İhsan Oktay Anar’ın ‘Kitab-ül Hiyel’ romanı, İstanbul’da 18. Yüzyıl Osmanlı mucitlerine dair masalsı hikayeler anlatıyordu. Yafes Çelebi, Uzun İhsan Efendi ve öteki mucitlerin macerası, Boğaz’ı arşınlayan bir gizli denizaltı projesi. Anar, ‘Kitab-ül Hiyel’ ismini, yaklaşık 900 yıl önce Cizre ve Diyarbakır’da yaşayan ve tarihin ilk fizikçilerinden kabul edilen İbn-i Rezzaz el Cezeri’nin aynı adlı eserinden esinlenerek kullanmış olmalı. Bu ünlü İslam bilgini, dönemin Artuklu hükümdarı tarafından, çalışmalarını sürdürmek üzere saraya davet edilmiş, burada yaptığı çalışmalarını ‘’Kitabü’l-Cami Beyn’el-İlmi ve’l-Ameli en Nafi fi Sınaati’l-Hiyel” adıyla kitap haline getirmişti. Mekanik mühendisliğin ilk çalışmalarından biriydi. Daha sonra Leonardo da Vinci’nin çizimlerini bir tür mekanik orijini kabul eden batılı bilim tarihçileri ‘bizim’ Cezeri’yi görmezden geldiler. Bundan bizim de ne kadar sorumlu olduğumuzu gösteren bir ‘olay’ var şu sıralar Diyarbakır’da. Cezeri’nin çalıştığı İçkale’yi, 90’lı yıllarda karargah olarak kullanan JİTEM ve kontrgerillanın, gözaltına aldıktan sonra işkenceli sorgularla öldürdükleri, infaz ettikleri ‘kayıp’ları buraya gömmüş oldukları ortaya çıkıyor. Her gün gidip geldikleri ‘işyerleri’nin altını bir toplu mezara çeviren bu katiller, hesapta İçkale’deki Merkez İlçe Jandarma Komutanlığı’nda çalışıyordu. Oysa sınırsız yetkilerle donatılmış bir işkence ve infaz çetesiydi.

Bir infaz merkeziydi
Diyarbakırlılar bugün dehşetle hatırladıkları 90’lı yıllarda ‘Yeşil’in de aralarında bulunduğu JİTEM’cilerin üslendiği İçkale’ye giren kimsenin sağ çıkmadığını söylüyorlar. O dönem bölgede görev yapan yetkililerden yalnızca Albay Cemal Temizöz, ‘faili meçhul’ler nedeniyle yargıya hesap veriyor. Oysa İçkale’nin bir infaz merkezi olduğu 1994’ten beri resmen biliniyordu. Şerif Avşar isimli bir yurttaş JİTEM tarafından kaçırılıp buraya getirilmiş ve konu dönemin Diyarbakır milletvekili Salim Ensarioğlu tarafından Meclis ve Cumhurbaşkanlığına da bildirilmişti. Avşar da bulunamadı.
Dünün karlı sabahında, aynı zamanda Diyarbakır milletvekili olan Tarım Bakanı Mehdi Eker, şu ana dek 19 kişiye ait iskelet parçalarının bulunduğunu ve gömülenler için hiçbir dini vecibenin de yerine getirilmediğinin de anlaşıldığını söyledi. Bölge tamamen güvenlik altına alınmış durumda ve gazetecilerin yaklaşmasına izin verilmiyor. Kazıda çalışan işçilerin de cep telefonları mutlaka toplanıyor. Özel yetkili savcılığın soruşturmayla ilgili gizlilik kararı da var. Ancak Diyarbakırlılar için ortada pek gizli saklı bir şey yok. Onlar, İçkale’nin JİTEM karargahı olduğunu 90’lardan beri biliyorlar. Şimdiden 27 aile Diyarbakır İHD’ye ‘çıkan kemiklerin yakınlarına ait olabileceği’ne dair başvuru yaptı bile. Henüz sadece 4-5 metrekarelik bir alanda kazı var ve tüm İçkale kazılacak.
İşte bu büyük bir fırsat. JİTEM davasının müdahil avukatı Tahir Elçi de buna dikkat çekiyor. “Her kemikle ülkede yer yerinden oynamalıydı” diyen Elçi’ye göre bugün pek çoğu Ergenekon sanığı olan dönemin yetkililerinin yargıya hesap vermesi için bu kazılar büyük olanak.

‘Okkan’dan çekinen JİTEM cesetleri gömdü
İçkale’de bulunan kemiklere ilişkin oldukça yaygın bir görüş var. Uzun süre JİTEM elemanı olarak çalışan eski PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan’ın da dile getirdiği bir görüş bu. Buna göre JİTEM, Gaffar Okkan’ın Diyarbakır emniyet Müdürlüğü döneminde eskisi kadar rahat çalışamıyordu ve infaz ettiği insanların cesetlerini dışarı çıkaramadığı için İçkale’ye gömüyordu. Zira Okkan JİTEM faaliyetlerine izin vermiyor ve kadrolarını kontrgerillanın faaliyetlerinin üzerine gidilmesi konusunda da cesaretlendiriyordu. İHD’lilerden İçkale esnafına kadar pek çok kişi bu ihtimali dile getiriyor. Bir esnaf şöyle diyor: “Kazılar sayesinde müdürün katilleri de bulunabili.”
radikal