DSP Genel Başkanlığı görevinden istifa eden Zeki Sezer, 2002 döneminde Irak"ın işgaline direnen Ecevit"in, o arada hastalanıp hastaneye yattığını hatırlatarak, “Aslında o sürecin çok iyi incelenmesi lazım. Ecevit"e karşı bir sivil darbe girişimi gerçekleştirilmeye çalışıldı" iddiasında bulundu. Ecevit o dönemde hafta başında Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan Mehmet Haberal'ın başhekim olduğu hastanede kalmıştı.

Kanal D"de yayınlanan Genç Bakış programında, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi öğrencilerinin sorularını cevaplandıran Sezer, Abbas Güçlü"nün, Bülent Ecevit"in hastalığına rağmen Başbakanlığı bırakmamasını hatırlatması üzerine şöyle dedi:

“2001-2002 dönemi. Irak"ın işgali söz konusu. İşgale direnen bir Ecevit söz konusu. O arada hastalandı ne yazık ki. Hastaneye yattı. Hastanede biz parti yöneticileri olarak kendisiyle görüştüğümüzde, çıkınca kurultay yapma kararını bize söyledi. Yani hastaneden çıkacaktı, kurultay yapacaktık, genel başkanlıktan, dolayısıyla başbakanlıktan ayrılacaktı. Ancak olaylar çok hızlı gelişti. "Ecevit gitsin, yerine şu gelsin" diye tarifler, çirkin kampanyalar yapılmaya başlandı. Ecevit"e karşı bir sivil darbe girişimi gerçekleştirilmeye çalışıldı. Ama Ecevit de darbelere hep karşı durdu. O direnç oydu.”

Birilerinin söylediği gibi, “O gitsin, yerin işte şu olsun” gibi bir anayasal prosedür olmadığını belirten Sezer, “Hastaneden çıktığında istedikleri yapılanmayı sağlayamayacaklarını görenlerin girişimleri, baskıları, kampanyaları yoğunlaştı. Ve orada bizim partimiz ikiye bölündü. Tam da bu aşamada sayın Bahçeli"nin ön almasıyla, bize rağmen, Ecevit"in karşı oyuna rağmen bir erken seçim kararı alındı Meclis"te. Erken seçim kararı alınınca kurultay yapabilme imkanı ve zamanı kalmamıştı. Yoksa sayın Ecevit"in ayrılmak istediği çok açık, bunu en yakın bilenlerden birisiyim. Kurultay hazırlıklarına, o hastanedeyken, onun talimatıyla biz başlamıştık. Ecevit, seçimle geldiği görevlerden benden önce istifa ederek ayrılmış tek kişidir” dedi.

"HASTANEDEN ÇIKTI İYİLEŞTİ"

Aslında o sürecin çok iyi incelenmesi gerektiğini savunan Sezer, şöyle konuştu:
“Sadece hastane boyutuyla değil, başka boyutlarıylada, 2004"e kadar incelenmesi lazım. Çok açık söylemeliyim, bir gerçek var: O hastanedeyken, iş görmez raporu verilmesine ramak kalmışken, başka hastaneye gitti ve iyileşti. Hastaneden çıktığı için iyileşen kişi oldu. O sürecin çok iyi incelenmesi lazım. Sivil darbe boyutuyla da incelenmesi lazım.”

BEN ECEVİT"İN ÖĞRENCİSİYİM

Sezer, “İstifa mı ettiniz, ettirildiniz mi?” sorusunu ise, “Bana kimse baskıyla birşey yaptıramaz. Ben Ecevit"in öğrencisiyim. Ama bu spekülasyonlar yapıldı. Ben 29 Mart akşamı seçim sonuçlarını gördüğümde başkanlık kurulundaki arkadaşlarımıza istifa edeceğimi söylemiştim zaten” diye cevapladı.

Siyasete DSP"de başladığını, demokratik solcu olarak öleceğini söyleyen Sezer, DSP"nin çöküşte olduğu görüşünün de doğru olmadığını savundu. Sezer, “DSP varlığını bu seçimlerde aslında gösterdi. "Başarısız oldum, gidiyorum" demem, DSP"nin başarılı gösterilen partilerden daha da oyunu, belediye başkanı sayısını artırmış bir parti olmasını gölgelememeli” diye konuştu.

BAŞKANIN İKİ DUDAĞI ARASINDAKİ YÖNETİM TARZI

Solda birlik tartışmalarına da değinen Sezer, şöyle dedi:
“12 Eylül"den sonra sürekli solda birlik tartışmasıyla enerjimizi yitirdiğimizi düşünüyorum. Batı demokrasilerine baktığınız zaman çok daha fazla sol partiye tahammül gösteriliyor. Ama demokrasi sağlıklı işlerse, o partilerin içinde vatandaş kendisini bulma imkanını elde ediyor. Şimdi bizde solda birlik sözü belli kesimler, belli partiler için öbürlerinden kurtulma anlamı taşıyor. Oysa artık dünya çok değişti. İhtiyaçlar değişti, gelişti. Bu anlamda sol deyince, bütün solu aynı kalıbın içine koymak doğru olmaz. Aynı zamanda sol olduğuna göre, işbirliği, ittifak yapmaları da mümkün olabilir. Birbirine saygı göstermesi soldaki partilerin önemli. Türkiye"de sol kabul edilen iki parti var. DSP ve CHP. 2007"de işbirliği yaptık. Sol tarihinin en düşük oyunu aldık. Sedece bir araya gelivermiş olmak, tek başına sihirli bir çözüm değil. O seçimlerde de AKP ise yüzde 47 gibi bir oya tırmandı. "Biz neyi eksik yapıyoruzu" değerlendirmemiz lazım. Siyasette demokratikleşmeyi mutlaka hayata geçirmemiz gerekir. Bunu yapamazsak, adına sol demekle, bir genel başkanın iki dudağı arasındaki yönetim tarzına sol diyemezi. Ne yazık ki bugün böyle bir gerçek var. Bunu aşmak lazım. Birbirine çok benzemeyenleri de "ille benzeyeceksiniz" diye dayatmamak lazım. Bu zorlama çözümler aslında çözüm değil.”

29 MART"TA CHP"YE İŞBİRLİĞİ ÖNERDİM, REDDEDİLDİ

Sezer, “29 Mart seçimlerinde İstanbul"da aday çıkarmayarak neden CHP"li Kemal Kılıçdaroğlu"nu desteklemediniz?” sorusunu ise şöyle cevapladı:
“Bana göre yıllardır muhalefete mahkum yapısıyla CHP, AKP"yi ayakta tutuyor. Benim CHP"den nefret etmem söz konusu olamaz. Bu günkü gidişata "dur" diyecek bir yapıyı ortaya koymak gerektiğine inanıyorum. AKP"nin karşısına alternatif diye zorla Baykal sunuluyor. Vatandaş da, "alternatif Baykal ise ben almayayım" diyor. Aslında 29 Mart seçimlerinde CHP"ye işbirliği önerdim, ama reddedildi. Kapıyı da kapatıp anahtarı Baykal"a mı götürseydim. Çok beklerler. Seçime girme kararı almışken, "ben gidip başka bir adayı destekliyorum" demek hiç etik değil. Bana göre CHP bu yapısıyla Türkiye"nin dertlerine çare olamaz.”

DEMOKRASİLERDE VELİAHTLIK OLMAZ

DSP"nin genel başkanlığı konusunda bir veliahtı olup olmadığı yönündeki soruya ise Sezer, “Demokrasilerde veliahtlık olmaz. Sayın Ecevit"in bir destekleme hakkı vardı, bir oy hakkı vardı, oyunu bana verdi. Ben kimi destekleyeceğim noktasında, ben delege değilim. Delegeliğim bitti. Kimseye oy veremeyeceğim. Bazı isimler var ortalıkta dolaşan. Kime oy verirdim, onu bilmiyorum. İsmi bugün koşulanların dışında yeni arkadaşlarımız da çıkacaktır. Ama ben doğrudan birisinin elinden tutup, onu destekler konumunda olmam” diye konuştu.

KASADAKİ 76 TRİLYON NEREYE GİTTİ

Zeki Sezer partinin kasasındaki servetin eremesiyle ilgili eleştirilere ise şöyle yanıt verdi:

"CHP bu seçimde benim 6 yılda harcadığım parayı harcadı. AKP ise kat kat daha fazlasını. Ben DSP"nin başına geldiğimde partinin kasasında 76 trilyon lira vardı.

Şu an 29 trilyon var. Çünkü 6 yılda partinin hiç geliri olmadı. Üstelik biz diğer partilerden farklı olarak il ve ilçe merkezlerimizin çoğu giderini bizzat karşılarız.

Bu sebeple hakkımda DSP'yi zarara uğratmak imalı suçlamalara çok üzülüyorum. Zaten ayrılırken de Anayasa Mahkemesi"nden öncelikli inceleme talebinde bulundum."

Hürriyet