununla ilgili elbette yaparım. Mesela çocukların beslenmesiyle ilgili Anne Sütünü Koruma Vakfı yararına fotoğraf çektirmiştim ki bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu bir zincir, her şeyi düzeltmeye çalışıyoruz. Ama ben elimden geldiğince, gücüm yettiğince her türlü projeye destek vermeye çalışıyorum. Bugünlerde ‘ ODTÜ yol olmasın’ kampanyası yürütülüyor, ona destek veriyorum. Apoyevmatini kapanmasın diye oturduk toplandık, bakın şimdi okur sayısı arttı, okurlarıyla döndürmeye çalışıyor kendini. 
Rumca bilmeyenler dahi gazeteyi desteklemek için üye oldular.
Evet, çünkü bu gazetenin yaşaması önemli. 
 
Sosyal sorumluluk projelerinin başarıya ulaşması için ne yapılması lazım sizce? 
Hepimizin biraz daha bilinçli olması lazım. Sosyal sorumluluk projelerine ihtiyaç duyulmayacak, artık daha başka şeylerle uğraşacak bir toplum halini almalıyız. Mesela Amerika’daki en güçlü derneklerden bir tanesi, Mothers Against Drunk Drivers (Sarhoş Şoförlere Karşı Anneler) o kadar güçlü bir dernek ki, istemedikleri adam meclise giremiyor, senatör olamıyor. Örgütlü, derdini dinletebilen bireyler olmalıyız hepimiz. Çünkü insanlar bu ülkenin rejimini ele geçirmek için örgütlü olmaz ki, sesini duyurabilmek için örgütlü olur. Şimdi bu anneler derneği başka ne amaçla yürüyebilir ki bu sarhoş şoförlerin karşısında olmak dışında? Ben daha aydın, insan eşitliğine, kadın-erkek eşitliğine daha fazla riayet eden bir ülke düşlüyorum. 
 
Sizin üye olduğunuz dernekler var mı? 
Mümkün olduğunca derneklere üye olmaktan kaçınıyorum. Bir tek oyuncu derneklerine üye oluyorum çünkü diğer türlü çok dağılıyorsunuz. Oyuncu olarak sesimi duyurabilmek için elimden geleni yapıyorum ben. Tanınan insanlar olduğumuz için her türlü yürüyüşte mutlaka onların yanında olmaya çalışıyoruz. 
 
Sizi en son ‘Kayıp Aranıyor’da izledik. O zamandan bu zamana neler yaptınız? 
Fazla değil, bir aylık bir ara oldu sadece. Şimdi yeni dizimiz başladı. Tiyatro da devam ediyor. İki tane oyunum var Şehir Tiyatroları’nda, biri dört yıldır devam eden ‘Maskeliler’, diğeri birinci sezonunu dolduran ‘Tehlikeli İlişkiler’. İkisi de hem izleyeni, hem oynayanı tatmin eden oyunlar. 
 
‘Yerli dizi yersiz uzun’ meselesine ne diyorsunuz? 
O uzun dizinin nasıl çekildiği hiç kimsenin umurunda değil. Sonuçta seyirci de bundan mustarip değil, bir tek biz yani bu işi yapmak zorunda olan ekipler mustaripiz. Biz de en azından oyuncular bazında buna engel olabilmenin bir başlangıcı olarak Oyuncular Sendikası’nı kurduk. 
 
Gelelim sosyal medyaya… Twitter’da 100 bin takipçiniz var. Nasıl bir takipçi profiliniz var? 
Hiç bilemiyorum. Ama Twitter’da görüyorum ki, Türkiye’de yazılanı anlamaktan aciz çok fazla insan var. Çok kısa bir şekilde dert anlatıyorsun, o kadar basit bir şey ki anlamak için âlim olmaya da gerek yok. Popüler konular hakkında fikir yürütüyorsun, komik şeyler paylaşıyorsun vs... Mesela birine cevap yazıyorum bana 20 kişi diyor ki ‘Abi sen bunları boşver, çok fazla kafana takıyorsun bunları’. Sürekli bir minder amirleri var orada, garip geliyor bana bu. Böyle belli bir tema üzerine takılanlardan tutun da birilerini taklit edenlere, mahlasla takılanlara kadar çok farklı insan profilleri mevcut. Orası bir Türkiye arenası aslında. 
 
Size ne katıyor o site, neden oradasınız? 
Kimin dizisi daha fazla izleniyorsa, o iyi oyuncudur algısı oluşmaya başladı Türkiye’de. Böyle bir şeyin olmadığını anlatmaya çalışmak için girdim oraya. Ondan sonra bir parça, ‘Ya bir dakika arkadaşlar hep bir tarafından bakıyorsunuz, olayların bir de şu tarafından bakın’ demem gerekti. Kimseye beğendirmek zorunda değilsiniz kendinizi ama mesela kendine sosyalist diyenler gelip beni nasyonal-sosyalist olarak görmek istiyorlar. Çünkü sosyalistliği bana bir türlü yediremiyorlar nedense. Hep ulusalcı olmadığımı açıklamak zorunda kalıyorum. Anlatamıyorsun insanlara, o seni öyle görmek istiyor. Sen artık ne söylersen söyle, ne yazarsan yaz onun gözünde ulusalcısın. Ama ben ulusalcı olmadığımı, sosyalist olduğumu her yerde söylüyorum. Bunu yazdıklarım ve yaptıklarımla da kanıtlıyorum. Ama yok anlamak istemiyorlar, yanlış anlamayı bir sanat haline getirmişler. 
 
Peki, sosyal medyayı ne kadar kullanıyorsunuz? İnteraktif sözlüklere girip hakkınızda yazılanları okur musunuz örneğin? 
Bazen girip baktığım oluyor. Mesela bundan bir sene önce ‘ Levent Üzümcü ekşisözlüğü dava edecek’ diye bir haber yaptılar. Hemen, ‘Arkadaşlar, böyle bir haber çıkmış o haber külliyen yalandır’ diyorum. Tekzip için harika bir site mesela Twitter. 
 
Sanatçıların siyasi konulara müdahil olmaması gerektiğini düşünenler var, buna ne diyorsunuz? 
Ben onların hepsinin kötü niyetli insanlar olduklarını düşünüyorum. Sanat özünde anarşisttir, eleştiri barındırır, var olan dogmalara karşıdır. Sanat hayatın bu kadar içinde olan bir dalken tabii ki ve kesinlikle olaylara karşı koyacaktır. 
 
Sinema filmi var mı yakınlarda? 
‘Mayın Tarlası’ diye Türk-Yunan ortak yapımı bir projemiz var. Yönetmen dâhil olmak üzere ekibin çoğu Yunanistan’dan gelecek, 2011 kışına hayata geçecek bu proje.
 
En son ne yaptı? 
En son okuduğunuz kitap? 
Ece Temelkuran ‘Muz Sesleri’ 
En son aldığınız müzik CD’si? 
B.B. King Montreal konserinin kaydı 
En son izlediğiniz film? 
‘ Maymunlar Cehennemi: Başlangıç’ 
En son kendiniz için aldığınız karar? 
Bu işi kabul etmek 
En son sanat için ne yaptınız? 
Her dakika bir şey yapıyorum sanat için (gülüyor). Ben sanat yapmaktan, sanatla, tiyatroyla, sinemayla uğraşmaktan oturup TV’deki işlerimizi izleyemiyorum, arkadaşlarımın yaptığı tiyatro oyunlarını izleyemiyorum.