Onu yıllardır tanırım. Mankenlerin en asilidir benim gözümde. Mütevazı, içten, duygu dolu, samimi bir kadındır. Anne oldu, kızı Defne'yi kucağına aldığı gün, motorunu sattı. Artık motoruyla rallilere katılmıyor. Kızı ve her şeyden çok sevdiği, sakındığı eşi Murat Ersönmez'le şehir hayatından uzak, sakin bir hayat sürüyor. Bir süre önce bu sakin hayatını biraz değiştirdi Sinem Güven ve Türkiye'nin ilk sağlık TV kanalı olan HTV'de bir program yapmaya başladı. Her şey güzel başladı fakat öyle sonuçlanmadı. Hevesle, keyifle başladığı programı kırgınlıkla bitti. Önce tatsızlıklar ortaya çıkmış sonra maaşını da alamayınca kanal yöneticileriyle konuşmuş Sinem Güven. Fakat bu görüşmelerden olumlu bir sonuç çıkmayınca hukuki yollara başvurmuş. Güven, "Hayatımda ilk kez birilerine dava açtım. Çünkü suistimal edildim," diyor.

- En kısa süren programın sunucusu oldunuz sanırım. Oysa çok güzel bir sağlık programıydı. Ne oldu da bitti?
- Evet büyük umutlarla kurulan HTV adlı kanalda, Sağlıklı Bir Gün adında bir sağlık programı sunuyordum. Kuruculardan biri zaten arkadaşımdı onun vesilesiyle bu işe başladım. Tabii Nuri Çolakoğlu gibi büyük bir ismin arkasında olması daha çok güven duymamı sağlamıştı kanala. Hafta içi her gün 1.5 saat boyunca ekranda, bayağı sıkı bir tempoda çalışarak, ağır konukların olduğu, ciddi ama renkli bir program yapıyordum. Canlı telefon bağlantıları alıyordum. Her akşam bir sonraki yayın için ders çalışıyordum. Çok severek yapıyordum. Benim için müthiş keyifli bir maraton oldu. Çok şey biriktirdim. Ama maalesef kanal çok kötü bir şekilde gümledi! Ekonomik olarak çok tatsızlıklar oldu. Kanal hedeflediği yere gelemedi, reklam alamadı. Başka hesaplarla yola çıkılmıştı. İlaç reklamları legalleşecek ve oradan kazanılacak diye düşünülüyordu ama o kanun çıkmadı. İlk başlarda da herhalde kötü bir reklam ajansıyla çalışıldı. Yanlış strateji nedeniyle kötü bir şekilde gümledi. Aylarca para almadık.

- Sizin paraya ihtiyacınız olmadığını düşünüp vermemiş olabilirler mi?
- İşte bu çok acıklı aslında. Ben burada suistimal edildiğimi gördüğüm noktada, hayatımda ilk defa birilerine dava açtım. Ve iki gün önce icra takibi gitti onlara. Ama birilerinin bir şey yapması gerekiyordu, çünkü ortada çok büyük haksızlık vardı. Bırakın beni, çaycının, ofis çalışanlarının da parası ödenmedi. Sinem kendisini bir şekilde kotarır ama çok günah ya o kadar insanın ekmeğini yemek. Vaatlerde bulunup bunların arkasında durmamak, en önemsediğim konulardan biridir. İnsanlara güvenmek istiyorum ve buna çok inanıyorum. Güven verdiğime de inanıyorum. Söz verdiğim zaman gerçekleştiririm. Karşımdakini de kendim gibi düşünmek istiyorum. Laf ağzından bir kere çıkar yapılırsa yapılır. Yapılmayacaksa da söylenmez zaten....

- Bu kanalda sizi üzen şey, vaatlerin yerine getirilmemesi mi oldu?
- Dört ay bekledim. Hep şans vermek istedim. İyi niyetliydim. Nuri Bey öyle vaatlerde bulundu ki, toparlanacağını düşündüm. Dava açmadan önce mail attım.

- Dava açmadan önce Nuri Çolakoğlu ile konuştunuz mu?
- Tabii canım. Defalarca mailleştik. Mailler kayıtlı olarak duruyor bende. Dava açmadan önce son bir mail yolladım kendisine. 'Bu şekilde olmasını arzu etmezdim, ama dava açıyorum haberiniz olsun, benden duymuş olun,' dedim.

- Ne cevap verdi?
- 'Keşke böyle olmasaydı,' gibi bir şey yazdı. O da gayet kibarca cevap verdi. Ama davalık olduk... İstemeyerek HTV ile davalığım. Bu olay da hayatıma bana bir şey öğretmek için geldi sanırım. Hayatımdaki insanların ve olayların bir sebepten dolayı hayatıma girdiklerine inanırım.

- Bu farkındalığa 40'larınıza yaklaştığınız günlerde mi vardınız?
- Daha önce, 26-27 yaşlarımda geldi. 19 yaşımda İstanbul'a geldim tek başıma. Hiç kimseyi tanımıyordum. Tek bir arkadaşım vardı İstanbul'da. Akrabam falan yoktu. O arkadaşıma ve Gaye Sökmen'e güvenip İzmir'den İstanbul'a taşındım. Memur kızıyım. Bana güvendiler. Ve ailemin yüzünü kara çıkarmadım. Öyle şımarık, ailenin tatlı kızı olarak büyüyen bir çocuk değildim. Çok erken sorumluluk aldım. Ayakları yere basan bir aileydik. Hiçbir zaman öyle şımarma lüksümüz olmadı.

ANNE OLUNCA MOTORUMU SATTIM
- Anne olduktan sonra medyada görünür olmaktan sakındınız. Diğer pek çok meslektaşınızın aksine, sizi kızınızla pek fazla göremiyoruz yayın organlarında.
- Çünkü tercih etmiyorum. Çocuğum ünlü birinin çocuğu gibi büyüsün istemiyorum. Ailemden ne gördüysem onu yapmaya çalışıyorum. Eşim Murat da benim gibi düşünüyor. Biz davetlere bile çok gerekliyse gideriz. Ben hep erkek çocuğu gibi büyüdüm ve kızım olacağı zaman da çok üzüldüm. Oğlum olacak diye bekliyordum... Ama şimdi çok mutluyum. Benim çocukluğuma benziyor. Çok hareketli, sosyal ve erkek çocuğu gibi yaramaz.

- Kaç yaşındasınız?
- 38 yaşında.

- Bir daha çocuk düşünüyor musunuz?
- Hayır. Eşim bana çok yardımcı oluyor. Yengeç burcu ve gerçekten müthiş şefkatli, metanetli. Çok naif. Tuttuğunu koparan. Her şeyini sıfırdan kendi yapmış, böyle bir adam benim kocam. Anne ve baba olmak ikimizi de çok olumlu etkiledi. Benim çok daha yumuşak, daha anlayışlı, daha pozitif olmamı sağlayan bir şey oldu. Anne olunca motorumu sattım. Garip korkular geliyor. Bana bir şey olursa, kızım ne olur gibi.... Lohusalık da zor bir dönemdi. Ben çok yakın bir arkadaşımı kaybettim bundan 15-16 sene önce trafik kazasında. Ailesi ölüm ilanında Halil Cibran'ın bir şiirini yayınlamıştı. Çocuklarımızın aslında bizlere emanet olduklarını anlatan bir şiir. Bunlar hep olgunlaştırıyor insanı.

- Keşkeleriniz var mı? Mesela vücudu sizin kadar güzel olmayan mankenler, sizden daha popüler oldular...
- Keşkelerim var tabii. Ben onlar kadar hırslı değildim... Hafta sonları mesela Bolu'ya motorumla kamp yapmaya gitmek yerine çekimlere gidebilirmişim. Akarken doldurmak lazımmış. Çok hırslı olamadım. Olmalıymışım. Çok iş reddettim ve Gaye ile de en büyük problemimiz hep bu oldu. Bana hep çok kızdı. Özel hayatıma daha çok odaklanıp işimi çok hırsla yapmadım, ne kadar haklıymış. Bugünkü aklım olsaydı böyle davranmazdım. İş konusunda keşke biraz daha hırslı olsaydım. Ama geç artık...

- Gaye Sökmen'le aranız nasıl bugün?
- Hiç kötü değil, hâlâ birlikteyiz. Gaye benim annem, ablam. Birbirimize her zaman doğruyu söyledik. Bu güzel bir şey. En güvendiğim insanlardan biridir bu hayatta.

- Bu dönemde hayatınızdan neleri çıkardınız? Neleri eklediniz?
- Hayatımdan mutsuz, kendisine yardım etmek istemeyen insanları çıkardım. İyi aile hayatı olmayan insanları da çıkardım. Karı koca ilişkisi iyi olmayan insanlardan, insan etkileniyor ister istemez.

40 YAŞ KORKUSU YAŞAMIYORUM
- Mutfağınıza sokmadığınız ne var?
- Katı yağ ve şeker. 54 kiloyum, boyum 1.79. Haftada iki gün pilates yapıyorum. Şimdi koşmaya da başladım. Maalesef çok spor yapan biri olarak hem bel, hem boyun fıtığım var. Sert zeminde koşmaktan bu sefer de belimdeki fıtık sorun oldu. Şekerden uzak durdum. Sebze ve meyveden uzak beslenmek iyi bir şey değil. Daha çok zeytinyağı tüketmek lazım. Ben sıvı yağ olarak evimde bir tek zeytinyağı kullanıyorum.

- '40'a yaklaşıyorum' korkusu yaşıyor musunuz?
- Bir kere 40'lı yaşlara yakın gibi hiç hissetmiyorum. Fizik gücü olarak da, görüntü olarak da kendi hissiyatım böyle. Şu ana kadar botoks da yaptırmadım. Gerekirse yaptırırım. Dozunda yapılan rötuşlara karşı değilim. Böyle gazetelerde okuyorum dudak iri iri, altında 'Çok güneşte kalmışım, bu yüzden,' diyor. Kimi kandırıyor bu insanlar?