Yemek yerken aldığımız kararları, neye dayanarak alıyoruz? Neden kuzu eti yiyoruz ama köpek eti yemiyoruz? Çağdaş Amerikan edebiyatının zeki ve oyunbaz yazarı Jonathan Safran Foer’den algıları açacak, sarsıcı bir kitap: Hayvan Yemek.

Bir öykü anlatmak için nereden başlamak gerekir? Peki ya anlatılacak öykü, yemek gibi gündelik yaşantının bir parçası olagelmiş, fazla irdelenmeyen bir şeye dairse? Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın ile Her Şey Aydınlandı’nın parlak yazarı Jonathan Safran Foer, Hayvan Yemek’te tabaklarımızdaki yemeklerin öykülerini kendine özgü oyunlarıyla anlatıyor.

Mağara adamlarının beslenme biçimlerinden bir Filipinler spesiyali olan Köpek Kapama’ya, vejetaryen olduğu gün akvaryumdaki balıkların karşısına geçip onlara artık utanç duymaksızın bakabileceğini söyleyen Franz Kafka’dan günümüzün mezbahalarına uzanıyor ve öyküler içinde öyküler anlatarak kendi öyküsünü, bizim öykümüzü tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.

Mezbahalar kuran veganlardan bir gece vakti kendini tanımadığı birinin çiftliğinde bulanlara, somon çiftliklerinden rüya çiftliklerine, kanıksadığımız tanımların altında yatan gerçeklerden yokluk ve yoksunluk hikayelerine varan Jonathan Safran Foer, insanlığın çelişkilerini sorguluyor, unutuşun koynunda kaybolup gidenleri bir bir anıyor.

Romanlarıyla tanınan Foer, Hayvan Yemek’te kurgulanamayacak denli dehşetli birtakım gerçeklerden yola çıkıyor ve bu defa bizleri tabaklarımızdakilerle baş başa bırakıyor.

Bu kitap, bir vejetaryenlik çağrısı değil, bir uyanış çağrısı... Gerçekleri hazmedebileceğini düşünenlere, çatallarını sapladıkları “şey”in öyküsünü öğrenmekten çekinmeyenlere açık ve pervasız bir davet.

''Gecenin bir yarısı, bilinmezin ortasında bir yerlerde siyahlar içindeyim. Giydiğim kullan-at ayakkabıların üzerinde galoşlar, titreyen ellerimde lateks eldivenler var. Üstümü baştan aşağı yokluyorum, beş kez, her şeyi yanıma aldığıma emin olmak için: Kırmızı filtreli fener, kimlik, 40 dolar nakit, video kamera, Kaliforniya ceza kanunun 597. maddesinin “e” bendinin fotokopisi, bir şişe su (kendime değil,) sessize alınmış cep telefonu, borazan. Son otuz metrede motoru kapatıp günün erken saatlerinde yanından altı kez geçip birinde de keşif yaptığımız noktaya arabayı iterek yaklaşıyoruz. Henüz işin korkunç kısımları başlamış değil.

Bu gece bana, hayvan hakları aktivisti “C” eşlik ediyor. Zihnimde güven uyandıran birini canlandırdığımı, onu evinden arabayla aldığım ana kadar fark etmemiştim. C, kısa boylu ve incecik bir kadın. Pilot gözlüğü takıyor, parmak arası terlik giyiyor ve dişlerinde tel var. “Bir sürü arabanız varmış,” dedim, evinden uzaklaşırken. “Annemlerle oturuyorum şimdilik.”

 Kazaların ve hayvanları mezbahaya taşıyan kamyonların sıklığından dolayı bölge halkının Kanlı Yol olarak adlandırdığı otobanda ilerlerken C, “girişin” bazen açık kapıdan geçmek kadar basit olduğunu ama biyogüvenlik ve “baş belaları” için alınan önlemlerden sonra giderek zorlaştığını anlattı. Bu aralar içeri girmek için çitleri aşmak gerekiyormuş.

Ara sıra ışıklar yanıyor ve alarmlar çalmaya başlıyormuş. Arada bir köpekler peydahlanıyormuş, bazıları tasmasız. C bir keresinde, işlerine burunlarını sokacak vejetaryenlere boynuz taksın diye barakaların arasına salınmış bir boğayla karşılaşmış.

“Boğa,” diye soru sorarcasına tekrarladım, ne dediğimi bilmez halde. “Erkek sığır,” dedi haşin bir biçimde, içinde dişçi araç gereçleri varmış gibi görünen çantayı karıştırırken.

“Peki bu gece bir boğayla karşılaşırsak ne olacak?”

“Karşılaşmayız.” (Kitaptan)

Neden kahvaltıda makarna yemiyoruz? Yemek yerken aldığımız kararları, neye dayanarak alıyoruz? Neden kuzu eti yiyoruz ama köpek eti yemiyoruz?

“Köpeklerini seven Fransızlar, bazen atlarını yer.
Atlarını seven İspanyollar, bazen ineklerini yer.
İneklerini seven Hintliler, bazen köpeklerini yer.”

Peki ya siz hangi hayvanları seviyor, hangilerini yiyorsunuz?

* Jonathan Safran Foer’in ABD ve Avrupa’da olay yaratan kitabı Hayvan Yemek’ten uyarlanan bir belgesel, Natalie Portman’ın prodüksiyonuyla hazırlık sürecindedir.

'HAYVAN YEMEK' Garo Kargıcı'nın çevirisiyle Siren Yayınları'ndan çıktı.

JONATHAN SAFRAN FOER

1977 yılında, ABD’nin Washington DC şehrinde dünyaya geldi. 25 yaşındayken yayımlanan ilk romanı Her Şey Aydınlandı ile tanındı; ardından gelen Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın ile çağdaş Amerikan edebiyatının en güçlü sesleri arasında anılmaya başlandı. Princeton Üniversitesi’nden mezun olan Foer, Bruno Schulz’un Krokodil Sokağı adlı kitabından yola çıkarak yarattığı, tasarımsal kurmaca çalışması Tree of Codes ile de ilgi toplamıştır.

Jonathan Safran Foer, Zoetrope Öykü Ödülü’ne, kurmaca dalında New York Kütüphanesi Young Lions Ödülü’ne ve Her Şey Aydınlandı ile The Guardian’ın İlk Kitap Ödülü’ne layık bulunmuştur.

Granta’nın 2007 tarihli ‘En İyi Genç Amerikan Yazarlar’ seçkisinde yer alan, The New Yorker’ın on yılda bir derlediği ve gelecek vaat eden edebiyatçılara işaret ettiği ‘40 yaşın altındaki 20 yazar’ listesindekilerden biri olan Foer; The Rolling Stone ve Esquire gibi mecraların, ‘Yılın Adamı’ listelerinde de karşımıza çıkar.

New York Üniversitesi’nin yaratıcı yazı bölümünde ders veren Foer, Amerikan edebiyatının en çok ilgi çeken, özgün kalemlerinden biridir.