Gürkan Hacır/Akşam

Hadımcı vekilller Egas Moniz'i tanıyorlar mı

Tıp sadece ve sadece insanların sağlığı, mutluluğu için vardır. Ne bir başkasını cezalandırmak ne de olası kötü durumları önlemek için kullanılmamalı... Aksini yapmak bir insanlık suçudur... Hadımcı milletvekillerine duyururum

Hadımcı vekillerin akıl almaz kanun teklifini okuyunca unutulmaz bir film sahnesi zihnimde canlandı. Milos Forman'ın ünlü 'Guguk Kuşu'nun son sahnesini hatırlarsınız. Akıl hastanesinde bir türlü uslanmayan hasta Patrick Mcmurhpy'e (Jack Nicholson) sonunda 'lobotomi' ameliyatı yapılır. Mcmurphy artık bir bitkiye dönüşmüştür, hiç kimseyi ayartamaz, düzeni bozamaz... Bundan böyle diğer hastaları ayartıp hastanenin düzenini bozamayacaktır. Yatağına getirildiğinde en yakın arkadaşı Kızılderili, onun böyle yaşamasına razı olmaz ve onu yastıkla boğarak öldürür. İzleyenlerin tüylerini diken diken eden bu film büyük bir insanlık suçunu konu edinmişti. İnsanın iradesi dışında yapılan bir tıbbi müdahaleyle bitkiye dönüştürülmesi hikayesini. Yani lobotomiyi... Peki bu insanlık dışı tıbbi yöntemi kim bulmuştu?

PARLAK VE YENİLİKÇİ
Egas Moniz'i tanıyor musunuz?


1874'te Portekiz'de dünyaya geldi. Portekizli bir Yahudi ailesinin çocuğuydu. Gerçek ismi biraz uzundu. Antonio Caetano de Abreu Friere Egas Moniz. Ama tıp dünyasında bilinen kısa adı Egas Moniz'di. Tıp fakültesini dereceyle bitirdi. Parlak ve yenilikçi bir tıp adamıydı. 'Serebral anjiyografi' adı verilen; beyin ve boyun damarlarına kontrast bir madde yükleyerek, radyolojik olarak görüntülenmesi tekniğini geliştirdi. Bu teknik bugün bile tıp dünyasının kullandığı faydalı bir teknik.

'BİTKİ'LEŞTİRMEK

Ama Dr. Moniz hep böyle kabul edilen yeniliklere imza atmadı. 1900' lerin başında nörolojiye ilgi duydu. Dr. Moniz'e göre ağır psikiyatrik vakalar cerrahi müdahalelerle düzeltilebilirdi. Çalışmalarını psiko-cerrahide yoğunlaştırdı. 1930'da bulduğu bir yöntem büyük yankı uyandırdı. Ağır psikiyatri vakalarında artık hastayı hastanede tutmaya gerek kalmayacaktı. Saldırganlıktan uzaklaştıracak ve sakince evlerinde yaşayabileceklerdi. Ama bir bitki gibi!..

Dr. Moniz önce farelerde yapılan deneyleri inceledi. Çiftleşme zamanında azmış farelerin beyin sinirlerine yapılan müdahale sonrasında nasıl uysal hale geldiklerini gözlemledi. Moniz'e göre bu pekala insana da uygulanabilirdi. Yoksul ve sahipsiz bir hastada ilk deneyine girişti. Ameliyatın mantığı basitti. İnsan beyninin ön tarafında bulunan ve davranışları kontrol eden frontal beyin lobunu beyne bağlayan sinirleri kesmek. Böylece hastada baş gösteren ve kontrol altına alınamayan saldırganlık vb. davranış bozuklukları kontrol altına alınacaktı. Hasta yiyecek, yürüyecek, konuşabilecek ama insanı insan yapan özelliklerinden gülmek, ağlamak, sevinç, cinsel istek gibi duygulardan mahrum olacaktı. Bu cerrahi müdahalenin adı lobotomi ya da lökotomiydi....

İLK DENEY BAŞARILI OLDU

Moniz ilk deneyinde başarıya ulaşınca hız kesmeden başka hastaları ameliyat masasına yatırdı. Ancak bu sert yöntem tıp dünyasında da tartışılmaya başlandı. Çünkü işin bir de hukuksal tarafı vardı. Bir insanı yaşarken bitkiye dönüştürmek kimin hakkı olabilirdi? Üstelik lobotomi uygulanmasına kim nasıl karar verecekti? Etik olarak da bir hastanın bundan sonraki hayatını tümden değiştirecek bir müdahale tıbbın konusu olabilir miydi? Daha da ötesi tıp insanlığın iyileşmesi dışında bir amaç için kullanılabilir miydi? Örneğin bizim süper vekillerimizin 'dahiyane' buluşu gibi cezalandırmak için...

ÖNCE NOBEL SONRA...

Tartışmalar alevlene dursun, her buluş yapan Yahudi bilimadamına bol keseden verilen Nobel Odülü Dr. Moniz'e de altın tepside sunulmuştu. 1949'da Walter Rudolf Hess'le birlikte Egas Moniz de Nobel Tıp Ödülü'ne layık görüldü. (Burada bir parantez açmam zorunlu. Dr. Moniz'le aynı tarihlerde yaşayan Dr. Mengele yaptığı insanlık dışı tıp deneylerinden ötürü insanlık suçlusu sayıldı. Ve gıyabında mahkum edildi. Ancak en az onun kadar acımasız bir yöntem deneyen Yahudi Prof. Moniz'e Nobel Tıp Ödülü verildi. Tuhaf değil mi?) Bu lobotominin artık tescil olduğu anlamına geliyordu.
1950'li yıllarda tam bir lobotomi fırtınası esmeye başladı. Başta Amerika ve Avrupa olmak üzere binlerce lobotomi ameliyatı yapıldı. Ancak tartışmalar bitecek gibi değildi. Çünkü lobotomi o kadar yaygınlaşmaya başlamıştı ki psikiyatri hastalarının her uyumsuzluğu / saldırganlığı onu ameliyat masasına yatırmak için gerekçe sayıldı. Hatta bazı zeka geriliği yaşayan kız çocuklarının hamile kalmasını önlemek için lobotomi uygulanmaya başladı. Tıp dünyasındaki tartışmalar sonuç verdi. Bir grup tıp adamının itirazı üzerine Moniz'e buluşundan dolayı verilen Nobel geri alınmak istendi. Dr. Moniz buna itiraz etti. Ona göre modern tıp yepyeni ve mucizevi bir cerrahi müdahale kazanmıştı.

MAZHAR OSMAN DA KULLANDI

Peki Türkiye'de lobotomi ameliyatı yapıldı mı? Evet birkaç vakada lobotomi uygulandı. Ancak pek yaygınlaşmadan terk edildi. Çünkü bizim agresif hastalara karşı daha 'modern' tedavi metotlarımız vardı. Sopa gibi!.. Evet, gülmeyin... Akıl hastalarının birçoğuna uzun yıllar dayak attık. Hatta modern tıbbımızın kurucusu sayılan Mazhar Osman da bu 'tekniği' uzun yıllar kullandı. Bazı hastalarını sopayla tedavi etti. Sonra bu yöntemden vazgeçti. Elektroşok daha kullanışlı geldi.

İLAHİ ADALET GİBİ FELÇ

Doktor Moniz'e dönelim. Prof. Moniz doktor kimliğinin yanı sıra bir de politikacı kimliği taşıyordu. Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Portekiz Dışişleri Bakanlığı yaptı. Tıptan uzaklaşmadı. Ancak talihsiz bir saldırıyla hayatının geri kalanını felçli olarak geçirmek zorunda kaldı. Bir hastasının silahından çıkan kurşunla yaralandı (Saldırganın gerçekten lobotomi mağduru olup olmadığı halen tartışmalıdır) ve sanki ilahi bir adalet gibi tekerlekli sandalyeye mahkum olarak yaşadı ve öldü. Evet... Dr. Moniz'in hayatına bakarak şunu söyleyebiliriz. Tıp sadece sağlık ve mutluluk için kullanılabilir. Aksini yapmak bir insanlık suçudur. Hadımcı milletvekillerine duyururum.

LOBOTOMİNİN MEŞHUR KURBANLARI


Joseph Kennedy'nin kızı (ABD Başkanı JF Kennedy'nin kız kardeşi) Rosemary Kennedy'nin doğuştan gerizekalı olmasından şüpheleniliyordu. Bu durum, gözü iktidar hırsıyla körleşmiş baba Kennedy'nin tahammül edebileceği bir şey değildi.

20'li yaşlarına gelmiş kızının cinsel hayatının başına sorun açmasından, dahası hamile kalmasından korkuyordu. En iyisi onun dünyayla irtibatını kesmekti. 1941'de kızını ameliyat masasına yatırdı. Beyin lopları arasındaki bağ kesildi. Rosemary sadece yaşayan bir canlıydı artık. Uzun yıllar sonra çocukluk günlerinde tuttuğu günlük ortaya çıktı. Buna göre Rosemary'nin geri zekalı olmadığı hatta üstün zekalı olduğu sadece uyum sorunu yaşadığı anlaşıldı.

Lobotomi'nin bir başka kurbanı Hollywood'un ünlü ismi Frances Farmer'dı. Kariyeri boyunca yıldızlı dünyadan hep uzak durdu. Yoksulların ezilmişlerin sorunlarıyla ilgilendi. Bu aykırı tavrı elbette Amerika'da hoş karşılanmadı. Önce yalıtıldı ardından alkollü araç kullanmaktan cezaevine atıldı. Bu aykırı genç kadın orada da 'uslanmadı'. Bu kez hastaneye kaldırıldı. En ağır teşhis konuldu. Paranoid şizofren! Elektroşok başta olmak üzere en ağır tedavi yöntemleri denendi. Sonunda lobotomi uygulandı. Bu yaratıcı kabına sığmayan yıldız sonraki hayatını bir bitki gibi tamamladı. 1970'te hayata veda etti.

PEKİ YA BİZİM MOİZ'LER

İki tıp adamı, Prof. Ayhan Songar ve Prof. Turhan İtil. 12 Eylül'de deneysel tıbba yöneldiler. Prof. Songar psikiyatrist , Prof. İtil ise beyin profesörüydü. Prof Turhan İtil, kızkardeşi Muazzez İlmiye Çığ ile birlikte anneleri Hafize Zeynep İtil adına bir sağlık araştırma vakfı kurdular... Adı HZİ Vakfı. Bu vakıfta sağlık araştırmalarının yanı sıra büyük tröstlerin ürettiği ilaçların insan üzerindeki deneylerine katıldılar. Ancak Prof. Ayhan Songar ve Prof. Turhan İtil kendilerine kobay olarak cezaevlerindeki siyasi mahkumları seçmişlerdi. 12 Eylül cezaevlerindeki baskı ortamından da faydalanarak onlara istemdışı birtakım ilaçları zorla içiriyorlardı. Basit bir rahatsızlıktan dolayı revire çıkan mahkumları önce hastaneye alıyorlar sonra kobay olarak kullanıyorlardı. Diğer siyasi mahkumlar grip, zatürre gibi hastalıklardan tedavi olmaya giden arkadaşlarının tedavi sonrası 'psikiyatrik vaka'ya dönüştüğünü iddia ettiler.

Dr. Turhan İtil ve Dr. Songar'ı 'Mengele artığı' olarak itham ettiler. 1990'da HZİ vakfı bir sol örgüt tarafından bombalandı. Ardından Türkiye'deki faaliyetine son verdi. (İtil ve Songar'ın da katıldığı 1985'te düzenlenen Teröristlerin Rehabilitasyonu Sempozyumu tam bir skandaldır. Siyasi mahkumların tıbbi yöntemlerle nasıl ıslah edileceğini uzun uzun tartışmışlardır. Katılan çok ünlü isimler vardır.)

Twitter.com/gurkanhacir